Anne ve babalarımızın travmaları gen yoluyla bize geçiyor! İşte o çarpıcı araştırma…

Fiziksel özelliklerimizi ve bazı davranış kalıplarımızı gen yoluyla ailemizden aldığımız bir gerçek. Yüzümüz, ellerimiz, bakışlarımız ve kimi huylarımız çevremiz tarafından ailemizden birine benzetilip durulur. Peki ya travmalar? Anne ve babalarımızın yaşadığı acı verici deneyimler gen yoluyla bize de aktarılıyor mu? Yapılan kapsamlı bir araştırma, çocukların anne-babalarının travmalarını miras olarak aldığını doğruluyor. İşte o çarpıcı araştırmanın detayları…

Anne ve babalarımızın travmaları gen yoluyla bize geçiyor! İşte o çarpıcı araştırma…

Yüz hatlarımız, gözlerimiz, boyumuz ve hatta bazı huylarımız, bunların hepsi ailemizden bize geçen genetik miraslardır. Yapılan yeni bir epigenetik araştırmaya göre aldığımız miras, yalnızca fiziksel özelliklerle sınırlı değil. Anne ve babalarımızın yaşadığı travmalar, acı verici deneyimler ve psikolojik buhranlar gen yoluyla çocuklarına da aktarılıyor. O araştırmadaki en çarpıcı detayları sizin için derledik.

Savaş mahkumları ve Holokost mağdurlarının aileleri incelendi ve kan donduran gerçek ortaya çıktı

Yapılan epigenetik araştırma savaş mahkumları ve Holokost mağdurlarının aileleri üzerinde gerçekleştirildi. Araştırma kapsamında, Nazi Almanyası döneminde sistematik bir şekilde 6 milyon Yahudi’nin öldürüldüğü “Holokost” olayının mağdurlarının ve II. Dünya Savaşı’nda esir düşen savaş mahkumlarının çocukları incelendi.

Kaliforniya'daki araştırmacılar, savaş mahkumlarının aileleri ile alakalı çarpıcı bir gerçeği ortaya koydu. Araştırmaya göre, istismara uğramış savaş esirlerinin erkek çocuklarının, orta yaşı geçmeden, sıradan yaşıtlarına göre %20 daha erken öldüğü ortaya çıktı.

Yazarların sonuçlandırdığı araştırma, epigenetik bir bulguyu destekledi. Buradaki fikir, travmanın bir kişinin genlerinde kimyasal bir iz bırakabileceği ve daha sonra sonraki nesillere aktarılabileceğidir. İşaret, gene doğrudan zarar vermez; mutasyon yoktur. Bunun yerine, genin işleyen proteinlere dönüştürüldüğü veya ifade edildiği mekanizmayı değiştirir. Değişiklik genetik değil, epigenetiktir.

Araştırmada II. Dünya Savaşı’ndaki kıtlığa anne karnında maruz kalan çocuklar da vardı

Travmaların epigenetiği değiştirdiği düşüncesi, II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru kıtlık dönemine anne rahminde maruz kalan çocukların, belirli bir kimyasal işaret veya epigenetik imza taşıdıklarını bildirmeleriyle ivme kazandı. Araştırmacılar daha sonra, bu bulguyu, ortalamadan daha yüksek vücut kütlesi de dahil olmak üzere, yaşamın ilerleyen dönemlerinde çocukların sağlığındaki farklılıklara bağladılar.

O zamandan beri travma aktarımıyla alakalı kanıt bulma heyecanı daha da arttı ve daha fazla çalışma yapıldı. Holokost'tan kurtulanların torunları ve savaş dönemi yoksulluk kurbanları travmanın kalıtsallığına işaret eden daha fazla çalışma yapıldı. Bu çalışmalar ebeveynlerimizin ve hatta büyükanne ve büyükbabalarımızın deneyimlerinden, özellikle de acı çekmelerinden bazı izleri devraldığımızı gösteriyor. Bu da önce bizim günlük sağlığımızı ve belki de ilerideki çocuklarımızın sağlığını değiştiriyor.

