Aradığınız beyaz atlı prense şu anda ulaşılamıyor..

 Dinlediğimiz masallarda hep bir kulede mahsur kalmış, kurtarılmayı bekleyen prensesler vardı. Ve biz de, farkında olmadan, o prenseslere özenerek büyüdük. Zamanla saçlarımızı örmedik belki ama duygularımızla hep bir kuleden sarkmaya devam ettik. Peki gerçekten büyüdük mü? Yoksa hâlâ bir prensin gelip bizi bu hayattan, bu yorgunluktan, bu yalnızlıktan ‘kurtarmasını’ mı bekliyoruz?

 Hadi şimdi dürüst olalım… Biz bizeyiz, kandırmayalım kendimizi. Ne kadar güçlü, ayakları yere sağlam basan kadınlar olsak da… İçten içe, hâlâ birinin gelip omzumuza elini koyup ‘Artık sen taşımak zorunda değilsin’ demesini istemiyor muyuz?

 Kendimize yetiyoruz, evet. Ama yanımızda güçlü duran bir erkek hayalinden de pek vazgeçmiş değiliz. İhtiyacımızdan değil belki ama içimizin derinlerinde, paylaşmaya duyduğumuz özlemden. Ama bir de dönüp günümüzün prenslerine bakalım: Ah pardon, şu an ulaşılamıyor.

Neden mi?
– Ailesiyle hâlâ bağını kesememiş.
– Psikolojik problemleriyle baş etmeye çalışıyor.
– Maddi sorunlarını çözemediği için ilişkiye hazır hissetmiyor.
– ‘Kendini bulma’ sürecinde.

Yani sonuç şu: Masalların prensi gelse bile o kadar kendi derdine düşmüş durumda ki… Seni kurtaracağına, senin omzunda ağlamaya geliyor. Belki de artık mesele, prensi beklemek değil… Yan yana yürüyebileceğimiz birini seçebilmek. Çünkü bu çağda kurtarılmak değil, paylaşmak istiyoruz.