Erdoğan Aktaş: Türkiye'nin kaybettiği hazine

Ekonomik kriz her geçen gün boğazımızı daha fazla sıkıyor. Bu zamana kadar çok krizle karşılaştık. Ancak her kesimi bu kadar derinden etkileyen, böylesi bir krizi hatırlamıyorum.

Günbegün fakirleşmemize rağmen, ben ülke olarak başka bir soruna dikkat çekmek istiyorum. Paramız değer kaybediyor ama biz ülke olarak başka büyük bir hazineyi kaybettik; “Güvenme duygumuzu.”

Sokakta herkes ekonomik krizi, gittikçe artan hayat pahalılığını, tuhaf miktarlardaki ev kiralarını, eriyip giden maaşları, enflasyonun altında ezilen hayatları konuşuyor. Ve bu koşullar altında herkes, her kurum ve kuruluşa yani devlete olan güvenini kaybediyor.

O kadar üstüne konuşuluyor ama bir de sokakta sorun bakalım insanlar mahkemelere, adalet sistemine güveniyor mu?

Bir sorun bakalım, iş için başvurduğu kurumların eşit değerlendirme yaptığına güveniyor mu?

Siyasiler hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk iddiaları gereği gibi soruşturulmazsa, sizce vatandaş güvenmeye devam eder mi?

Peki ya harıl harıl çalışıp girdiği devlet sınavında, soruların çalınma ihtimali ortaya çıkınca, sınavın iptal edilmesinin ardından, o insan, ailesi, yakınları o devlete ve diğer sınavlara güvenmeye devam eder mi?

Bir yandan yanı başımızda süren savaş, bir yandan sınırımızda terör, diğer yanda gittikçe artan ekonomik kriz, nihayetinde hepimizi canımızdan bezdiren koronavirüs belası… Tüm bu korkunç olayların yanında umudunu kaybeden kalabalıklar.

Birçok kişi “Aman canım bu kadar dert varken sen de neyi kafaya takıyorsun” diyebilir.

Fakat güven bir insanın en büyük hazinesidir ve biz bunu kaybettik.

Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz? Onca sorunla boğuşan insanların tutunacak dalı olmaması demek.

Bir zamanlar çok kullanılan, Alman sanayici Robert Bosch’a ait sözü hatırlayın: “İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.”

Biz hem para kaybediyoruz hem de güvenimizi. Ülkemizin geldiği asıl tehlikeli nokta bu.

ADAY, MASA, SİYASİ YIPRANMA

Seçimlere giden Türkiye’de onca sorun varken en çok konuşulan konu, ‘6’lı Masa’nın cumhurbaşkanlığı seçiminde kimi aday göstereceği.

Kim bilir belki bu kadar konuşulmak, Masa’yı oluşturan Millet İttifakı’na yarıyordur. Bunu zaman gösterecek.

Masa'da buluşan partiler “Erken açıklarsak adayımız yıpranır” demişlerdi. Fakat zaman gösterdi ki açıklanmayan aday değil, 6’lı Masa’nın kendisi yıprandı.

Her ne kadar liderler Masa’nın yerinde durduğunu, dağılmadığını, kimi konularda farklı görüşler olmasına rağmen, ortak noktaların daha çok olduğunu söylese de yıprandığı aşikâr. En azından sokakta böyle düşünülüyor.

Bakalım 6’lı Masa, Edip Cansever’in "Masa da masaymış ha" başlıklı şiirindeki gibi seçimlere kadar üzerindeki ağırlığa dayanabilecek mi?

SİYASETİN DİLİ, VALERİAN ISMAEL ve BEŞİKTAŞ

Türkiye’de siyasetin dili inanılmaz. Gerçekten de bu sertlik, argoya varan cümleler başka bir ülke siyasetinde de var mıdır bilmiyorum.

Fakat ülkede siyasetin dili hayatın her alanına yayıldı artık. Basit bir düşünceye katılmayanlar bile ağıza alınmayacak şeyler söylüyor.

Trafikte, çarşıda, pazarda, kaldırımda yürürken, her an bu dille yüz yüze gelebilirsiniz.

Hele ki sosyal medyada. Deneyin ve görün. Bakın benim başıma ne geldi.

Çevremdeki herkes benim Beşiktaşlılığımı bilir. Fakat küçük bir eleştiri de bile inanılmaz hakaretlerle karşılaşıyor insan. Şaşırıyorum.

Beşiktaş maçlarını izlerken, özellikle ilk haftalarda kendi kendime, “Aman nazar değmesin” diye mırıldanıyordum.

Gerçekten de Beşiktaş’ın özellikle ilk yarılarda ortaya koyduğu futbol göz doldurmuştu. “Aman nazar değmesin” dedim ama nazar da değdi.

Fakat buna rağmen ligin ilk maçlarında Valerien Ismael’in ikinci yarı tercihleri, yüreğimizi ağzımıza getirdi. Ben de Twitter’dan şöye bir not paylaştım. “Beşiktaş’ı beğeniyorum, Valerian Ismael’e güvenmiyorum.”

Vay sen misin bunu diyen! Başıma gelmeyen kalmadı. Bırakın beni, bana katılanlara bile hakaret yağdırdılar.

Arkadaş, benimki sadece basit bir düşünce. Hele ki benim Beşiktaş tutkum bilinirken, takımın kötülüğünü ister miyim hiç?

Hakaretlerin bini bir para.

Nitekim haftalar geçti, bir de baktılar ki Valerian Ismail’in oyuncu değişiklik tercihlerinde gerçekten bir sorun var ve benim gibi düşünenlerin sayısı artı.

Belki önümüzdeki haftalarda hatalarını görür, kendisini geliştirir, ben de o zaman görüşümü değiştiririm.

Fakat dediğim gibi. Siyasetin dili herkese, her şeye sirayet ediyor. Artık kimse farklı bir görüşe tahammül edemiyor. Herkes sadece kendisi gibi düşünenlerle, daracık yankı odalarında yaşamak istiyor.

Söylemlerini ısrarla sertleştirenler, bir de birlik ve beraberlik çağrısı yapıyor. Farklı düşüncelere hakaretlerle karşılık verirken, birlik ve beraberlik çağrısının bir anlamı olur mu? Olmaz, olamaz. Herkes aynı düşünmek zorunda değil. Zaten herkes aynı düşünmesin de. Ancak farklı düşünceler yenilik getirir.

Son olarak şunu söyleyeyim: “Beşiktaş’tan hâlâ ve her şeye rağmen umutluyum, fakat Valerien Ismael’e hâlâ güvenmiyorum.”