Cihat Yaycı: Rusya nükleer silahları kullanabilir; artık harekat değil, savaş var!

Ukrayna’nın doğusunda yer alan Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya’ da geçen hafta Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı günü dört gün boyunca devam eden Rusya'nın işgal ettiği topraklarda sözde bir referandum yapılmış ve enteresan bir şekilde yüzde 98’e varan oranla Rusya’ya katılma kararı lehinde sonuç alınmıştır.

Rusya'nın tarihsel işgal ve ilhak senaryosu oynanıyor

Bu Rusya'nın klasik bir tavrıdır:

-  Önce karıştır

-  Sonra bağımsızlık ilan ettir

-  Sonrasında işgal et

-  En son aşamada ilhak et

Bu Rus klasik tavrı bugüne kadar Rusya tarafından her yerde uygulanmıştır. Bilindiği üzere Kırım'ı da aynı senaryoyla önce karıştırmış, sonra bağımsızlık kararı aldırmış, daha sonra milis kılığındaki askerleri ile işgal etmiş ve nihayetinde sözde bir Rusya’ya katılma referandumu yaptırmış, katılma kararı çıkartmış ve nihayetinde ilhak etmiştir. Rusya aynı senaryoyu Ukrayna'nın doğusunda da oynanmıştır.

Bu ilhak kararı ne anlama geliyor?

Peki Ukrayna özelinde durum nedir? Rusya'nın geçtiğimiz şubat ayında başlayan Ukrayna'yı işgali Rusya tarafından bugüne kadar “harekat” olarak tanımlanıyor ve dünya kamuoyuna bu şekilde ifade ediliyordu. Tekrar vurgulamak ve ısrarla belirtmek isterim ki şubat ayı başlarından itibaren fiilen ortada bir savaş olmasına rağmen hukuken hiçbir zaman bir savaş ilanı söz konusu değildi. Zira Rusya açısından savaş ilanı yani askeri güç kullanımı için gerekli şartlar oluşturulmamıştı.

Peki savaş ilanı yani askeri güç kullanımı için gerekli nedir? Rusya’yı savaş ilanından alıkoyan neydi? Ukrayna savaş ilan etmekten neden çekindi?

Birleşmiş Milletler (BM) hukukuna göre, devletlerin hangi durumlarda silahlı güç kullanabileceğini BM Şartının 51’nci maddesinde belirlenmiştir. Nedir bu durumlar peki?

51. madde, BM üyesi ülkelere, silahlı saldırı halinde meşru müdafaa hakkı tanıyor. Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın 51. maddesinde aynen şu ifadeler yer alıyor:

“Bu Antlaşma'nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru müdafaa (savunma) hakkına halel getirmez.

Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez."

Rusya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimî üyesinden biri olarak Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 51. maddesinde geçen “kendi topraklarına saldırı olmadıkça yani meşru müdafaa hakkı doğmadan hiçbir şekilde askeri güç silahlı güç kullanılamaz” hükmüne uymakla mükellefti. Hal böyleyken Rusya, hukuken savaş ilan etme girişiminde bulunamazdı, çünkü Ukrayna Rus topraklarını işgale kalkışıp, saldırıda da bulunmamıştı.

Rusya artık uzayan sözde harekât, özde savaşı kesin sonuçlu bir savaşa evirmek ya da hedeflediğini elde ettiğini düşünerek bu silahlı çatışma ortamını sonlandırmak için bilindik bir senaryoyu ortaya koymuştur.

Yani Rusya durum kötüye gidince ve gerekirse Ukrayna'yı iyice ezmek için kendi topraklarına saldırıldığı savını ortaya koyabilmek açısından sözde bir referandumla bu toprakların Rusya katılım kararı çıkarttı ve Putin de Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya’nın artık Rusya Fedearsyonu’nun parçası olduklarına dair kararnameyi derhal imzladı. Rusya’ya göre artık Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya Rus toprağı.

Sözde referandum Ukrayna'yı hukuki anlamda savaş sorumlusu olarak göstermek istiyor

Peki şimdi ne oldu, ne olacak?  Kendi topraklarını Rusya'ya karşı savunan Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, şu andan itibaren sözde referandum sonuçlarına ve Putin'in imzaladığı kararnameye göre (artık kim inanırsa) Rusya topraklarına saldıran Ukrayna Silahlı Kuvvetleri durumuna düşürülüyor. Yani Ukrayna, Rusya tarafından kağıt üzerinde Rus topraklarına saldıran bir devlet olarak gösterilecek. Dünya kamuoyuna inansalar da inanmasalar da bu şekilde ifade edilecektir.

Rusya yakında “Ukrayna benim topraklarıma (ilhak ettiği Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya’yı kast ederek) saldırıyor, meşru müdafaa hakkım doğmuştur artık silahlı güç kullanmak zorundayım, yani bu bir savaşa dönüşmüştür” şeklinde BM’ye bildirimde bulunacaktır.

Rusya durumu hukuken savaşa dönüştürme senaryosu kapsamında yakın zaman öncesinde gerekli adımları da atmış, kendini hazırlamıştı. Rusya’nın yakınlarda kısmi seferberlik kararını alması bunu kanıtlar niteliktedir. Seferberlik kararı ancak savaşta ya da savaşa yakın olduğu zamanda alınır. Bu bir rastlantı değildir, hatırlayınız; bugüne kadar yaklaşık yedi-sekiz aydır süren Rusya'nın işgalinde yaşanan fiilen savaşta hiçbir zaman böyle bir seferberlik karar alınmamıştı. Bu seferberlik kararının referandum öncesinde alınmasını da özellikle dikkatinize sunarım. Rusya’nın  bütün sınır kapılarını kapattığını ve bunun da hukuken savaş ilanı öncesi yapılan hazırlıklardan biri olduğunu hatırlatırım.

