'7 Şubat MİT kumpası' iddianamesi tamamlandı

FETÖ'nün, MİT Başkanı Hakan Fidan ve bazı MİT görevlilerine yönelik, ''7 Şubat MİT kumpası" iddianamesinde, 34 şüpheli hakkında birer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.

'7 Şubat MİT kumpası' iddianamesi tamamlandı

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca, 7 Şubat MİT kumpasına yönelik yürütülen soruşturma tamamlandı. 

Soruşturma sonucunda hazırlanan ve Başsavcılıkça onaylanan iddianamede, FETÖ/PDY'nin amacı doğrultusunda birçok yasa dışı eylemini, kamu kurumlarına ve idarelere sızdırdığı mensupları aracılığıyla ve "kamu görevini ifa görünümü" altına gizleyerek gerçekleştirdiği vurgulandı.

İddianamede, emniyet ve yargı teşkilatına sızdırılan FETÖ/PDY üyelerinin, "usulsüz izleme ve dinleme, usulsüz dinlemelerle siyasi ve askeri casusluk yapma, gizli toplantıyı dinleyerek casusluk yapma, MİT'in insani yardım tırlarını aramak suretiyle casusluk, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme ve yayma, fişleme yapma, örgüte arşiv oluşturma, şantaj için görüntü ve ses kaydı yayınlama, tehdit, baskı, yıldırma, zorlama, karalama, sahte/hukuka aykırı delillerle soruşturma ve davalar açma" gibi birçok yasa dışı casusluk maksadı da içeren faaliyete imza attığı anlatıldı. 

FETÖ/PDY'nin bu yasa dışı eylemleri gerçekleştirirken bazı yöntemler kullandığı belirtilen iddianamede, şunlar aktarıldı: 

"Örgüt, son yıllarda adeta bir korku imparatorluğu oluşturmayı başarmıştır. Bu sürecin birinci aşamasında, yayımlanan ya da yayımlanacak olan ses kayıtları, kamuoyunda gündem oluşturan yazarlar tarafından geniş kitlelere 'iddia' şeklinde ana hatlarıyla duyurulmakta, ikinci aşamada şahıslar tarafından ortaya atılan bu iddialar, özellikle belirli basın yayın kuruluşları aracılığı ile haberleştirilerek, ülke genelinde 'tartışılır' hale getirilmektedir. Üçüncü aşamada ise konuya ilişkin bilinçaltı algısı oluşturulan kitlelere yönelik 'mevcut hükümet aleyhine tepkiselliğin arttırılması', 'kitlelerin harekete geçirilmesi', 'devlet kurumlarının ve bürokrasinin yıpratılması' gayeleri ile sosyal medya ve basın yayın organları üzerinden algı operasyonları yapılmaktadır." 

İddianamede, güvenlik birimleri ya da stratejik kurumlardaki uzantıları vasıtasıyla illegal yöntemlerle temin edilen ve üzerinde oynanmış çeşitli dijital verileri kamuoyuna sunarak kişiler ve kurumlar üzerinde yanlış algıların oluşmasını, bu yönde de örgüt stratejisi yönünde kararlar alınmasını sağlamaya çalışan örgütün, devletin tüm kurumlarının ele geçirilmesine ve anayasal düzenin ortadan kaldırılarak değiştirilmesine yönelik olarak gelen talimatlar üzerine ve belirli bir strateji doğrultusunda her türlü baskı, cebir tarzında hareketleri meşru gördüğü vurgulandı.

Bu kapsamda "Türkiye'yi teröre destek veriyor gibi göstermek için gizli toplantıyı casusluk amaçlı dinleyip servis etmek, kriptolu telefonların kriptolarını çözerek hukuka aykırı şekilde elde ettiği dinleme kayıtlarına montaj yapmak suretiyle hükümeti yıkmak üzere servis edip kullanmak, silah bulma ümidiyle İHH Vakfının bürosunda arama yapmak, Başbakan'ın evine ve kullandığı ikametgaha böcek koyup dinlemek" gibi faaliyetlerin, örgütün 2014'te gerçekleştirdiği casusluk amacıyla işlenen faaliyetlerinden bazıları olduğu belirtilen iddianamede, terör örgütünün, 2006-2014 yılları arasında emniyet birimleri ve yargıyı aynı anda kullanarak siyasiler, bürokratlar, kamu personeli, sivil toplum kuruluşları ve Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik büyük operasyonlar gerçekleştirdiği, kamuoyunu etkileyen, ülkede gündem oluşturan siyasi sosyal ve ekonomik düzeni etkileyen soruşturma ve davaları yürüttüğü kaydedildi.

