Bakan Koca'dan flaş açıklamalar

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, korona virüs ile ilgili son durumu anlattığı bir açıklama yapıyor. Koca, son gelişmeleri değerlendiriyor. Bakan Koca DSÖ'nün İstanbul'a ofis açacağını belirterek konuşmasında Rilke'nin Yalnızlık şiirini okudu.

Bakan Koca'dan flaş açıklamalar

Bakan Koca'nın açıklamalarından satır başları:

* DSÖ ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi konusunda tam bir mutabakat içindeyiz. Türkiye'nin sağlık alanında elde ettiği başarılar ve ortak çalışmayı önümüzdeki dönemde ugyulamaya koyma kararındayız.

* DSÖ ofisini hızla hayata geçirmek istiyoruz. İstanbul'da faaliyete geçecek ofis bugün atılacak imzalar ile başlayacak. Bu ofis DSÖ Avrupa bölgesinde koronavirüs başta olmak üzere sağlık acil durumları konusunda faaliyet gösterecektir.

* Alanında tek olması nedeniyle DSÖ açısından özel bir konuma sahip olan ofis yapacağı çalışmalarla Kovid-19 kapsamındaki güncel ihtiyaçların karşılanması konusunda rehberlik edecektir.

* Tüm dünyanın Kovid-19 pandemisiyle mücadele etmeye çalıştığı bu dönemde insani krizlere müdahale, acil durumları önleme, hazırlık, risk yönetimi ve kapasite geliştirme alanlarında faaliyet gösterecek bu ofisin İstanbul'da açılacak olması ülkemizi uluslararası bir merkez haline getirecektir.

* Ben sözlerime Rainer Maria Rilke'nin şiirini okuyarak başlamak istiyorum. 

Rainer Maria Rilke'nin Yalnızlık şiiri

Yalnızlık bir yağmura benzer,
Yükselir akşamlara denizlerden
Uzak, ıssız ovalardan eser,
Ağar gider göklere, her zaman göklerdedir
Ve kentin üstüne göklerden düşer.

Erselik saatlerde yağar yere
Yüzlerini sabaha döndürünce sokaklar,
Umduğunu bulamamış, üzgün yaslı
Ayrılınca birbirinden gövdeler;
Ve insanlar karşılıklı nefretler içinde
Yatarken aynı yatakta yan yana:

Akar, akar yalnızlık ırmaklarca.

* Rilke'nin tarif ettiği yalnızlığı pandeminin başlarında hepimiz yaşadık. Bu alışık olunmayan yalnızlığın üstesinden gelinmesi, salgının üstesinden gelinmesine bağlı. Bu ortak uluslararası çabalara da bağlı. Yakın zamanlarda bu ikili görüşmelerin kentlerin hayat dolu, dünyanın kaygısız olması en büyük temennimiz.

* Bu duygularla sözü meslektaşım Kluge'ye bırakıyorum...

Bakan Koca'dan flaş açıklamalar - Resim : 1
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge

Kluge'nin açıklamaları

DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Kluge sözlerine "Kovid-19'a karşı sergiledikleri dayanışma için Türk halkı ve makamlarına içten takdir ve saygılarımı sunuyorum" diyerek başladı. Kluge konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

* Türkiye, Kovid-19 mücadelesinde çok önemli bir virajı almaktadır. Vaka yükü ve ölüm rakamları yüzde 75 azalmıştır.

 

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın 'Yalnızlık' şiirini okuduğu Rainer Maria Rilke kimdir?

Rilke, Rainer Maria, asıl adı Rene Maria RILKE.
(d. 4 Aralık 1875, Prag, Avusturya-Macaristan-İmp. - ö. 29 Aralık 1926, Valmont, İsviçre)
Duineser Elegien (1923; Duino Ağıtları) ve Die Sonette an Orpheus (1923; Orpheus'a Soneler) gibi yapıtlarıyla ünlü Avusturya asıllı şair.

Gençlik Yılları

Babası, mesleğinde yükselememiş bir devlet memuruydu. Orta sınıfın üst kesiminden, imparatorluk danışma meclisi üyesi bir tüccarın kızı olan annesi, kendi sınıfından aşağı biriyle evlenmenin rahatsızlığıyla 1884'te kocasını terk ederek Viyana'ya taşındı. Rilke'nin, babasının ulaşamadığı yüksek mevkiyi elde edebilmesi için subay olmasına karar verildi. Bunun üzerine Rilke Prag'da Piarist keşişlerin yönettiği seçkin bir okulda birkaç yıl öğrenim görüp Avusturya'da Sankt Pölten'deki askeri ortaokula yazıldı; dört yıl sonra da Bohemya'da Mâhrisch-Weisskirchen'deki askeri yüksekokula girdi. Ne var ki askeri eğitim duygusal mizacına aykırıydı ve sonunda sağlığının bozulması üzerine okuldan ayrıldı. Sonradan bu yılları, korkuyu ilk tanıdığı dönem olarak nitelendirecekti. Bir yıl da Linz'deki İşletme Akademisi'ne devam ettikten sonra öğrenimine amcasının yardımıyla yeniden yön vererek 1895'te Prag'ın banliyölerinden Neustadt'taki liseyi bitirdi.