Yani Rusya şu andan itibaren her an Ukrayna'ya savaş ilan edebilir ve bunu da Birleşmiş Milletler şartının 51. maddesine göre meşru müdafaa hakkını kullanıyorum diyerek, yapabilir. Bu andan itibaren artık hukuken bir savaş ortamı doğacak ve Rusya kendi topraklarım dediği işgal ettiği toprakları savunmak için taktik nükleer silahlar da dahil olmak üzere bugüne kadar kullanmadığı ağır silahlar kullanmaya başlayabilecektir.

Şimdi ne olacak?

Yine hatırlatayım Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başladığı günlerde defalarca hep Rusya’nın hedefinin Ukrayna’nın tümünü işgal etmek olmadığını;

- 2014’ten itibaren fiilen içerden karıştırdığı Ukrayna’nın doğusundaki bölgelerin Rusya’ya ilhakı,

- Kherson’un ilhakı (böylece E-40 Baltık Denizi'yle Karadeniz'in bağlanma projesinin Rusya'nın kontrolüne geçmesi)

- Azak Denizi’nin bu hedeflerin elde edilmesiyle bir Rus iç denizine dönüşmesi,

- Kırım’ın ilhakının tanınması,

- Mümkünse Odessa’nın alınması

- Ukrayna’da Zelensky hükûmetinin devrilerek, kendisine müzahir değilse bile batıya müzahir olmayan bir hükümetin gelmesi olduğunu belirtmiştim. Savaşın nihayetinde Batı’nın Ukrayna’ya “artık bu işi fazla uzatma, Rusya ile barış masasına otur, bu topraklar da fiilen zaten elinden çıkmış, onları vermekle tümüyle işgalden kurtul” diyeceklerdir demiştim. Görünen o dur ki yakın zamanda diyeceklerdir.

- Diğer öngörümüz de “Batı dünyaya da ‘bakın yaptırımlar sonuç verdi, uyguladığımız diplomasi ve önlemler başarılı oldu; Rusya Ukrayna’nın tümünü işgal edemedi (başından beri Rusya’nın böyle bir hedefi olmamasına rağmen) ’ diyecektir” şeklindeydi.

Batı tüm bu olanlardan sonra yine propaganda eliyle “Bakın Rusya, sadece daha önce ele geçirdiği yerleri alabildi, Batı’nın yaptırımları sayesinde Ukrayna direndi” gibi ifadelerle yalandan bir zafer ilan edecektir" demiştim.

Geldiğimiz nokta öngörü ve değerlendirmelerimizi doğrular niteliktedir. Olan zavallı Ukrayna ve Ukraynalılara olmuştur. Batı ve Rusya kazanmış, Ukrayna kaybetmiştir.

Bundan sonra tahıl koridoru da artık hikâye olacaktır. Çünkü ortada müzakere masası kalmayacaktır. Konuşulacak konu kalmayacaktır. Ne zaman konuşulmaya başlanır? Savaşı sona erdiren bir barış anlaşması imzalandığı zaman. Dünya tahıl ve ayçiçek yağı başta olmak üzere bir kısım tarım ürünleri sıkıntısına hazır olmalıdır.

Montrö ve deniz ulaştırmasına dikkat!

Durumun hukuken savaşa dönüşmesi durumunda deniz ticaretimize, deniz ulaştırmamıza ve Montrö Sözleşmesi hükümlerinin uygulanmasına da çok dikkat etmemiz gerekecektir.

Bir kere artık ticaret gemileri hem Ukrayna hem de Rusya limanlarına kolay kolay uğrayamayacaklardır. Bu limanlara giden ve bu limanlardan çıkan gemiler karşı tarafa silah, mühimmat, askeri malzeme veya düşmanın savaşma azim ve iradesini devam ettirmesine destek sağlayan malzeme taşımakla suçlanabilecek, bırakın liman yaklaşma sularını Karadeniz’in ortasında dahi zapt, müsadereye maruz kalabilecek, hedef haline getirilebilecektir.

Bunu şu anda taraflardan ancak Rusya Deniz Kuvvetleri unsurları ile yapabilecek durumdadır. Ukrayna'nın ise deniz kuvveti olmadığı görülüyor, o zaman SİHA' larıyla ticaret gemilerine saldırılarda bulunabilir. Türkiye için çok hassas bir dönem başlamaktadır.

Türkiye Montrö Sözleşmesi'nin sadece 19. maddesi çerçevesinde savaşan devletler olan Ukrayna ve Rusya’nın savaş gemilerinin Türk Boğazları’ndan geçişini yasaklamıştı. Ticaret gemilerinin geçişi ise serbestti.

Bundan sonra savaşan devletlerden biri diğerinin ticaret gemisini ya da onun limanlarına gidip gelen ticaret gemilerini; savaşta yardım ve destek sağladığı gerekçesiyle suçlayabilir. Bu çerçevede de hem Rusya hem de Ukrayna Türkiye’den bu ticaret gemilerinin ve hatta diğer devlet savaş gemilerinin Boğaz geçişlerine izin verilmemesi vs. şeklinde taleplerde bulunabilir. Her ne kadar 19. madde gereğince bu durum söz konusu olmasa da Türkiye’ye birçok boyuttan ve taraftan baskılar artabilir. Reel politik manzara budur.

Türkiye'nin ve Deniz Ticaret Filomuzun çok dikkatli olması gerekmektedir. Montrö Antlaşması hükümleri çerçevesinde çok dikkatli olunması gerekmekte ve Türk bağlantılı, -sadece Türk bayraklı değil- gemilerin de bu yeni dönem için riskleri hesaplayarak gerekli tedbirlerini almaları gerekmektedir.