Bir siyasetçinin akıl almaz portresi

Yerel seçim yaklaştıkça siyaset iyice sertleşiyor. İddialar, karalamalar, istifalar birbirini izliyor.

Yıllardır kiminle konuşsam siyasete hiç güveni yok. Konuştuğum kimse siyasete ve siyasetçiye güvenmiyor. Sokaktaki durum bu.

Şimdi size bir siyasetçi öyküsü anlatacağım. İddialar, duyduklarım, olup bitenler inanılır gibi değil.

Kahramanımız, 14 Mayıs seçimleri öncesine kadar bir partinin üst düzey yöneticisi. Partisinin milletvekili başvuruları sırasında söz sahibi.

Adaylar ilk önce onunla konuşuyor. Partiye yapılacak başvuru bağışları için, “Eğer daha fazla yapabilirseniz parti için iyi olur” diyor ve bazı adaylar, “Lafımı olur, yeter ki milletvekili listesinde olalım” diyerek hatırı sayılır meblağları ödüyorlar.

Ancak bir süre sonra bu adayların bazılarının ödedikleri milyonluk bağışların sadece küçük miktarlarının partiye gittiği anlaşılıyor.

Bu durum parti içinde de tartışma yaratıyor. Milletvekillerinden bağışları toplayan kahramanımız, genel merkezden bir belediyeye gönderiliyor.

Belediyede neler yapıp ettiği, hangi işlere bulaştığı konusunda bilgim yok. Fakat birçok kişiye borcu olduğu biliniyor. Bu arada kendi şirketleri de borç batağında.

Alacaklılar hareket geçince şirketleri için konkordato kararı alıyor. Öğrenebildiğim kadarıyla, konkordato kararının gereklerini de yerine getirmiyor.

Kahramanımız bu arada kendisi için, hakkındaki tüm iddialara rağmen seçilebilecek sıradan milletvekili adaylığını da kapıyor.

Seçimler geçiyor. Borç harç içindeki siyasetçimiz artık milletvekili olarak mecliste yerini alıyor.

Meclis kürsüsünden, “namusu ve şerefi” üzerine yemin edip görevine başlıyor.

Fakat uçan kuşa borcu var. Hatırlı kişileri devreye sokuyor ve “Ben borçlarımı yapılandırmak istiyorum” diyerek, bir bankadan külliyatlı miktarda kredi alıyor.

Her şey bununla bitti zannediyorsunuz değil mi? Tabii ki bitmiyor…

Kahramanımız kimseye borcunu ödemiyor. Ödemediği gibi, kredi aldığı banka herhangi bir haciz işlemi de başlatmıyor. Daha doğrusu şu ana kadar başlatmamış.

Fakat o, milletin vekili olarak, dokunulmazlık dâhil bütün haklarını kullanabiliyor. Yasaları oyluyor, konuşmalar yapıyor, havalimanlarına VIP giriş çıkışı yapıyor, meclise gidip geliyor.

Bu arada siyasetteki tartışmalar sürüyor, halka vaatler sıralanıyor. Her siyasetçi kendi partisinin halkı ne kadar çok düşündüğünü, ne şahane projeler geliştirdiklerini, kendilerine oy verilirse acayip güzel bir hayatı ve bütün dünyanın imreneceği bir ülkesi olacağını söylüyor.

Durum böyleyken vatandaş siyasete ve siyasetçiye neden güvensin?

Ne enteresan bir ülkemiz var değil mi ama?