Bakan Koca'dan flaş açıklamalar - Resim : 2
Rainer Maria Rilke

Rilke daha okuldayken Leben und Lieder, Bilder und Tagebuchblatter (1894; Yaşam ve Şarkılar, Görüntüler ve Günlük Yaprakları) adlı bir şiir kitabı yayımlamış ve edebiyatçı olmaya karar vermişti. 1895'te Prag'daki Karlova Üniversitesi'ne girdi: Alman edebiyatı ve sanat tarihi derslerinin yanı sıra, ailesini memnun etmek için bir dönem hukuk okudu. Derslere kendini veremediğini görünce 1896'da üniversiteyi bırakıp sanatçı çevreleri ve kozmopolit havasıyla kendisine çekici gelen Münih'e gitti; arayış içinde sürekli gezilere çıktığı, düşlerini başkalarıyla paylaşmaya çalıştığı olgunluk dönemi bundan sonra başladı. Yaşamını Avrupa'nın değişik ülkelerinde, Rusya, Fransa, İspanya, Avusturya, İsviçre ve İtalya'da geçirdi.

Olgunluk Dönemi

Rilke 1897 baharında Lou Andreas-Salome ile tanıştı. Bir Rus generaliyle Alman bir annenin kızı olan Lou, o sırada 36 yaşındaydı, Genç kızken Friedrich Nietzsche ona âşık olarak evlenmek istemiş, ama Lou kabul etmemişti. Lou ile beraberliği Rilke'nin yaşamında bir dönüm noktası oldu. Lou onun için sevgiliden çok ikinci bir anne, duygu eğitiminde ona yol gösteren ve ona Rusya'yı tanıtan kişiydi, ilişkileri bittikten sonra da Lou Rilke'nin yakın arkadaşı olarak kaldı. Rilke Lou'ya yakın olabilmek için aynı yıl onun peşinden Berlin'e gitti.

Rusya'nın Rilke'nin yaşamında önemli bir yeri oldu. Lou ile Rusya'ya ilk kez 1899'da, daha sonra da 1900'de gittiler.

Kendisinin de söylediği gibi, Rusya Rilke'ye şiir yazma coşkusu verdi. 1899-1903 arasında yazdığı üç bölümlük uzun şiir dizisi Das Stundenbuch (1905; Saatler Kitabı) olgunluk döneminin başlangıcı oldu. Rilke bu şiirleri, dua ederek Tanrı'ya ulaşmaya çalışan genç bir keşişin ağzından yazmıştı. Yapıtta Tanrı "yaşam"ın vücut bulduğu varlık, "şeyler"in dünyasal çeşitliliğine içkin gizemli öz olarak canlandırılmıştı. Das Stundenbuch'la 1890'ların dili ve motifleri, örneğin art nouveau'nun, Henrik Ibsen ve Maurice Maeterlinck'in oyunlarındaki atmosferin, John Ruskin ve 'Walter Pater'in sanat tutkusunun ve hepsinden önemlisi Nietzsche'nin yaşam felsefesinin izleri belirgindi. Gene de akıcı müziği, ritmi ve büyük telkin gücüyle bu ateşli dualarda kendi sesini bulmuş büyük bir şairin üslubu kendini duyuruyordu.

Rilke ikinci Rusya gezisinden döndükten sonra Bremen yakınlarındaki Worpswede de yeni bir yaşam biçimi geliştirmeye çalışan sanatçılara katıldı. 1901'de daha önce Auguste Rodin'le çalışmış Bremenli genç heykelci Clara Westhoffla evlendi; 'Westerwede yakınlarında küçük bir çiftlik evine yerleştiler. Rilke orada Das Stundenbuch'un ikinci bölümü üzerinde çalıştı ve Worpswede'deki sanatçı kolonisiyle ilgili bir de kitap yazdı. 1901'de kızlarının doğumundan hemen sonra, kendilerini özgürce geliştirebilmeleri için dostça ayrılmaya karar verdiler.

Bir Alman yayımcının Rodin'le ilgili bir kitap ısmarlaması üzerine Rilke 1902'de heykelcinin yaşadığı Paris'e gitti ve bu kent 12 yıl boyunca yaşamının merkezi oldu. Paris'teki "kayıtsız" yaşamın etkisinden kurtulmak için önce İtalya'daki Viareggio'ya gitti. Das Stundenbuch'un üçüncü bölümünü de orada yazdı. Çalışmalarını ayrıca Roma'da (1903-1904), İsveç'te (1904) ve Capri'de (1906-1908) sürdürdü.

