"Oğlum belki bir yerlere saklanmıştır"

Facia haberini alır almaz Mustafa’yı aradım. Bartınlı ya, belki bir şey biliyordur diye. O da hemen telefona sarılmış, olay çok yeni, net bilgiler alamamış.

Sonra haberleri takip ettim. TV100 açık. Önce iki dediler. Sonra 20… Sonra 40. Nihayetinde haber netleşti. 41 madenci can verdi.

Hayatları boyunca ailelerini geçindirmek, anne babalarına bakmak için toprağın altında ter dökmüş 41 can, toprağa verilmek için, toprak altından çıkarıldı.

Bir umut, göçüğün önünde gece boyu bekledi yakınları. Bir umut.

Bir anne kendisine uzatılan mikrofona konuşuyor: “Oğlum belki bir yerlerden çıkar diye bekliyorum. Belki bir yerlere saklanmıştır.”

O dakikaya kadar bir gazeteci soğukkanlılığı ile gelişmeleri izlemeye çalışırken, gözü yaşlı annenin sözleri benim de dünyamı başıma yıktı.

Bir annenin umudu. “Oğlum belki saklanmıştır.” Bir umut.

“Oğlum belki saklanmıştır.”

Bir anne başka ne düşünür ki? Umudunu kaybetmez, bekler. Sonuna kadar bekler.

Sonra umut, bayrağa sarılı bir tabut olur, toprağın altına tekrar girer.

Saklanacak yer bulamayan evlat, biten umutlar ve gözyaşları.

Hepimiz biliyoruz ki, bu böyle devam edecek. Bundan sonra da yine facialar yaşanacak. Yer altındaki evlatlar saklanacak bir yer bulamayacak. Umutla beklenecekler. Çıkıp gelmeyecekler. Umutlar tükenecek. Anneler ağlayacak.

Hepimiz unutacağız. Bir tek o anne unutmayacak.

Nasıl ki Kozlu unutulduysa, nasıl ki Sorgun unutulduysa, nasıl ki Soma unutulduysa, Bartın da unutulacak. Bir tek o anne oğlunu unutmayacak. “Keşke saklanacak bir yer bulabilseydi” diyerek, hayatı boyunca göz yaşı dökmeye devam edecek.

Faciaların önü alınamıyor. Evlatlar saklanacak yer bulamıyor. Analar-babalar ağlamaya devam ediyor. Hepimiz gerçeği biliyoruz.

Yeni önlemlerden söz edileceğine, gözümüzün içine baka baka “Kader bu. Bunlar her zaman olacaktır. Bundan sonra da olacak” deniyor.

Madenlerin göçmeye devam edeceği, her an yeni kazaların olacağı, evlatların saklanacak bir yer bulamayacağı, korkunç şekilde öleceği, annelerin gözyaşları peşinen kabul ediliyor yani.

Aslında faciaları doğuran gerçek facia bu bakış değil mi?

MADEN OCAKLARI DENETLENİYOR MU?

Bartın faciasının ardından çok şey konuşuldu, çok tartışıldı. Bence en önemli sorunlardan birini eski Türkiye Taşkömürü Genel Müdür Yardımcısı Dursun Akyürek, TV100 canlı yayınında söyledi.

Pazar günü yaptığım özel yayında konuğum olan Akyürek, madenlerin bağımsız denetim şirketleri tarafından denetlenmesi ve caydırıcı cezaların olması gerektiğine  dikkat çekerek, “40 senedir sektörün içindeyim. Dünyadaki gelişmeleri de takip ediyorum. En önemli şey denetim. Madenler Çalışma Bakanlığı ve Sayıştay’dan gelen ekipler tarafından denetleniyor. Ama benim gördüğüm, bağımsız denetim şartı var dünyada. Yani bağımsız, herhangi bir siyasi ortamda değişmeyecek, etki altında kalmayacak, tamamen bağımsız liyakatli bir kadro ve yönetimle bu tür riskli madenlerin denetlenmesi şart” deyince ben de sordum:

Maden denetimlerinde siyasi etki olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Akyürek yanıtladı: “Türkiye’de tamamen siyasallaşmış, bazen de kutuplaşmış bir ortamda yaşıyoruz. Bu durum benim aklıma denetim konusunda tereddütler getiriyor. Bağımsız bir denetim sisteminin kurulması, hiçbir tereddütte ve müdahaleye gerek bırakmadan elde ettikleri sonuçları bildirmeliler. Denetim sonucu yapılan uyarıların, yerine getirilmediği görüldüğünde, yine hiçbir etki altında kalmadan cezalandırılması gerekir. Madenlerimiz siyasi bir ortamda gerektiği gibi denetlenmeyebilir. Siyaset bunun içinde olmamalı.”

Bu denli tecrübeli bir madenci, denetim konusuna dikkat çekiyor ve denetimde siyasallaşma şüphesini dile getiriyorsa, bu konuya da özellikle dikkat edilmesi gerekir.

Aksi takdirde yeni facialar kaçınılmaz olur.