Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması ve sonrasında Türkiye'ye yapılacakların senaryosu

Biliyorsunuz, yaklaşık 2,5 senedir @turkdges (MAVİ VATAN TÜRK DENİZCİLİK VE GLOBAL STRATEJİLER MERKEZİ) geniş bilgi ağıdan istifade ile yaptığımız analiz neticesinde, “Batı dünyasının Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması, çıkarıldıktan sonra da Türkiye’ye müdahale etme ve Türkiye’yi parçalama projesi” olduğuna dair görüşlerimi ifade ediyorum.

Bu görüşlerimi ilk dile getirdiğimde hiçbir uzun vadeli analize dayanmadan, “Bu da nereden çıktı?”, “Olmaz öyle şey!”, “NATO’dan çıkarılma diye bir süreç NATO’da yok”, “Ne saçma bir öngörü” diyenlerin ancak şimdi televizyonlara çıkıp bu ihtimal konusunda konuştuklarını, köşelerinde yazılar kaleme aldıklarını görüyorum. Dile getirdiğim senaryoları, gerçekleşme ihtimalini, Batı dünyasının bu konudaki eğilim ve söylemlerini tartıştıklarını görüyorum.

“Türkiye NATO’dan çıkarılamaz, çünkü Türkiye’nin veto hakkı vardır, çıkarılmasını kendisi veto eder” diyenlerin maalesef duruma gerçekçi yaklaşmadıkları da artık konuya çok yüzeysel yaklaştıkları da ortaya çıkmıştır.

Son iki yazımda da bu konuya dikkat çekmiş ve tarihi süreci;

-  Türkiye’nin NATO’ya bir tercih neticesi olarak değil, mecburiyet neticesinde NATO’ya bin bir zorlukla girdiğini,

-  Çok zor şartlar altında, tehditlerden kaynaklanan güvenlik ihtiyaçları nedeniyle büyük fedakârlıklarla NATO’ya giren Türkiye’nin bugün NATO’dan çıkarılma söylemleri ile karşı karşıya olduğunu anlatmıştım.

Peki Türkiye’nin NATO’dan çıkarılma söylemlerinin bugüne kadar (özelikle FETÖ tanımlanmasının yapıldığı 2014’ten itibaren) hangi gerekçelerle ve nasıl bir süreçte Batı dünyası tarafından dile getirildiğini kısaca tekrar hatırlatalım.

2014: FETÖ ile mücadele başlayınca, “Türkiye’de demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, demokrasinin işlerliğini kaybettiği” gerekçesiyle NATO’dan çıkarılma söylemleri de başladı.

2015: FETÖ tarafından Rus uçağının düşürülmesi provokasyonu sonrası, “Türkiye’nin sorumsuz davranışları nedeniyle NATO’yu ve üyelerini savaşın eşiğine getirdiği” gerekçesiyle NATO’dan çıkarılması gerektiği yönünde söylemler arttı.

2016-2018: 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişiminin başarısız olması sonrası, NATO’da demokrasi şartı bulunduğu ve Türkiye’de demokrasinin ortadan kaldırıldığı bahanesi ile Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması gerektiği sıklıkla ifade edildi.

2019: Batı’da “Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması” konusunda artık kitaplar ve akademik makaleler yazılarak hukuki zemin oluşturulma süreci başlatıldı.

2019-2020: Barış Pınarı Harekâtı gerekçe gösterilerek Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması gerektiği açıkça söylendi.

2020-2021: Avrupa’da “Türkiye NATO’dan çıkarılsın” kampanyaları düzenlendi.

2021-2023: Türkiye’nin hukuk ve antlaşma tanımaz Yunanistan’a gösterdiği tepkiler nedeniyle NATO’dan çıkarılması gerektiğine dair söylemler geliştirildi.

2022-2023: Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine karşı tavrı ve Rusya ilişkileri nedeniyle Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması söylemleri arttı.

2022- 2023: Türkiye’nin NATO’dan çıkarılmasına dair saydığımız önceki tüm bahanelerin birlikte kullanıldığı söylemler ayyuka çıktı.

Yani Batı dünyasında, Türkiye’yi NATO’dan çıkarma, Türkiye’nin NATO’da yeri olmadığı, Türkiye’nin davranışlarının NATO dokusuyla bağdaşmadığı söylemleri artık iyice artmıştır.

Özellikle Batı merkezlerinin politika yapıcı etkin düşünce kuruluşu, gazete ve medya organlarında gündeme getirilen bu fikir artık en üst resmi makamların açık açık ifade ettiği bir olgu olarak karşımızda durmaktadır.

PEKİ TÜRKİYE’NİN NATO’DAN ÇIKARILMASINA İLİŞKİN EN MUHTEMEL SENARYO NEDİR?

