Libya-Suriye, Türkiye-Rusya…

Türkiye’nin, Doğu Akdeniz, Afrika ve Libya politikası adına Libya ile olan ilişkileri ve anlaşmaları büyük önem taşıyor. Bu kadar mücadele edilmiş, bedel ödenmiş ve ilerleme kaydedilmişken bu strateji ve politikayı değiştirmesi mümkün değil.

Ama bu politika ve iş birliğinden rahatsız olanlar çok.

Örneğin Mısır…

Türkiye’nin ilişkileri geliştirme, sorunları ortadan kaldırma adına ortaya koyduğu irade ve çaba Mısır tarafından karşılık görmüyor. Hatta öyle ki, ülkedeki ekonomik türbülans nedeniyle olası toplumsal istikrarsızlığın gündemi kapladığı şu evrede bile Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri; "Türkiye'nin Libya politikasında bir değişiklik olmadığı gerekçesiyle" Türkiye ile görüşmelerin askıya alındığını söyleyebiliyor.

Peki son dönemde Türkiye, Libya ile ne yapmıştı?

Libya’nın batısındaki geçici hükümetle:

- Libya’nın askeri havacılık kapasitesinin Türkiye ile birlikte artırılmasını hedefleyen,

- Bundan üç yıl önce Trablus ile Ankara arasında imzalanan anlaşmanın uygulama protokollerini kapsayan,

- Libya’nın Hidrokarbon kaynaklarını ilgilendiren bir dizi anlaşma ve protokolün altına imza atmıştı.

Bunlarla birlikte Libya gazına ilişkin bir başka anlaşmanın da Enerji Bakanlıkları arasında müzakere edildiği biliniyor.

Bu müzakere, protokol ve anlaşmalara itiraz eden çok ülke oldu.

Önemli mi?

Önemli, ama değerli değil.

Ancak boş bulunmamak ve ipi sıkı tutmak gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Afrika stratejisinin temel dayanaklarından biri olan Libya inisiyatifinin kuvvetlenerek devam etmesi varoluşsal bir değer taşıyor.

Bununla birlikte Libya’da çok başlılık devam ediyor.

Ülkede:

1- Türkiye’nin anlaşma imzaladığı Trablus’taki Dibeybe hükümeti,

2- Sireneyka’da (Doğu’da) Başağa hükümeti,

3- Libya Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halit el Mişri’nin oluşumuna sıcak baktığını söylediği olası bir üçüncü hükümet,

4- Ve ilk aşamada Başağa hükümetine desteğini açıklayan, ancak Guardian’a göre temmuz ayında Dibeybe hükümeti ile bir nevi ittifak kuran Hafter var.

Hoş, Hafter, Dibeybe Hükümeti'ne yakın dursa da eski pozisyonunu güçlendirerek devam etme eğiliminde. Libya’nın doğusunda hâlâ Rusya’nın, özellikle Wagner grubunun desteğine sahip. Kahire ile ilişkileri ise devam ediyor. Ekim ayının ortalarında Mısır İstihbarat Başkanı Abbas Kamel’le Bingazi’de görüştü.

Sadece buralardan bakınca bile 2019 çatışmalarında şekillenen denklemde bazı ciddi ve olası değişmelerin olduğu/olabileceği görünüyor. Bu bağlamda sanırım şu soruyu sormak gerekiyor.

Türkiye ile Rusya Libya’da ne yapacak?

Kuvvetli bir iş birliği mi, birbirlerine karşı pozisyonlarını koruma mı?

***

Libya dosyası, Türkiye ile Rusya arasındaki;

- Uyumlu iş birliği,

- Müzakereci iş birliği,

- Mücadeleci iş birliği,

- Çatışmacı iş birliği,

- Savaşmacı iş birliği çeşitliliğinin hangi katmanında tanımlanmaya başlayacak?

Sanırım artık bu son derece zor, karmaşık ve grilik üreten ilişki ağında yeni bir açılıma ihtiyaç var. Malum; daha önce Wagner ve Rus Mig’lerinin de dahil olduğu son derece kanlı çatışmalar, hatta kanlı bir savaş yaşanmıştı.

***

Peki uluslararası ilişkilerde son derece zor görülen bu beş katmanlı iş birliğinin Suriye’ye yansıması nasıl olacak? Unutmayı, gözden kaybetmeyi pek sevsek de:

- Suriye’deki YPG/PKK sözde terör devletinin ikame ve idamesinin devam etmesi,

- YPG/PKK’nın Kürt sosyolojisini istismarı,

- Terör örgütünün Türkiye’de ana siyasi rekabeti maniple etmesi,

- Sadece Suriye’de değil tartışmalı bölgelerde ve Doğu Akdeniz’in enerji jeopolitiğinde rol biçilmekte olduğu…

Kesinlikle unutulmaması, atlanmaması gereken özel bir durum.

Suriye’de Türkiye’nin harekât gerçekleştirdiği alanlarında son dönemde yaşanan ‘angajman kokusu salan’ kavgalara bir de bu gözle bakmak gerek.

Kim kimi kaşıyor ve neden kaşıyor?

Satır aralarında şöyle ifadeler de geçti: HTŞ’nin alan genişletmesi ve bunun kalıcı olması halinde YPG/PKK’nın duruma müdahil edilmesi! Yani sadece Afrin değil, diğer bazı bölgeler üzerindeki ihtirasların hâlâ devam etmekte olduğunu görmekte de fayda var.

Yani bir açık vermeye gör…

Aklıma hep sorduğumuz şu soru tekrar geliyor: ‘ABD, 40 bin km2’lik konvansiyonel alanda sayısı on binlerle ölçülen bu terörist güruhu nerelerde, kime karşı ve nasıl kullanacak?’

Şimdi ‘bu karmaşık düzlemde neden birileri ortalığı daha da karıştıracak bazı oldu bittilerin altına imza atıyor’ sorusunu da soralım.

***

Suriye’deki, YPG/PKK ile mücadele artık sadece bir terörle mücadele konusu değil. Artık karşımızda bölgesel jeopolitiğine ve enerji kurgularına musallat edilen/edilecek bir terör örgütü var.

Ve Türkiye içindeki ve kenar kuşağındaki bu sorunu çözmeden, içindeki düzensiz göçmen sorusunu çözecek sağlam bir yol bulmadan aradığı yükselişe kavuşabilir mi?

***

Ukrayna savaşıyla birlikte köprünün altından çok sular akmadı mı?

Bu kadar çok riske, baskıya, tehlikeye katlanmışken artık;

- Suriye meselesinin,

- Suriye’de jeopolitiğe eklemlenmiş YPG/PKK terör örgütü meselesinin,

- Düzensiz göçmen sorununun,

- Ve iç savaşın temel nedenine dönüşmüş mezhep ve meşrep fitnesinin ortadan kaldırılmasına dair köklü adımların atılması gerekmiyor mu?

Sanırım başka bir zamanı beklemenin üreteceği bedel çok daha ağır olacak.

- Kendi başımıza mı?

- Ruslu mu, Russuz mu?

- ABD’li mi ABD’siz mi?

- ABD’li ve Ruslu mu?

Jeopolitik oluşumların ve dengelerin temellerinin atıldığı bir evredeyiz.

Ya da çok daha büyük istikrarsızlıkların…