Ancak perde arkasında, çalışma, daha emekleme döneminde. Girişimi doğru bulmayan araştırmacılar da var. Eleştirmenler, bu tür çalışmaların ima edilenlerin makul olmadığını iddia ediyor. Epigenetik araştırmacıları ise kanıtların yeterince sağlam olduğu konusunda ısrarcı.

Araştırmacılar travmaların gen yoluyla aktarıldığına dair yeterince kanıt olduğunu savunuyor

Alandaki araştırmacılar, konuyla ilgili yeterince kanıt olduğunu iddia ediyor. Bilim hala genç ve ileriye doğru ilerliyor. Özellikle farelerde yapılan çalışmalar, bu tür travma iletiminin kanıtı olarak ve mekanizmaları incelemek için bir model olarak sunuldu. McGill Üniversitesi Farmakoloji Bölümü Profesörü Moshe Szyf, "Bulduğumuz etkiler küçük ama dikkate değer ölçüde tutarlı ve önemliydi" dedi. "Bilim böyle çalışır. İlk başta kusurludur ve ne kadar çok araştırma yaparsanız o kadar güçlenir.”

Anne ve babalarımızın travmaları gen yoluyla bize geçiyor! İşte o çarpıcı araştırma… - Resim : 1

Tartışma genetik ve biyoloji üzerine odaklanıyor. Örneğin, hamile bir kadın çok fazla içtiğinde fetal alkol sendromuna neden olabilir. Bunun nedeni, hamile bir annenin vücudundaki stresi bir dereceye kadar fetüs ile paylaşmasıdır, bu durumda doğrudan rahimdeki normal gelişim programına müdahale eder.

Ancak hiç kimse, örneğin stresin beyin hücrelerinde meydana getirdiği değişiklikleri açıklayamaz. Veya gebe kalmadan önce stresin tam olarak oluşmuş sperm veya yumurta hücrelerine nasıl iletildiğini merak etmez. Döllenmeden sonra, yumurta büyüyüp geliştikçe, beyin hücreleri, deri hücreleri ve diğer hücrelerle ilgili, anne ve bebek arasında bir karışım senfonisi meydana gelir. Travmaların imzası tüm bu karışımdan nasıl kurtulur?

Fareler üzerinde de travma aktarımı ortaya çıktı

Tracy Bale liderliğindeki Maryland Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki bilim adamları, son zamanlarda yapılan bir dizi çalışmada, kafeslerini periyodik olarak eğerek veya geceleri ışıkları açık bırakarak zor ortamlarda erkek fareler yetiştirdiler. Bu tür bir yetiştirme, fareler için etkili bir şekilde travmatik bir çocukluk oldu ve stres hormonlarında dalgalanmalar meydana geldi.

Ve bu yetişmeden sonra fareler yavruladı. Yavru farelerin stresle başa çıkma biçimi diğerlerine göre daha değişikti. Yani, genç fareler, diğerlerine kıyasla daha uyuşuk veya daha az tepkiseldi. Araştırmayı yürüten Bale “Bunlar açık ve tutarlı bulgular” dedi.

Atalarımızın acılarının biyolojik izlerini taşıdığımız fikrinin güçlü bir duygusal çekiciliği var. Kıtlık, savaş veya kölelik görüntülerine bakıldığında ortaya çıkan duygular çok etkileyici. Araştırmalar travma mirasının ailelerde ve çağlar boyunca nasıl yankılanabileceği hakkındaki psikodinamik anlatıları destekliyor gibi görünüyor. Ancak şimdilik ve birçok bilim insanı için epigenetik araştırmaları, geçmişteki insan gaddarlıklarının bugün fizyolojimizi herhangi bir yönde etkilediğini göstermekten çok uzaktır.