Türkiye’nin NATO’dan çıkarılmasını sağlayacak en muhtemel senaryo Yunanistan’ın Adalar Denizi karasularını 6 milin üzerine çıkarması üzerine kurgulanmış görünmektedir.

Bilindiği üzere TBMM, Yunanistan’ın karasularını 6 milin üzerine genişletmesi durumunda ülkemizin hayati hak ve menfaatlerinin korunacağına dair kararlılığını 8 Haziran 1995 tarihinde dünya kamuoyuna duyurmuştur. Bunun bir "Casus Belli" kararı ya da Anayasa’nın 92. maddesi çerçevesinde bir savaş ilanı kararı olmadığı açıktır. Ancak Türkiye’nin her türlü millî güç unsurunu kullanacağını ve gerekirse savaşacağını ortaya koyan bir açıklamadır.

Ancak başta ABD (hatta Rusya da) olmak üzere, Batı dünyasında “Yunanistan’ın karasularını artırmasının meşru bir hakkı olduğu, Yunanistan’ın bu hakkını kullanmasına Türkiye’nin karşı çıkmasının ve hatta Yunanistan’ı savaşla tehdit etmesinin kabul edilemez olduğu” şeklinde resmi açıklamalar yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir.

Bu senaryonun alt yapısı ABD ve Fransa’nın Yunanistan ile yaptığı savunma iş birliği antlaşmaları, Gayri Askeri Statüdeki Adaların ABD silah araç ve gereçleriyle silahlandırılması, Yunanistan’ın ABD kullanımına verdiği üsler vasıtasıyla güçlendirilmektedir.

Türkiye’nin neden Yunanistan’ın karasularını 6 milin üzerine çıkarmasına tahammülü olamayacağını ve karasularını artırmanın da Yunanistan’ın meşru hakkı olmadığını daha önceki yazılarımda anlatmıştım.

Yunanistan’ın karasularını 6 milin artırması durumunda bu durumu kabul etmeyecek ve elbette tepkisiz kalamayacaktır. Savaş gemi ve uçaklarını artırılmış karasuları içerisine sokacaktır.

Bu durumda Yunanistan:

-   Ya fiilî tepki vermeyecek ancak diplomatik yollardan protesto edecek, NATO’ya ve BM’ye Türkiye’yi şikâyet edecektir.

-   Ya da fiilî tepki verecek ve çatışma çıkacaktır.

Ancak her hâlükârda da Türkiye (Batı devletlerinin önceki açıklamalarına göre) meşru hakkını kullanan Yunanistan’ın ülke sınırlarını tanımayan ve hatta saldıran devlet konumuna düşürülecektir.

Bu senaryoya göre, NATO üyesi bir devlet olan Türkiye, diğer bir NATO üyesi devlet olan Yunanistan’a saldırmış olacaktır. Böylece Türkiye NATO’nun ittifak ruhuna, omurgasına, hatta varoluş gerekçesine saldıran bir NATO üyesi konumuna düşürülecektir.

Bu durumda bir kolektif savunma ittifakı olan NATO’da Türkiye’nin üye olarak kalmasının kabul edilemez olduğu, aksi takdirde NATO’nun varlığının fiilen ortadan kalkacağı belirtilerek Türkiye’nin NATO’dan çıkarılmasının önü açılacaktır.

Bu arada Fransa ve ABD de Yunanistan ile imzaladıkları savunma iş birliği antlaşmaları gereğince Türkiye’ye karşı Yunanistan’ın yanında yer alacaklardır. Avrupa Birliği (AB) ise tartışmasız Yunanistan yanında Türkiye’ye karşı saf tutacaklardır. Senaryoları tam olarak da bu...

Güncellenmiş senaryonun bir bacağı da 21 Ocak 2023’de NATO'nun Avrupa Yüksek Müttefik ve ABD Avrupa Kuvvetleri eski Komutanı, halen Rockefeller Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı olan Yunan asıllı Amerikalı emekli Oramiral James Stavridis tarafından şu sözlerle ifade edilmiştir; “Erdoğan, NATO'yu Türkiye ve Finlandiya ile İsveç arasında tercih yapmak durumunda bırakmamalı.”

TÜRKİYE’NİN NATO’DAN ÇIKARILMASI SONRASI NELER OLABİLİR, TÜRKİYE’YE NE YAPILMAK İSTENİYOR OLABİLİR?

Eğer bu senaryo gerçekleşir ve Türkiye NATO’dan çıkarılırsa, o zaman ne olacak, onu da söyleyeyim:

Bugüne kadar Türkiye vetosu nedeniyle NATO’ya giremeyen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve İsrail muhtemelen çok hızlıca NATO'ya alınır.

