'O gece ilginç bir şey oldu!' İsmail Küçükkaya annesini nasıl kaybettiğini kitabında anlattı

Gazeteci İsmail Küçükkaya geçen yaz annesinin kaybıyla derinden sarsılmıştı. Küçükkaya yeni kitabı "Annem Sağ Olsun"da annesi Halise Küçükkaya'yı kaybetmesinin ardından yaşadıklarını anlatırken; annesinin son saatlerini okurlarıyla paylaştı: "O gece ilginç bir şey oldu. Uykumda tüm gece kabuslar gördüm. Sabah saat 5.30-05.40 civarında uyandım ve..."

'O gece ilginç bir şey oldu!' İsmail Küçükkaya annesini nasıl kaybettiğini kitabında anlattı

Gazeteci ve sunucu İsmail Küçükkaya, geçen yaz annesini kalp krizi sonucu kaybetti. Annesine düşkünlüğüyle bilinen Küçükkaya, annesinin kaybıyla derinden sarsıldı.

Bunun üzerine bir kitap kaleme alan Küçükkaya'nın, "Annem Sağ Olsun" kitabı Kırmızı Kedi Yayınevi'nden geçtiğimiz haftalarda çıktı.

İsmail Küçükkaya kitapta annesini son anlarını şöyle anlattı:

29 Haziran günü otele vardık ve odalarımıza yerleştik. Yol yorgunuyduk, biraz dinlendik. Serpil çocuklarıyla ayrı bir odada, biz de annemle kaldık. Bizim odamız ise bir kapı ile ayrılan 2 yatak odalı Süit oda.

Cumartesi günü öğleden sonra birlikte yüzdük, uzun uzun sohbet ettik. Serpil, "Abi ben yorgunum" dedi, dinlenmeyi tercih etti. Denizden çıkarken annemin elinden tuttum. Hani kumlar var ya, ayağın içine batar, kayarsın. Bir şey olmasın diye, elinden tutup dışarıya çıkardım. Yavaşça... Biraz da eğim vardı.

Akşam yemeğinden sonra, ben Almanya'nın Avrupa Şampiyonası maçını izlerken, annem de Serpil ile yürüyüş yapmış.

"O GECE İLGİNÇ BİR ŞEY OLDU"

Sonra gece saat 12 civarı ikimiz de odadaydık, sohbet ettik, hatta otelde bir düğün vardı "Anne düğünü gördün mü?" dedim. "Gördüm de hep yabancı müzik çaldılar, öyle düğün mü olur, düğün dediğin biraz çalgılı çengili, sazlı sözlü olur" dedi, buna gülüştük. Sonra "Hadi anneciğim iyi geceler" dedim yattık. Saat gece yarısı olmuştu...

O gece ilginç bir şey oldu. Uykumda tüm gece kabuslar gördüm. Sabah saat 5.30-05.40 civarında uyandım. Elimi yüzümü yıkadım ve biraz kendime geldikten sonra tekrar yattım. Saat sekiz civarında uyandım, normalde ben tatilde de olsam her zaman saat 06.00-06.30 arası en geç ise 07.00 gibi uyarırım.

Çok uzun bir sezon bitmişti, bir de o gün yoldan geldik, yorulmuşum. Sabah sekiz civarı kalktım. Baktım annem odasında yok, ya kahvaltıya ya denize gitmiştir diye düşündüm... Aşağıya indim, kahvaltı salonuna baktım annem yoktu. Sonra denize doğru gittim, orada bir ambulans gördüm içimden "Hay Allah! Biri fenalaşmış" dedim kendi kendime, bazen sahillerde hava sıcaklıklarından dolayı bu tür vakalar olur. Orada annemin olabileceği aklımın ucundan geçmiyor...

Deniz kenarına baktım, annem yok. "Acaba kahvaltı salonunda göremedim mi?" dedim kendi kendime, sonra denize girdim.

Normalde sabahlan denize girdiğim zaman çok uzun yüzerim, fakat o gün içim sıkıldı. On beş dakika olmadan denizden çıktım. Uzun uzun yüzemedim. Sonra tekrar yüzerim diye düşündüm. Çıktım....

Şortumu değiştirdim. Otelden bir telefon, "İsmail Bey neredesiniz?", "Sahildeyim" dedim, "Bir resepsiyona..." diye başladı devamını getiremedi. "Ne oldu?" dedim. Ses bir tuhaftı "Ne oldu" diye ısrar ettim. "Anneniz..." dedi ve yine yarım kaldı. "Ne oldu? Anneme bir şey mi oldu?" dedim "Evet, çok kötü bir şey oldu" dedi.

