Marmara bölgesindeki illerimizde uzun zamandan bu yana konuşulan ancak bir türlü istenilen anlamda gündem oluşturulamayan konu artık çok sert bir şekilde gündemimize girdi. Çünkü son açıklanan haritada, Marmara bölgesindeki illerimiz de ciddi şekilde kuraklık tehlikesi altına girdi. Kahverengiye dönüş başladı.
Evet ilk başta baktığınızda size şaka gibi geliyor ancak değil. Marmara bölgesindeki illerimiz Bursa, Yalova, Kocaeli, İstanbul, Sakarya ve Düzce'yi ilgilendiren çok önemli bir sorun var. Evde gidip son 1 kez daha ona uzun uzun bakın. Kökünün kuruyacağı tarih verildi.
Prof. Dr. Sabri Şener'in Milliyet gazetesi "Düşünenlerin Düşüncesi" köşesinde yayımlanan (22 Mart 2013) yazısı şöyle:
1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 22 Mart tarihini “Dünya Su Günü” olarak ilan etti. İlk kez 1992’de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda önerilen “Dünya Su Günü”, gerek BM üyelerinin, gerekse diğer dünya ülkelerinin giderek büyüyen temiz su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunması ve çoğaltılması konusunda somut adımlar atılmasının sağlanması amacıyla oluşturuldu.
Dünyada nüfusun ve sanayileşmenin artmasıyla birlikte çevresel sorunlar da artmaktadır.
21. yüzyılda Avrupa kıtasında küresel ısınmadan en olumsuz etkilenecek bölgeler, Akdeniz havzası ile Alp Dağları olmaktadır. Küresel ısınma Akdeniz havzasında kuraklık yaratacak, orman yangınları çıkacak, tarım alanlarının bir kısmı yok olacak ve Akdeniz havzasında yaşayan insanların yüzde 14 - yüzde 38 i, su sıkıntısı çekecektir.
O TARİHTE KÖKÜ TÜKENECEK
Türkiye’nin mevcut su potansiyeline göre kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1500 m3’tür. Nüfus artışı sonucu bu miktar 2030 yılında 1220 m3’e inecektir. Dünya ölçülerine göre yıllık kişi başına düşen su miktarı 1000 m3’ten az ülkeler su fakiri, 2000 m3’ten 3000 m3’e kadar olan ülkeler az suyu olan, 8000 m3’ten fazla olan ülkeler su zengini ülkeler olarak adlandırılıyor. Bu durumda ülkemizin su zengini bir ülke olmadığı açık bir şekilde görülmektedir.
Türkiye halen su kaynaklarının yarıya yakın bir kısmını kullanabilmektedir. Ancak 2030 yılına kadar su kaynaklarının tamamını kullanması beklenmektedir. En büyük kullanıcı yüzde 70’e varan pay ile tarım (tarımsal sulama) sektörüdür. Belediyeler (evsel kullanım ve içme), yaklaşık yüzde 15, sanayi yaklaşık yüzde 15’ini kullanmaktadır. Gelecek 20 yılda tarım sektörünün payı azalırken sanayinin payının artması beklenmektedir.
Son yıllarda ülkemizde maden arama faaliyetleri ve çıkarılan cevherin yıkanması veya saflaştırılması sırasında yapılan işlemler yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımızın ciddi bir şekilde kirlenmesine neden olabilmektedir. Balıkesir -Bigadiç’te, Eskişehir’de-Seyitgazi-Kırka’da bor madenleri, Kaz Dağları’nda ve Ege bölgesinde diğer yerlerde altın, kurşun vb. maden arama ve işletme çalışmaları yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımıza ve çevreye zarar veren örneklerden bazılarıdır.
SU TASARRUFUNUN ÖNEMİ
Su kaynakları bakımından çok zengin olmayan Türkiye’de de suyun bütün sektörlerde tasarruflu kullanımını özendirici yeni tedbirler alınmalı, mevcut desteklere devam edilmelidir.
Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının her ne şekilde olursa olsun kirletilmesinin önlenmesi sağlanmalıdır. Su kaynaklarını kirlenmesini önleyici tedbirler ödün vermeden uygulanmalıdır.
Tarım sektörü, belediyeler ve sanayi sektörü suyu en etkin ve sürdürülebilir bir şekilde kullanmayı değişmeyen bir kural olarak benimsemelidir. TBMM bu konuda düzenleyici kuralları ve kurumları -diğer ülkelerde olduğu gibi- bir an önce yasalaştırmalıdır.
Diğer taraftan küresel boyutta bakıldığında insanoğlu bir karar vermek zorunda:
Sınırsız tüketim hırsı ile Gezegenimizi yaşanamaz bir yer haline getirip insan soyunu ve yaşamı bizimle ilişkili olan diğer canlıları ortadan kaldıracak mıyız, yoksa daha az tüketip, daha sürdürülebilir bir hayat yaşayıp doğal kaynakları koruyarak, gelecek nesillere iyi örnek olabilecek miyiz?