Malum Batı dünyası ve BM tarafından GKRY Kıbrıs’ın tümünü temsil eden tek meşru devlet olarak tanınıyor. 1974’de Türklere uygulanan soykırımı durdurmak için antlaşmalardan doğan hukuki zemin içerisinde Türkiye Kıbrıs’a Barış Harekâtı gerçekleştirmişti. Bu harekât nedeniyle Batı dünyasında Yunanistan ve Rum lobisi etkisiyle Türkiye’yi işgalci olarak tanımlayanların sayısı hiç de az değildir.

İşte böylesi bir konjonktürde GKRY NATO’ya alındığında, Türkiye bir NATO üyesi devletin topraklarını işgal etmiş NATO üyesi olmayan bir devlet statüsüne sokulacaktır.

Bu durumda da “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” diye özetlenebilecek bir üyenin saldırıya ya da işgale uğraması durumunda diğer üye devletlerin o devlete askeri yardım ve destekte bulunmasını öngören NATO'nun 5. maddesi yürürlüğe sokulacaktır.

Müteakiben Türkiye’den Kıbrıs’tan çekilmesi, aksi takdirde askeri müdahale yoluyla Kıbrıs’tan çekilmesinin sağlanacağı bildirilecektir. Böylece Türkiye’ye müdahale etmenin de yolu açılacaktır.

ABD'nin GKRY’ye uyguladığı 35 yıllık silah ambargosunu Ağustos 2022 ayı içerisinde kaldırması ve yürürlüğe girme tarihi olarak da Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş yıl dönümü bayramı olarak kutladığı 01 Ekim 2022 olarak açıklamaları, ardından ABD’nin silah hibe ve satışları, GKRY ordusunda vermeye başladığı eğitimler hiç de tesadüf değildir.

Diğer yandan o güne kadar Türkiye’nin NATO üyesi olması nedeniyle Türkiye’nin PKK/PYD/YPG'ye karşı yapılan operasyonlarına fiilî tepki gösteremeyen ABD ve NATO, Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması sonrası Türkiye’nin PKK/PYD/YPG’ye yaptığı operasyonları NATO müttefiki güçlere yapılmış operasyonlar olarak göstereceklerdir. Böylece Türkiye’yi cezalandırma harekâtları gerçekleştirmelerinin de önü açılacaktır.

Aynen Sırbistan’a, Afganistan’a, Libya’ya, Irak’a, Suriye’ye vesaire yaptıkları gibi. Tüm süreçle birlikte Türkiye’nin hemen her noktadan ve bakımdan parçalanıp küçültülmesinin de önü açılacaktır.

Gerçeklerle yüzleşmek ve tedbir almak lazımdır; özellikle 15 Temmuz 2016 sonrasından bu yana Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması ve böylelikle Türkiye’nin her bakımdan yeniden dizayn edilmesi için uğraşılmaktadır. Plan budur…

Görüldüğü üzere senaryonun temeli Yunanistan’ın karasularını 6 milin üzerine çıkartılması üzerine oturtulmuştur.

Senaryonun güncel diğer yan sütunu ise İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı Türkiye’nin tutumudur. Son olarak yaşanan kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim yakma olayları da bu senaryo içinde Türkiye’nin özellikle İsveç’in NATO üyeliğine karşı tutumunu katılaştırmasına yönelik bir kurgu olma ihtimali de yüksektir. 

PEKİ BİZ BU SENARYONUN HAYATA GEÇİRİLMESİNİN ÖNLENMESİ İÇİN NE YAPABİLİRİZ?

Yunanistan’ın Adalar Denizi’nde karasularını 6 milin üzerine artırma girişimine yönelik olarak Türkiye testi kırılmadan önce:

-  Türkiye’nin barış ve istikrar istediğini ancak böyle bir durumu kabul ve tahammül etmesinin mümkün olamayacağını, BMGK ve NATO en üst düzey askeri ve siyasi kurullarını acil toplantıya çağırarak bildirmeyi,

-  Adalar Denizi’nde temel hukuki statünün hem Yunanistan hem de Türkiye tarafından imzalanmış olan Lozan Antlaşması ile belirlendiğini, dolayısıyla Adalar Denizi’nde Lozan statüsüne dönülerek (bırakınız karasularını artırmayı konuşmayı) karasularının 3 mile indirgenmesini istemeyi,

-  Adalar Denizi’nde barış, dostluk ve istikrar isteğimizin bir göstergesi olarak; 3 millik karasuları ötesindeki açık deniz alanlarından hiçbir deniz yetki alanları sınırlandırması yapmaksızın Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte faydalanmasını önermeyi düşünmesinde kanaatimce fayda vardır.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik sürecine gelince, devletimiz elbette yüksek menfaatleri çerçevesinde durumu değerlendirecektir.

Görüldüğü üzere, NATO ve ABD’nin Türkiye’ye doğrudan müdahalesinin önündeki engel Türkiye’nin NATO üyeliğidir.

Allah Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Milletini sonsuza dek korusun!