Rilke'nin tanıdığı Paris, lükse ve erotizme gömülmüş bir belle epoque başkenti değil, sonsuz bir sefaletin hüküm sürdüğü, evsiz barksız ve kimliksiz insanların, yaşlı ve hastaların, korkunun, yoksulluğun ve ölümün başkentiydi. Rilke Paris'te ayrıca, Rodin'le dostluğu sayesinde (dostlukları 1906'ya değin sürecekti) sanattaki yeni yaklaşımları yakından izleyebildi. Rodin'den onun sanat ahlakını, sanatın esinin değil uzun ve titiz bir çalışmanın ürünü olduğunu, ayrıntı ve nüanslara, yoğunlaşma ve nesnelleştirmeye dayalı kusursuz bir biçim arayışını gerektirdiğini öğrendi. Şairler arasında ise en çok Charles Baudelaire'den etkilendi.

Paris yıllarında Rilke nesnenin plastik özünü yakalamaya çalıştığı ve Ding-Gedicht (nesne-şiir) olarak bilinen yeni bir lirik şiir üslubu geliştirdi. Bu türdeki en başarılı yapıdan, bazı görsel sanat yapıtlarını sözcüklerle ifade etmeye çalışan şiirlerdi. Bu türdeki bazı başka şiirlerinde ise manzaraları, portreleri, Kitabı Mukaddes ya da mitolojiden alınma konuları görsel bir dille işliyordu. İki ciltlik Neue Gedichte'de (1907-1908; Yeni Şiirler) topladığı bu şiirler, Rilke'nin lirik Alman şiiri geleneğinden kopuşunu temsil eder. Rilke bu şiirlerde dili, yepyeni bir dil, apayrı bir sanat yaratacak kadar büyük bir ustalık ve incelikle işlemişti. Üslup inceliklerinin ardında ise, yoğun bir duygusal ve ahlaki öz kendini duyuruyordu. Rilke, 1903'te Lou Salome'ye yazdığı bir mektupta şiir yöntemini "korkudan nesneler yaratmak" olarak tanımlıyordu.

Rilke'nin 1904'te Roma'da yazmaya başladığı Die Aufzeichnııngen des Maile Laurids Brigge (1910; Malte Laurids Brigge'nin Notları), Neue Gedichte'nin düzyazı karşılığı sayılabilir. Şiirlerinde kusursuz bir üslubun arkasına gizlenen özün, Paris'te bir otel odasında tek başına yaşayan bir adamın öznel sorunlarının ve "nesneler"in esin kaynağı olan "korku"nun, bu yapıtında ön plana çıktığı görülür. Şiirleri nasıl simgecilerin "saf şiir" anlayışının kusursuz örnekleri olarak görülebilirse, Malte Laurids Brigge'nin Notları da varoluşçu edebiyatın ilk parlak örneği sayılabilir. Paris'te yaşayan genç Danimarkalı Malte'nin ağzından yazılan bu kitapta tasvir, anı ve düşünce bölümleri ustalıkla kaynaştırılmıştır. Malte konularını öykü anlatımının alışılmış kronolojik sıralamasıyla değil, her şeyi kuşatan, mekâna bağlı bir zaman içine yerleştirilmiş "eşzamanlı" olaylar olarak verir. Bu yapıtta Rilke'nin bütün ana temalarını; aşkı, ölümü, çocukluk korkularını, kadının tanrılaştırılmasnı ve "bir gönül meselesi" olarak ele aldığı "Tanrı" düşüncesini görmek mümkündür. Kitap bir ruhun parçalanıp çözülüşünün bir tasviri olarak ele alınmalıdır, ama bu çözülme, karşıtına dönüşme olasılığını da içinde taşır. "Tek bir adım sonra" der Malte, "derin ızdırabım büyük bir mutluluğa dönüşebilir".

Rilke bu yapıtları bitirdikten sonra yazmayı bırakmayı düşünecek kadar ağır bir bunalıma girdi. Kısa şiir dizisi Dos Marienleben (1913; Meryem'in Yaşamı) dışında 13 yıl hiçbir şey yayımlamadı. Bu aradan sonra 1912'nin başında Trieste yakınlarındaki Duino Şatosu'nda kaldığı sırada iki uzun ağıt yazdı, ama yeni bir dizinin parçalan oldukları için Neue Gedicht'ten bile önemli sayılan bu şiirleri hemen yayımlatmadı.

