Tartışma programlarında iki yanlıştan bir doğru çıkar mı?

Her haber kanalında akşam saatleri tartışma programları var ve konu maalesef siyaset.

Maalesef diyorum, çünkü siyaset o kadar çok hayatın önüne geçiyor ki tartışılması gereken birçok önemli konu gündeme bile gelmiyor.

Fakat siyasetin tartışıldığı bu programlarda da bir kısır döngüdür gidiyor.

Taraflardan biri diyor ki: “Sizin parti HDP ile iş birliği yapıyor.”

Karşı taraf cevap veriyor: “Sizin parti de HÜDAPAR ile ortak.”

Sonra tartışma, “Sizinki terörle iş birliği, bizimki değil. Sizin ilişkide olduğunuz parti terörist. Bizimki değil. Yıllar önce şöyle olmuştu, böyle olmuştu. O parti terör örgütünün devamı, bu parti bayrağı öpüp kokluyor. Daha ne?” şeklinde uzayıp gidiyor.

Ya da…

Bir taraf diğerine, “Parti içi demokrasi diyorsunuz fakat muhalif görüş ifade eden kişiyi ihraç ediyorsunuz” dediğinde, karşı tarafın yanıtı şöyle oluyor:

“Ya siz ya siz… Geçen gün falanca kişiyi partiden atmadınız mı?”

Ya da şöyle bir tartışma sürüyor:

“Hayat çok pahalı. Simit 10 lira, bir kilo kıyma bilmem kaç yüz lira. Ekonomi iyi yönetilmiyor.”

“İyi ama dış güçler oyun oynuyor.… Yoksa biz uzaya bile gideriz.”

Elbette her şey bu kadar sıradan değil. Fakat temel meseleler hemen hemen böyle konuşuluyor ekranda.

Futbolun konuşulduğu spor programlarında da aynısı oluyor. Bir takımın taraftarı olan yorumcu, “Hakem bizim takımı yaktı. Göz göre göre penaltımızı vermedi. Üç puan kaybettik” diyor, karşı tarafın yanıtı şöyle oluyor: “Üç hafta önce bizim de golümüzü saymadı.”

Zaten bizdeki siyasî aidiyet duygusu futbol taraftarlığından farklı değil.

Lafa gelince, “Haksızlığa karşı sessiz kalan dilsiz şeytan.” Fakat herkes şeytanı sadece kendi canı yandığında taşlamaya kalkıyor.

Kimse gerçekten anlamıyor, anlamak istemiyor.

Anlatmıyor, anlatmak istemiyor.

Sonuç olarak anlaşmıyor, anlaşmak da istemiyor.

Hâl böyle olunca, doğal olarak iki yanlıştan bir doğru çıkmıyor.