Eğri Terazide Denge Arayan Kız çocukları
Toplumda bazı ezberler vardır. ‘Babalar kızlarının ilk aşkıdır’, ‘Erkek çocuklar annelerine aşıktır’ Bu cümleler birer romantik masalmış gibi tekrar edilir. Peki babalarıyla arası iyi olmayan ve oğluna aşık anneye sahip olan kızlar?
Kadın olmanın bu toplumda ne kadar zor olduğunu biz önce evde öğreniriz. Çünkü çoğu evde kız çocukları, sevgiyi hak edilen değil, kazanılması gereken bir ayrıcalık gibi öğrenir. Aile içinde kız çocuklarının ‘koşullu sevgiye’ daha fazla maruz kaldığına dair araştırmalar da bunu doğrular nitelikte. Harvard Üniversitesi’nin 2022 yılında yaptığı bir çalışmaya göre, ailelerin kız çocuklarına yönelik beklentileri; erkek çocuklara kıyasla daha ‘davranış temelli ve fedakârlık odaklı’ Yani kızlar 'iyi olursa' sevilir, erkeklerse 'her koşulda'…
Öyle olunca da kadın daha çocuk yaşta şunu öğrenir: Sevilmek için vermelisin. Ama asla fazlasını beklememelisin. Ve işte o kritik kırılma noktası burada başlar: Önce kendi evinde alma-verme dengesini kaybeden bir kadın, nasıl olur da ikili ilişkilerinde bunu koruyabilir ki?
Sevilmek için sürekli veren, susan, sabreden bir kadın... Hayatına biri girdiğinde de aynı ezberi tekrarlar: ‘Yeter ki beni sev, ben kendimi hallederim’ Böyle büyüyen kadınlar bir gün dış dünyaya açıldığında, sadece cinsiyetleri değil, varlıkları da yetersiz görülür. Çünkü evde ‘önce başkası’ olmayı öğrenmiş bir kadın, sokakta da hep ikinci sırada kalmaya razı olur. Sonra toplumda kadın-erkek dengesinin neden bozulduğunu tartışırız. Ama kimse dönüp temele bakmaz. Bu denge zaten evin içinde bozulmuştu. Ve biz, bu bozuk terazide bir ömür boyunca dengede durmaya çalışıyoruz.
Peki, terazisi en baştan eğri olan bir hayat gerçekten dengede durabilir mi?