1. Dünya Savaşı çıktığında Rilke Münih'teydi. 1915'te Viyana da askere alındı ve 1916'da terhis edildi. Bu dönemin toplumsal havası ne şiirine, ne de yaşam biçimine uygundu. Savaş bittiğinde kendini tümüyle tükenmiş hissediyordu. Bu arada verimli olabildiği tek dönem, yeni bir şiir dizisiyle "Dördüncü Duino Ağıtı"nı yazdığı 1915 güzü oldu.

Son Yılları

Rilke bundan sonraki yedi yılı, vatanı saydığı ülkelerin sonuncusu olan İsviçre'de geçirdi. Yaratıcı gücüne bir kez daha kavuşmuştu. Yoğun bir çalışma sonunda 1922'de, yıllar önce başladığı Duino Ağıtları'nı bitirdi ve bu yapıtta benzer temaları benzer bir havada işleyen 55 şiirlik Die Sonette an Orpheus dizisini yazdı.

Duino Ağıtları

Bu dizi, Rilke'nin şiirinin doruk noktasıdır. Stundenbuch'ta Tanrı'ya yapılan mistik bir ibadet ve "yaşam"ın çocuksu bir kararsızlıkla olumlanması olarak başlayan, Malte Laurids Brigge'nin Notları'nda Rilke'ye "cehennemi bir uçurumun kıyısında sallanan bu yaşama katlanmak aslında olanaksız" dedirten duyarlık, Duino Ağıtları'nda yaşamın kendi başına bir varlık olarak kutsanmasıyla olumlu bir nitelik kazanır. Rilke 1925'te "Duino Ağıtları'nda yaşamın ve ölümün olumlanmasının sonuçta aynı şey olduğu ortaya çıkar" diye yazar. Bu şiirler, özgür ve "köksüz" bir bilincin ve "çağdaş" insanın durumunu yansıtan yeni bir mit olarak ele alınabilir. Nietzsche gibi Rilke de Hıristiyanlığın aşkınlık ve içkinlik düalizmine karşı çıkar. Onun yerine yaşamı, ölümü, yeryüzünü, uzayı ve zamanın bütün boyutlarını kuşatan "kozmik iç mekân"a dayalı bir tekçiliği savunur. Rilke'nin miti imgelerle örülü bir kozmolojiye dayanır, burada bütün gerçeklik, ortaçağ mitlerini andırır biçimde melekten hayvana kadar uzanan hiyerarşik bir düzenin parçasıdır. Sonunda bu kozmoloji, sistematik ve tutarlı bir yaşam ve varoluş öğretisine dönüşür. Buna göre insan, duyu algılan yoluyla görünen her şeyi görünmeyene çevirmekle yükümlüdür. Şair de, "Dokuzuncu Duino Ağıtı"nda ve daha çarpıcı biçimde Die Sonette an Orpheus'la olduğu gibi, insanlığın Tanrı'nın önündeki temsilcisidir. Ölümünden sonra Rilke'nin bu görüşlerini yeni bir "yaşam" dini olarak karşılayanlar çıktığı gibi, ölçüsüz bir estetikçiliğin ifadesi ya da şairin kişisel yeteneğinin gücüyle kendini kurtarma çabası diye yorumlayıp karşı çıkanlar da olmuştur.

Rilke 1922'de son büyük yapıtlarını verdi. Bu şiirlerin bazılarında 1920'lerin şiir dilinden iyice uzaklaşmış ve yeni biçim denemeleriyle hem konu, hem de üslup açısından Duino Ağıtları'nı ve Die Sonette an Orpheus'u aşmıştı. Bunların dışında bu dönemde şarkıyı andırır yalınlıkta bazı şiirlerle birkaç kısa şiir dizisi ve Valais manzaralarını tasvir eden dört Fransızca kitap yazdı.

Rilke 1923'ten beri hastaydı, ama hastalığının bir lösemi türü olduğu ölümünden ancak birkaç hafta önce anlaşıldı. 1926'da Cenevre Gölü kıyısında Territet sırtlarındaki bir sanatoryumda öldü.

Rilke'nin yapıtlarından Türkçede yapılmış derlemeler arasında Seçilmiş Şiirler (1976,1982), Rilke'nin Mektupları (1983) ve Seçme Mektuplar (1988) yer alır.

Diğer Eserleri

Şiir

  • Dos Buch der Bilder (1902; Görüntüler Kitabı),
  • Reguiem (1909),
  • Spate Gedichte (1934; Son Şiirler),
  • Poemes Français (ös 1935; Fransızca Şiirler).

Düzyazı

  • Vom lieben Gott und Anderes (1900)
  • August Rodin (1903; Rodin, 1968),
  • Die Weise von Liebe und Tod des Cornets Christaph Rilke (1906: Sancaktar, 1984),
  • Briefe an einen jungen Dichter (ös 1929; Genç Bir Şaire Mektuplar, 1944, 1963/Rilke'nin Genç Şaire Mektupları, 1983).