Bir fotoğrafı görüp âşık olabilir misiniz? Ya da Sevmek Zamanı...

Bir insan, sadece fotoğrafını gördüğü birine âşık olabilir mi?

Mubi’de restorasyonu yapılarak yayınlanan ve döneminin en önemli filmlerden biri olarak kabul edilen Metin Erksan’ın “Sevmek Zamanı” filminin konusu bu.

Büyükada’da boya ustası olan Halit (Müşfik Kenter), çalıştığı köşkte gördüğü Meral’in (Sema Özcan) fotoğrafına âşık olur. Artık işi bittiği halde, kış aylarının sessizliğine gömülmüş köşke her gün gidip, saatlerce âşık olduğu kadının fotoğrafını seyreder.

Genç kız habersizce köşke geldiği gün, Halit’in büyülenmiş olarak kendi fotoğrafına baktığını görür. Çok etkilenir ve o da Halit’e âşık olur.

Fakat Halit, ısrarla Meral’den kaçar. Meral, “Fotoğrafıma âşık olmuştun. Bak yanındayım, birlikte olalım” der ama aldığı yanıt çok çarpıcı olur: “Benimle fotoğrafının arasına girme.”

Adam bir fotoğrafa âşıktır ve gerçeğinin aynı olacağından, birlikte olduklarında mutlu olacaklarından, ilişkilerinin kendi hayal alemiyle örtüşeceğinden ve aşkı sürdürebileceğinden emin değildir.

Fotoğrafa âşık olan adam, gerçeğinin ayın şekilde bakacağından, aynı duyguyu vereceğinden, fotoğraf hareketlendiğinde ne olacağından emin olamaz.

Adamın âşık olduğu bir imajdır ama biliyoruz ki aslında aşkın yaşanacağı yer bir ten, bir koku, bir bakış, bir dokunuştur.

Filmdeki Halit’in ne düşündüğünü bilemiyorum ama aşkın ihtimal hesaplarının gerçekleşenlerle tam olarak uymayacağını hepimiz biliyoruz.

Bir kadının fotoğrafına, bir imaja âşık olabilen insanın, fotoğraftaki kişinin kendisiyle aşk yaşayamama ihtimalini nasıl değerlendirmek gerekir?

Yoksa gerçek hayatta da bir imaja, bakışa, gülüşe, davranış biçimine, tene, kokuya âşık oluyoruz da o imajın hiç değişmeyeceğini düşünüp, zamana yenildikçe, bakışlar, gülüşler değiştikçe, dokunuş da, koku da, ten de değişiyor ve aşk öyle mi bitiyor?

Yoksa hepimiz aslında bir ana, o andaki fotoğrafa, imaja âşık oluyoruz da yürümeyen ilişkiler, biten aşklar bu nedenle mi son buluyor?

Bir insanın fotoğrafını görüp, ona âşık olabilmeyi saçma görenler, günümüzde sosyal medyadan ya da ilişki uygulamalarından birbirlerinin fotoğraflarına bakarak buluşmak istemelerini, sevişme arzularını dile getirmelerini nasıl değerlendirirler?

Boyacı Halit, Büyükada’daki köşkte gördüğü fotoğrafla, geleceğe dair hayallere dalıp, kusursuz, kavgasız, aldatmasız, göz yaşı olmayan bir aşkı kendi yalnızlığı içinde bina ettiği ve o hayal içinde mutlu olduğu için mi fotoğraftaki kızın kendisini reddediyor?

Yani aşk geleceğe dair kurulan hayallerin yaşanabilme ihtimali midir? Kişi, önce kendi mutlu olma ihtimalini mi hayal ediyor, tartıyor, değerlendiriyor, düşünüyor ve istiyor?

Eğer böyleyse, iki kişilik olduğu söylenen bu duygunun aslında dünyanın en bencil duygusu, düşüncesi olarak kabul edilmesi gerekmez mi?

Acaba gerçekten de sevmek zamanı, ilk anda gördüğümüz o fotoğraf, o fotoğrafın bizde çağrıştırdıkları ve sonra kendi yalnızlığımız içinde kurduğumuz ihtimal bütünü müdür?