Gençliği anlayamayan kaybeder, Türkiye'ye de kaybettirir

0:00/ 0:00

Bugün sizlere nasıl bir Türk gençliği olduğuna dair görüşlerimi gözlem ve tespitlerime dayanarak aktaracağım...

Bunu da kamuoyunda TÜRK DEGS (@turkdegs) olarak bilinen, Mavi Vatan Global Stratejiler Merkezi’nde birlikte çalıştığım Türk gençliğini anlatarak yapmaya çalışacağım…

Önce onlarla nasıl bir araya geldiğimden kısaca bahsedeyim.

FETÖVARİ bir kumpas ve iftira ile hakkımda açılan sözde bir soruşturma nedeniyle sahur zamanı yayımlanan tek kişilik bir kararname ile görevden alınmama haklı olarak tepki göstermiş ve 18 Mayıs 2020 tarihinde Türk Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nden istifa etmiştim.

Ha bu arada geçtiğimiz yıl içerisinde T.C. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcınlığı hakkımda açılan soruşturmaya “kovuşturmaya yer olmadığı kararı” vermiş, ona da Millî Savunma Bakanlığı itiraz etmiş, o itirazı da yine Yargıtay 5. Ceza Dairesi reddetmiştir.

Olan 40 yıllık askerlik kariyerime olmuştu anlayacağınız…

Hakkımı kimden isteyeyim?

Marko Paşa’dan herhalde….

Neyse….

Ben her şerde bir hayır olduğuna inanan insanlardanım…

Mevlam ne eylerse güzel eylerdi…

İşte böyle hazin bir şekilde 18 Mayıs 2020 tarihinde Türk Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nden istifa etmiş, ertesi günü olan 19 Mayıs’ta yani Atatürk’ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı’nda sivil hayata geçmiştim…

İSTİFA DİLEKÇEMİ DE ŞU CÜMLE İLE BİTİRMİŞTİM:

“19 Mayıs 2020 Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın kutlandığı o mutlu gün ile sivil hayatıma adım atarak Yüce Türk Milletine ve Türkiye Cumhuriyeti'ne sadakatle bağlı bir sivil olarak ihtiyaç duyulabilecek ve fırsat bulduğum her alanda hizmete devam edeceğimi belirterek istifamın kabulünü arz ederim.”

Tam da eskilerin deyimiyle “tevafuk",  yeni kuşakların ise “kutsal rastlantı” dediği şekilde 19 Mayıs’ta bir Gençlik Bayramı'nda ve Atatürk’ün Millî Mücadeleyi başlattığı tarihin yıl dönümünde…

İşte artık Mavi Vatan mücadelemi sivil olarak başka bir boyutta sürdürecektim…

Hem de Türk gençleri ile…

Hakikaten de Türk halkının ama özellikle Türk gençliğinin büyük ilgi ve sevgisiyle karşılaşmıştım.

Önce Bahçeşehir Üniversitesi'nde Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi'ni kurdum. Bu merkezde bana yardımcı olmak için Türkiye’nin ve hatta dünyanın dört bir yanından gençler gönüllü olarak çalışmak istiyordu.

İnanılmazlardı… Hepsi çok iyi yetişmişlerdi… Memleketin meselelerini yakından ve her boyuttan takip ediyorlardı…

Lise öğrencileri bile vardı aralarında…Fen liselerinden, endüstri meslek liselerinden, imam hatip liselerinden…

Yurt içi ve yurt dışında çeşitli üniversitelerde ve çok değişik fakültelerde okuyorlardı. Tıp fakültesinden tutun da moda tasarıma kadar her fakülteden öğrencilerdi…

21 dilde yayınlar yapıyor, Türkiye’nin hak ve menfaatlerini ulusal ve uluslararası platformlarda savunuyor, tezler ortaya koyuyor, büyük yankı getiriyorduk…

BU GENÇLER MÜTHİŞLERDİ….

Mesela Tunceli kökenli bir kızım, psikoloji mezunu idi…

Kolları dövme dolu, kulağında piercing olan bu Türk gencinin muazzam bir millî duyarlığı vardı. Birlikte gece gündüz çalışıyorduk….

Şimdi mi? Türkiye’nin haklarını ilerde daha iyi savunabilmek için İngiltere’de deniz hukuku okuyor...

