Neden birileri sürekli "Gelin beni tutuklayın" diyor, ne yaptılar ki?

Maksat bağcıyı dövmek olunca, bahane bulmak kolaydır.

Derenin üst tarafından su içerken, alt taraftakine suyu bulandırıyorsun demek de her zaman her yerde vicdansızlıktır.

Kızılay’ın, Ahbap’a çadır satmasını eleştirebilirsiniz. Ben de eleştiriyorum.

Kızılay’a bağlı bir kuruluş olan Çadır A.Ş istediği kadar ticari bir kuruluş olsun. Benim takıldığım nokta, AHBAP’a parayla çadır satılması değil. O çadırların depoda neden beklediği. Neden hemen deprem bölgesine sevk edilmediği.

Bu soruları Kızılay’ın yetkililerine de sordum. Çadırlar, AHBAP’a verilmese zaten ilk fırsatta, aynı gün veya ertesi gün deprem bölgesine sevk edilecekmiş. AHBAP da çadırları aldığının ertesi günü bölgeye göndermiş. Söylenen bu. Elbette bu konuyu hem Kızılay’ın hem de devletin araştırmasını, yapılan bir yanlış, hata varsa gereğinin yapılmasını beklemek her vatandaşın hakkı.

Olayın can sıkıcı yönü, bunu da fırsata çevirmeye çalışanların hemen harekete geçmesi.

Milyonlarca insanın ekran başında olduğu bir saatte, tribünlerden “hükümet istifa” sloganlarının yükselmesi de nedir? Ardından sosyal medyada harekete geçip, bir isyanın, bir kalkışmasının fitilini ateşlemek istediklerini anlamamak için akıldan azade olmak gerekir.

Gerçek şu ki; Irak operasyonuna direnen Ecevit’i kolay bir operasyonla devre dışı bırakanlar, Erdoğan’ı bu kadar kolay harcayamadılar.

Millî konularda, Türkiye’nin bekası ile ilgili dik duran Deniz Baykal’ın işini, bir kaset kumpasıyla kolayca bitirenler, Erdoğan’ı pek çok denemeye rağmen deviremediler.

Ne FETÖ’nün yargı kumpasları, ne de gezi olayları sonuç alabildi. “Türk Baharı” çabaları sonuç vermedi.

Son olarak, Türkiye’de başarılı oldukları darbe metodunu devreye soktular. 15 Temmuz kalkışması da ayaklarına dolandı.

Erdoğan’a kurulan kumpaslarda başarısız olmalarının tek bir sebebi vardı: Erdoğan’ın arkasındaki güçlü halk desteği ve Türk milletinin sağ duyusu. Erdoğan’a karşı olanlar sokağa dökülmedi. İktidarın gitmesini istedikleri halde, sandık dışında bir yöntemin Türkiye’ye zarar vereceğini biliyorlardı. İstedikleri iç savaşı bir türlü çıkaramadılar.

Depremin ilk anlarından itibaren yine kalkışma çağrıları, algı operasyonları başladı.

Kılıçdaroğlu dâhil, ekranlarda boy gösteren kimi aktörlerin kullandığı ortak bir söylem vardı: “Gelsinler tutuklasınlar…”

Bunu söylerken, aslında istedikleri şuydu: Seri bir şekilde tutuklamalar başlasın ve sokaklar harekete geçsin. Kuş kadar aklı olanların düşündüğünü, devletin düşünemeyeceğini ve önlemini alamayacağını sandılar.

SEÇİME BEŞ KALA “HÜKÜMET İSTİFA” ÇARILARI NE ANLAMA GELİYOR? 

14 Mayıs’ta seçim var.

Siz bu yazıyı okurken seçime sadece 64 gün kalmış olacak.

Demokrasilerde hesaplaşma anı sandığın milletin önüne konulduğu vakit değil midir? Gidersiniz sandığa gereğini yaparsınız.

Aslında durum şudur: İstisnasız yapılan tüm anketlerde, Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti açık ara ile birinci parti konumundadır. Erdoğan’ın yeniden seçilme, Cumhur İttifakı’nın kazanma ihtimali vardır. Bu riski almak yerine, imkân varsa başka yöntemlerle iktidarı devirmek daha kalıcı olabilir.

Millet İttifakı seçimi kazansa bile, altılı koalisyonun iktidarını ne kadar sürdürebileceği de belirsizdir. Olası iktidarda altılı koalisyonun dağılması yeni bir seçim kararı alınması “an meselesi” ne dönüşebilir. Böyle bir durumda, Cumhur ittifakı ve Erdoğan çok daha güçlü şekilde yeniden iktidarı ele geçirebilir. Aslında bütün denklem bu kadar basittir.

KILIÇDAROĞLU VE AKŞENER NELER KONUŞTU?

Siyaseti bilen, gelişmeleri iyi okuyan biri Kılıçdaroğlu ve Akşener arasında nelerin konuşulduğunu üç aşağı beş yukarı tahmin eder. Bunu yapabilmek için ne gazeteci ne siyasetçi ne de uzman olmaya gerek yok.

Meral Akşener, partisinin son aylarda yaptırdığı anketleri Kılıçdaroğlu’nun önüne koyup, Kemal Bey’in neden seçilemeyecek aday olduğunu uzun uzun anlatmıştır. Buna karşılık Kılıçdaroğlu da kendi anketlerini masaya sürmüştür.

Akşener, İmamoğlu ve Yavaş’ın aday gösterilmesi durumunda seçimi kazanacaklarında ısrar etmiş ve bunun gerekçelerini anlatmıştır. Kılıçdaroğlu, Ana Muhalefet lideri olarak, belediye başkanlarının değil, parti başkanının kazanacağı tezini savunmayı sürdürmüştür.

Her üç ismin da aday gösterilmemesi durumunda, dördüncü bir isim de konuşulmuş olabilir.

Ve son ihtimal, İYİ Parti ve CHP’nin ayrı ayrı aday göstermeleri ve seçimin ikinci tura kalması durumunda, ikinci tura kalacak adayın desteklenmesi fikri de mutlaka masaya gelmiştir. Ama Kılıçdaroğlu buna itiraz etmiştir.

Mutlaka konuşulmuş olması gereken başka bir konu da iki lider dışındaki partililerin zaman zaman yaptıkları açıklamaların ortalığı ateşe veren söylemlerin masaya verdiği zarardır. Yine muhtemeldir ki Kılıçdaroğlu, Akşener’in son açıklamalarındaki, “geri zekalı” sözünün kime söylendiğini sormuştur ve Akşener; “Kimseyi kast etmedim, genel bir ifade” demiştir.

Sonuç olarak, an itibariyle Altılı Masa’nın üç ay önce durduğu yerde durduğunu ve Akşener-Kılıçdaroğlu görüşmesinde de bir arpa boyu yol alınamadığını söylemek yanlış olmaz. Altılı Masa’nın aday ya da adaylarını açıklamasının ise Mart sonundan önce beklenmesi bir hayalden ibarettir.