"O SIRADA AĞLIYORDUM"

O anda bir kabus başladı...

"Anneme bir şey mi oldu?" tekrar ettim. Annem... Annem... diyerek koşturmaya başladım.

O pazar günü "Anneme bir şey mi oldu?" dediğimde, "Evet çok kötü bir şey oldu" diyen o sesi duyduğum andan itibaren, dünya başıma gerçekten yıkılmış gibi oldu. Kâbus gibiydi her şey, kendi kendime bir şeyler söylerken o sırada hızlı bir şekilde resepsiyona doğru ilerlemeye başladım. Koşarcasına...

Çok kötüydüm o sırada, ağlıyordum... Bir taraftan, ne oldu acaba ne oldu acaba diye düşünüyordum, aklıma çok kötü şeyler geliyordu o sırada. Ne olabilir ki Allah'ım diyorum, ne olabilir?

"DÜNYAM BAŞIMA YIKILDI"

Resepsiyona vardım, içimde dehşet bir korku, ayaklarımda uyuşukluk, elimi kolumu koyacak yer bulamıyorum. Görevliler konuşmaya başladılar, "Anneniz denize gitmiş, denizde cansız bedeni bulundu" dediler. Bundan sonrası uğultulu. Sanki o denizin dibindeyim. Ne bir sesi duyabiliyor ne de bir görüntüyü net görebiliyordum. Dünyam başıma yıkıldı. Her şey korkunçtu.

Sonra nasıl olduysa, "Haydi annemi göreyim, annemi göreyim" diye tekrarlamaya başladım, beni annemin yanına götürdüler. Sahildeki o ambulansın içindeymiş annem. Yani ben denize girdiğimde annem de o ambulanstaymış. Annemin cansız bedenini bulduktan sonra doktor ve adli tıp kontroller için orada bekletiliyormuş. Sahil kenarına gelip, ambulansın içine girdiğimde, benim güzel annem, kalbimin fiyonklu tek köşesi anneciğim sedyenin üzerindeydi.

Tüm hayatımın en büyük kabusudur. Hayatımın en büyük acısıdır, en büyük travmasıdır. O anlardaki yaşadıklarımı, hissettiklerimi hiçbir şekilde kelimelere dökemem, ifade edemem...

"DEFALARCA ÖPTÜM, SARILDIM..."

Dakikalarca sarıldım, ağladım...

"Ne oldu?" diye sordum. Annemi bulan cankurtaran anlattı, polisler ayrı anlattı... Doktorlar, polisler ambulansa girip çıkıyor, ben ambulansın içinde kaldım.

Annemi defalarca öptüm, sarıldım, saçlarını okşadım...

Ne yapacağımı bilemiyordum ne yapmam gerekiyor diye düşünüyordum. Sonra yakınlarımı aradım. O gün 30 Haziran'dı. 30 Haziran aynı zamanda yeğenim İpek'in doğum günüydü. İpek'le Yunus da Ankara'dan uçakla geleceklerdi. Onlar da tatilimize katılacaklardı.

Ambulansta bir süre durdum. Savcılık, polis ve doktorlar, "Adli tıbba gidilmesi gerekiyor" dediler, yola çıktık.

Adli tıbba girerken baktım benim can kardeşim Kadir Dursun gelmiş. Kendisi Adıyamanlı'dır ama Antalya'da yaşıyor uzun zamandır. Nihal-Ali Kemaloğlu, orada olduğunu bildikleri için arayıp haber vermişler. Beni bekliyordu. Sarıldı, ağladı...

GAZETECİLER GELDİ

"Abi gazeteciler, kameralar var" dedi. "Nasıl yani, daha yeni oldu" dedim "İsmail Küçükkaya'nın annesi vefat etti diye polis telsizinden geçince öğrenilmiş, biz seni arkadan alalım" dedi. Sonra içeriye girdik.

Savcı, doktor, görevliler... Orada çok zor konuşmalar yapıldı. Annem yan taraftaydı, bana teşhis ettirdiler. Doktor ilk muayenesinin sonucunu söyledi. "Ani ölüm diyoruz, kalp krizi geçirmiş anneniz" dedi, vücutta neler olduğunu, nasıl olduğunu anlattı.

Savcı da annemi bulan kişinin ve cankurtaranın ifadelerini aldı.

