AYM'den Ayşe Çelik'e ihlal kararı

Anayasa Mahkemesi, Kanal D'de yayımlanan "Beyaz Show" programındaki ifadeleri nedeniyle terör örgütü propagandası yapmak suçundan mahkum edilen Ayşe Çelik'in, ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine karar verdi.

AYM'den Ayşe Çelik'e ihlal kararı

Kanal D'de yayınlanan "Beyaz Show" programına telefonla bağlanan öğretmen Ayşe Çelik hakkında, "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan iddianame düzenlenmişti. İddianamede, Kanal D'de 8 Ocak 2016'da yayınlanan Beyazıt Öztürk'ün sunduğu ''Beyaz Show'' programına canlı yayında telefonla bağlanan ve öğretmen olduğunu belirten Ayşe Çelik'in Doğu'daki olaylarla ilgili yaptığı konuşmada, "terör örgütü propagandası" yaptığı öne sürülmüştü.

Hakkında açılan dava sonucunda, Çelik, "PKK terör örgütünün şiddet içeren yöntemlerini meşru gösterdiği ve bu şekilde terör örgütü propagandası yapmak suçunu işlediği" gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Karara yapılan itirazlardan sonuç alınmaması üzerine Çelik'in avukatı, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.

Anayasa Mahkemesi, Ayşe Çelik'in, Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan "ifade özgürlüğü hakkının" ihlal edildiğine karar verdi.

Yüksek Mahkeme, kararın bir örneğini, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere, Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine hükmetti. Ayşe Çelik'e, 5 bin 500 lira manevi tazminat ödenmesine de karar verildi.

Cezaevinde bulunan Ayşe Çelik'in, avukatı aracılığı ile sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, infazın durdurulması talebinde bulundukları bildirildi.

Gerekçeden

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünün gerekçeli kararında, Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu olan ve 2009-2014 yılları arasında Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde sözleşmeli öğretmen olarak görev yapan başvurucunun, olay tarihinde herhangi bir öğretim kurumunda görev yapmadığı belirtildi.

Başvurucunun, "Hendek olayları" olarak isimlendirilen yoğun şiddet olaylarının yaşandığı sırada 8 Ocak 2016'da, ulusal ölçekte yayın yapan bir televizyon kanalında canlı olarak yayımlanan ve çok izlenen Beyaz Show isimli programa telefonla bağlandığı aktarılan gerekçede, programdaki konuşmalara da yer verildi.

Konuşmasında başvurucunun, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda yaşanan ölümler konusunda toplumda bir farkındalık oluşturmayı amaçladığı, programa katılan sanatçıların yaşananlara sessiz kalmamasını istediği aktarıldı.

Gerekçede, başvurucunun, bir öğretmen olarak çatışmalar nedeniyle yaşanan ölümlere sevinenler bulunmasının kabul edilemez olduğunu, kurşun ve bomba seslerinden çocukların uyuyamadıklarını, bebeklerin açlık çektiklerini, temel gereksinimlerinin karşılanamadığını iddia ettiği belirtildi.

İfade özgürlüğünün, "kişinin düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi" anlamına geldiği vurgulanan gerekçede, somut olayda başvurucunun, Hendek olayları olarak isimlendirilen, 10 ay devam eden, kitlesel göçlere, pek çok kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olan olayları kendi bakış açısından kamuoyuna duyurduğu, uzun süren çatışmaları eleştirdiği kaydedildi.

"Konuşma kamu yararına ilişkin sorunlara ilişkin"

Gerekçede, başvurucunun, esas itibarıyla sebebi her ne olursa olsun çatışmaların durdurulması için kamuoyu oluşturulması çağrısında bulunduğu ifade edilerek, şu tespitler yapıldı:

"Söz konusu konuşmanın kamu yararına ilişkin sorunlara ilişkin olduğu konusunda hiçbir tereddüt bulunmamaktadır. Bundan başka başvurucunun açıklamaları kamu otoritelerini eleştiri olarak kabul edilse dahi kamu otoritelerinin -kamu gücünü kullandıkları için- kabul edilebilir eleştiri sınırlarının özel bir bireye nazaran çok daha geniş olduğu unutulmamalıdır. Demokratik bir sistemde, kamu otoritelerinin eylemleri ya da ihmalkarlıkları yalnızca yasama ve yargı organlarının değil aynı zamanda kamuoyunun da sıkı denetimi altında olduğu her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.

İlk derece mahkemesi, mahkumiyet kararında çatışmaların devam ettiği bir sırada başvurucunun televizyon ekranından büyük kalabalıklara karşı konuşmasına büyük önem vermiş gözükmektedir. Başvuruya konu olaydakine benzer konuşmalarda dikkate alınacak esas unsurun, konuşmaların kin ve düşmanlık barındırıp barındırmadığıdır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun sözlerinin PKK terörünün övülmesi, terörizme destek gösterisi, şiddet kullanımına veya silahlı direnişe ya da başkaldırıya doğrudan veya dolaylı olarak teşvik olarak nitelendirilemeyeceği kanaatindedir. Somut olayın koşullarında başvurucunun sözleriyle hendek olaylarında güvenlik güçleri ile çatışmaya giren örgüt üyelerini övdüğü, terör örgütünü yücelttiği, çatışmalara doğrudan katılan güvenlik gücü mensuplarına karşı özellikle bir nefret aşıladığı veya şiddete başvurmayı cesaretlendirdiği değerlendirilmemiştir."

"Spontane yapılan açıklamalara daha fazla tahammül gösterilmeli"

Gerekçede, sonuç olarak başvurucunun konuşmasının "bir terör örgütünün siyasi veya sosyal etkinliğini artırmak, sesinin kitlelere duyurulmasını sağlamak, örgütün başa çıkılması imkansız bir güç olduğu ve amacına ulaşabileceği kanaatini toplum üzerinde oluşturmak, örgütün mücadelesine karşı olan kişi ve kuruluşları ortadan kaldırmak, sindirmek, halkın örgüte sempatisini artırmak ve giderek aktif desteğini sağlamak" amacıyla yapıldığının kabul edilmediği vurgulandı.

Başvurucunun olayların sıcaklığı içinde canlı bir televizyon programında spontane bir şekilde yaptığı başvuru konusu açıklamalarına daha fazla tahammül gösterilmesi gerektiğinin altı çizilen gerekçede, "Bu bilgiler dikkate alındığında, başvurucunun mahkumiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır." ifadesi kullanıldı.