Bazıları bu gençleri Z Kuşağı olarak isimlendiriyor ve millî konularda çok duyarlı olmadıklarını söylüyorlardı…

Halbuki bu gençler bizim o yaştaki hallerimizden çok daha duyarlı, bilgili ve eğitimliydiler…

Ama asla bir kalıba sokulmak istemiyorlardı ve sokulamazlardı da…

Anladım ki bu yorumları yapanların hiçbirisi Z Kuşağı olarak isimlendirdikleri bu gençleri bilmiyor, tanımıyordu…

Bu yorumları yapanlar, onlarla iletişim kuramayan, onları anlamaya çalışmayan kişilerdi…

Ben işte Z Kuşağı olarak adlandırılan bu müthiş kuşağı 2020 yılı ağustos ayında Türkiye Cumhuriyeti'ni zafere taşıyacak “Zafer Kuşağı” olarak adlandırdım…

Aman sakın yanlış anlamayın, o tarihte bu söylemimi çağrıştıracak bir siyasi parti daha henüz kurulmamıştı.

O nedenle bu sözümü bir siyasi partiyle sakın özdeşleştirmeyiniz, çünkü ben bu kuşak Türk gençliğinin Türk milletini zafere taşıyacağına yürekten inanıyorum!

Yeter ki onları anlayalım, milli hedeflerimizi onlara iyi anlatalım ve küstürmeyelim…

Böyle devam ederken, bir yıl sonra Bahçeşehir Üniversitesi'nden ayrılmaya ve bağımsız olarak TÜRK DEGS (@turkdegs) yani Mavi Vatan Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi’ni kurmaya verdim.

Öyle de yaptım.

Gençler de benimle birlikte geldi…

Halka büyüdükçe büyüyordu... Ve büyümeye de devam ediyor...

Ben o günden bugüne Z Kuşağı ile çalışıyorum.

Bizim kamuoyunda TÜRK DEGS olarak bilinen Mavi Vatan Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi’miz de dünyanın her tarafına dağılmış aktif 594 Türk gencinden oluşuyor.

HEPSİ GÖNÜLLÜ…

Tüm sosyal medya hesaplarımızı onlar yönetiyor…. Hem de 7/24.

Şu anda hiçbir yerden fonlanmadan, sadece kendi imkânlarımla kurduğum ve yürüttüğüm bu kuruluşun Türkiye’de en çok takip edilen ve millî tez üreten düşünce merkezi haline dönüştüğünü gururla söylemek isterim.

Gençlerimizin sayesinde… Onlara minnettarım…. Onlarla iftihar ediyorum…

Şimdiler de İstanbul Topkapı Üniversitesi bize destek oluyor ve Üniversite'nin bünyesinde akademik bir merkez şekline de dönüşüyoruz…

Daha çok şey yapacağız... Akademisyenler yetiştireceğiz…

Şimdi benim birlikte çalıştığım gençlere dönelim…

Bu gençle farklı etnik kökenlerden, farklı mezheplerden, hatta farklı dinlerden geliyorlar.

Aktif olarak TÜRK DEGS merkezimizde görev alan gençlerimiz arasında tesettürlü, crop olarak tabir edilen kıyafetler giyen kızlarımız, dövmeli, uzun saçlı, kısa saçlı, sakallı, sinekkaydı traşlı delikanlı erkeklerimiz var…

Aralarında mezhep olarak ise Alevi, Sünni, etnik köken olarak Kürt, Arap vs var…

Hakkâri’den, İzmirli ‘den, Mardin’den, Trabzon’dan, Erzurum’dan, Diyarbakır’dan, Gaziantep’ten, Tuncel’den, Niğde’den, Edirne’den… Her yerden var…

Türkiye’nin her kesiminden ve her geçen gün daha da büyüyen bu genç kitle ile üç senedir Türk Milletinin ve Türk devletinin hak ve menfaatleri için birlikte çalışıyorum…

Peki bu birbirinden çok farklı görünen gençleri bir araya getiren ve bir arada tutan şey nedir?

Çok şaşıracak olanlar olabilir ama cevap “Türk üst kimliğidir.”

Nasıl bir üst kimlik mi?

Tam da Atatürk’ün tarif etiği şekilde yani: “Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”

Ve Anayasa'nın 66. maddesinde yer alan, “Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür” anlayışıyla kendilerini Türk olarak tanımlıyorlar.

Etnik köken ve diğer farklılarını hiç önemsemeden…

Türklüğü ırki değil, birlikte yaşama arzusu olan ve aynı hedefler doğrultusunda kenetlenmiş millet tanımı olarak görerek…

BU GENÇLER ALT KİMLİKLERİ NE OLURSA OLSUN TÜRK ÜST KİMLİĞİNDE BULUŞUYOR

Alt kimlik tartışmasına da girmiyorlar, girenlerden de hoşlanmıyorlar…

Aynı zamanda vatanseverlikle vatanperverlik arasındaki farkı da çok iyi biliyorlar. 