Tekrar içeri girdim, annemi bir daha öptüm, kokladım....

Antalya Belediye Başkanı Muhittin Böcek geldi, "Ne yapabilirim" diye sordu. Tabii bir taraftan bu büyük acıyı yaşıyorsun, bir taraftan da görevler var. Dini görevler, sosyal görevler, ailevi, kültürel hepsi...

"ÜZERİNE GÜLLER KONMUŞ, ÇOK GÜZEL KOKUYORDU"

Bana "Nereye gömeceksiniz?" diye sordular. Ben de "Memleketime, babamın yanına, Kütahya-Simav'a" dedim. "Peki, burada yıkansın mı? Yoksa Simav'da mı?" diye sordular. "Ben onu sorayım" dedim. Kardeşlerimi tek tek aradım, olur aldım. "Orada yap" dediler. Annem yıkandı, ben gasil. hanenin yanındaki odada oturdum. Üzgündüm, çok ağlıyordum. Sonra yanına girdim.

Annem yıkanmış, üzerine güller konmuş, çok güzel kokuyordu. Orada da defalarca öptüm, sarıldım, saçlarını okşadım...

"SON KEZ YOLCU ETTİM"

Annemi yıkayan iki görevli kadına baktım, onlara teşekkür ettim, isimlerini sordum. Çok enteresan o anda yüzlerini hafızama kazıdım, onlara minnet duydum. Annemi, nakil aracının içine koydum, Simav'a doğru son kez yolcu ettim.

Annemi gönderdik sonra odasına geri döndüm, Serpil de oradaydı. Annemin odasına girdim orada da çok üzüldüm. çok ağladım. Kendimi kaybettim desem yeridir. Çok tuhaf, annemin odasına ilk girdiğim anda, eşyalarının son halini videoya çektim. Yine ağladım o eşyaları orada kalsın istedim.

Şimdi aklıma geliyor da... Ambulansın içinde de "Anne ne kadar güzelsin, anne ne kadar güzelsin" deyip birkaç kare fotoğrafını çektim o anda. Bende kalsın istedim.

Bu garip geliyor sonradan bana. Onu nasıl yaptım, ne düşündüm bilmiyorum, biraz bilinçdışı sanırım. Haftalar sonra görüntüleri sildim.

Otele döndük, neden oldu sorusu adeta içimi kemirmeye başladı. Otele sığamıyordum.

Olayın şoku üzerimdeyken annemin bu dünyadan nasıl gittiğini anlamaya çalışıyordum. Kafamda binbir türlü senaryo, adeta çıldıracak gibiydim...

Saat kaçta ve nasıl olmuştu? Annem denizde boğulmuş muydu? Düşmüş müydü? Gerçekten kalp krizi miydi? Bu soruları kafaya taktım. Yüreğim öyle bir alev aldı ki ateşi sanki ağzımdan çıkacak...

"06.58'DE DENİZİ GİRDİ"

İlk önce otelin güvenlik kameralarından annemin 06.58'de denize girdiğini izledik. Erken saatte 06.30 civarında kalkmış, 06.40 civarında sahile doğru gittiğini düşünüyorum. 06.58'de denize giriyor, sonra yine otelin güvenlik görüntülerinden annemin 07.22'de denizde olduğunu gördük. Sonrasını görememiştik, fakat ertesi gün başka otellerin de güvenlik görüntülerini inceleyince annemin saat 08.00'de de denizde olduğunu anladık. Yani benim güzel annem denizi o kadar özlemiş ki, giyinmiş, şapkasını takmış, koluna çantasını almış ve daha saat yedi olmadan denize doğru gitmiş. Bir saat denizde yüzmüş... Bir saat...

Birçok doktorla ve uzmanla konuştuk, sabah uyandıktan hemen sonra denize girmiş olması, bir saat boyunca yüzmesi, kalbini yoruyor ve aşırı efor sarf ediyor. Ve vücudu buna uyum sağlayamıyor. Tıbben açıklaması bu şekilde. Adli Tıp doktoru da o gün annem için "ani ölüm" dedi.

Birgün Sönmez aradı sonra. Tek tek organların da yaşı ve belli bir ömrü olduğunu söyledi. "Halise Hanımın kalp ömrü bu kadarmış" dedi.

Ama biz bu acıyı, annem denizi çok özlemiş, bir an evvel denize gitmek istemiş diye yorumladık ve kadere bağladık. Huzur içinde göç ettiğini düşünerek teselli bulduk.