Yani vatanı için fedakârlık yapan ve yapmaya hazır vatanseverler olarak yani kendilerini “vatanperver” olarak tanımlıyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin birlik ve bütünlüğüne çok önem veriyor, dışarıdan ve içeriden gelecek her türlü saldırıya tüm yetenek ve bilgi birikimleriyle cevap vermek için yırtınıyorlar…

Bizim jenerasyonumuz gibi kendilerini sağcı veya solcu olarak tanımlamıyorlar.

Onlar hem sağa hem de sola bakıyorlar. Her türlü görüşü okuyor, her görüşten uygun olanı seçiyor ve kendilerine özgün bir sentez oluşturuyorlar.

Bu sentezin temelinde de vatan kavramı yatıyor.

Türkiye’nin millî başarılarıyla gurur duyuyorlar, savunma sanayiindeki gelişmeleri çok yakından takip ediyorlar ve Türkiye’nin aktif bir diplomasi gütmesini etki alanını geliştirmesini yürekten istiyorlar.

MAVİ VATAN’A LAF SÖYLETMİYORLAR

Doğu Akdeniz’den geri çekilme politikalarına ise şiddetle karşı çıkıyorlar.

Yunanistan ile Yunanistan taleplerini görüşmek üzere masaya oturma durumuna ise ciddi tepki gösteriyor, hayal kırıklığına uğruyorlar.

Sözün özü kendilerine güvenen bu Türk gençliği devleti yönetenlerin de, devleti yönetmeye aday olanların da; “devleti ve milleti küçümsememesini aksine daha güçlü, daha etkili, daha güçlü, hiçbir güce boyun eğmeyen” bir Türkiye Cumhuriyeti ideali sunmalarını bekliyorlar.

Bu gençler bölücülük ve ayrımcılıktan son derece nefret ediyor, bütünleştirici söylemler ve bu söylemlerin de etnik kimliği ne olursa olsun ırki olmayan Türk üst kimliği altında toplanmasını istiyorlar.

BU GENÇLER ETNİK KÖKEN AYRIMI VE SİYASETE PRİM VERMİYOR

Etnik kökenle ayrımcı siyaset yapanların son seçimde oy kaybına uğramasının nedeni de bence bu…

Devleti yöneten ve yönetmeye aday olanların artık kalıplaşmış düşüncelerini ve inanışlarını bir kenara bırakıp, bu gençler hakkında özetle şunları bilmesi bence gereklidir;

- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın “değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ilk dört maddesi hükümlerinin Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünün sigortası olduğunu düşünüyorlar ve değiştirme söylemlerinden bulunanlardan hoşlanmıyorlar…

- Anayasa'nın 66. maddesinde yer alan: "Türkiye Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” hükmünün Türklüğü herhangi bir ırk, dil, din, mezhep farklılığı gözeterek tarif etmediğini bilerek, “Türklük” sıfatından rahatsız olanlardan ve Anayasa’dan Türk ifadelerini çıkarmak isteyenlerden haz etmiyorlar…

- Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin kurucusu, Kurtuluş Savaşımızın Komutanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e saygı duyuyorlar…

- FETÖ, PKK ve diğer terör örgütlerine karşı net tavır koymayanları sevmiyorlar..

- Denizlerin Türk Milleti’nin şimdiki ve gelecek nesillerinin refah ve güvenliği için hayati önemde olduğunun farkında olarak MAVİ VATAN doktrinine ve haritasına sahip çıkıyor, aksine söz söyleyenlerden hiç mi hiç hoşlanmıyorlar...

- KKTC’nin Türkiye ile koparılamaz ilişkileri olan bağımsız ve güçlü bir Türk devleti olmasını istiyorlar…

- Türkiye’nin Karabağ’da, Libya’da ve diğer coğrafyalarda varlığını destekliyor ve etki alanının daha da artmasını istiyorlar, bundan gurur duyuyorlar…

- Türkiye’nin Türk Dünyası ile entegrasyonu, birlikteliği ve kader ortaklığını destekliyor ve ideal olarak görüyorlar...

- Savunma sanayisindeki başarılarla muazzam övünüyorlar ve mutlu oluyorlar…

- Sığınmacılardan rahatsızlık ve endişe duyuyorlar…

- Siyasilerin kısır tartışmalarından rahatsız oluyorlar ve herkesle ittifak kurmalarının koltuk sevdalarından kaynaklandığını düşünüyorlar…

Kısaca bu kuşak, bu Türk gençliği iyi yetişmiş, Türkiye’yi ve dünyayı yakından takip eden, siyasetçileri de çok iyi tartabilen bir kuşaktır…

Hiçbir siyasinin kolayca yönlendirebileceği, oylarını cepte görebileceği bir gençlik değildir…

Onları anlayamazsanız siz kaybedersiniz, Türkiye’ye de kaybettirirsiniz.