"7 Şubat" ilk operasyon

İddianamede, 15 Temmuz darbe kalkışmasına kadar geçen sürece bakıldığında, FETÖ/PDY'nin nihai hedefe ulaşmak için Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile güç mücadelesine girdiği belirtilerek, şu ifadelere yer verildi:

''(Örgütün) Nihai hedefe ulaşmak için başlatılan eylemlerin ilk aşamasının Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İzmir Askeri Casusluk, Tahşiye, Selam Tevhid, MİT Tırları ve 17-25 Aralık gibi kurgu ve kumpas soruşturmalarla geçildiği, örgüt tarafından gerçekleştirilen bu eylemlere 7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılması ile hız verildiği anlaşılmıştır. MİT soruşturması aslında FETÖ'nün seçilmiş Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni yıkmaya yönelik ilk teşebbüs girişimidir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin çözüm sürecinde yürüttüğü politikalardan dolayı MİT'i, PKK/KCK ile ilişki içindeymiş gibi göstererek MİT görevlilerinin ifadeye çağrılması, evlerinde arama yapılması ve haklarında yakalama kararı çıkarılması o tarihte Başbakan olan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ameliyat olacağı güne denk getirilmiştir. Bu şekilde kurgulanan operasyon, nihai hedefi seçilmiş meşru hükümeti devirmek olan emniyet, MİT ve yargı organlarına sızarak yerleşmiş olan FETÖ/PDY'nin, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı açıktan giriştiği ilk operasyondur." 

İddianamede, 2005 yılında hükümetin terör örgütü PKK/KCK'nın bitirilmesi amacıyla çözüm süreci başlattığı, MİT'in de bu sürecin sağlıklı yürümesi ve bilgi akışını sağlamak üzere sürece dahil olduğu, müşteki Mustafa Özer'in de bu süreçte irtibat görevlisi olarak MİT ile birlikte çeşitli faaliyetlere katıldığı, "ENNA" adı altında iki arkadaşıyla birlikte haber ajansı kurduğu, bu ajans adı altında PKK yöneticileriyle irtibata geçerek aldığı bilgileri analiz edilmek üzere MİT'e gönderdiği aktarıldı. 

FETÖ/PDY'nin, karşı olduğu çözüm sürecini engellemeye çalıştığı bildirilen iddianamede, bu doğrultuda, kapatılan İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığında savcı olarak görev yapan, sonraki süreçte FETÖ kapsamında ihraç edilen şüpheliler Bilal Bayraktar ve Sadrettin Sarıkaya'nın, PKK/KCK soruşturması yürüttükleri hatırlatıldı. İddianamede, Bayraktar ve Sarıkaya'nın, soruşturma kapsamında birden fazla şüpheli ile beraber dönemin MİT Müsteşarı olan MİT Başkanı Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Fatma Afet Güneş, eski MİT personeli Hüseyin Emre Kuzuoğlu ve Yaşar Hakan Yıldırım ile Mustafa Özer hakkında "PKK/KCK'ya bilerek yardım etme ve soruşturmanın gizliliğini ihlal" suçlarından soruşturma başlattıkları kaydedildi.

İddianamede, 13 Eylül 2011'de kamuoyunda "Oslo görüşmeleri" olarak bilinen ses kayıtlarının basına sızdırıldığı belirtilerek, 20 Aralık 2011'de müşteki Mustafa Özer'in soruşturma kapsamında MİT adına çalıştığı bilindiği halde evinde arama yapılarak gözaltına alındığı, şüpheli Bilal Bayraktar tarafından 23 Aralık 2011'de ifadesi alınan müştekinin aynı gün salıverildiği anlatıldı. 

Kapatılan CMK 250. madde ile görevli İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 27 Aralık 2011'de Mustafa Özer hakkında dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda yurt dışına çıkış yasağı konulduğu aktarılan iddianamede, soruşturma evresinde müşteki Mustafa Özer'in telefonunun dinlemeye alındığı, soruşturma dosyasında gizlilik kararı bulunduğu halde müştekinin savcılıktaki beyanının basına sızdırıldığı, hatta Taraf gazetesi web sitesinde müştekinin isim ve soy ismiyle birlikte fotoğrafının yayımlandığı hatırlatıldı. İddianamede, bu şekilde Mustafa Özer'in, MİT adına çalıştığı deşifre edilerek PKK/KCK'ya hedef gösterildiği, can güvenliğinin tehlike altına girdiği kaydedildi.

"Başbakan'ın ameliyata geç girmesi ile kumpas bozuldu"

Söz konusu kumpas soruşturma ile örgüt mensuplarının, MİT ile ilgili kamuoyunda "PKK ile organize hareket eden teşkilat" algısı oluşturdukları, 7 Şubat 2012'de MİT soruşturmasıyla yargıyı kullanarak, bir yandan kendilerinden olmayan MİT yönetimini bertaraf etmek, MİT'i ele geçirmek, bir yandan da aynı soruşturmayla hükümetin terör sorununu çözmek amacıyla başlattığı çözüm sürecini durdurmak için harekete geçtiğine dikkat çekilen iddianamede, 7 Şubat 2012'de saat 17.00'de MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı ve 4 MİT görevlisini telefonla arayan savcının, "İfade vermek üzere makamıma bekliyorum." dediği belirtildi. 

MİT yöneticilerinin, hükümetin ve Başbakan'ın terör örgütüne yardımla suçlanmak istendiği, Hakan Fidan'ın gözaltına alınması maksadıyla gayret gösterildiği, gözaltına alınmasıyla birlikte, "emri Başbakan'dan aldığı" algısıyla o zaman Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ve hükümetin istifaya zorlanması ve hatta devrilmesinin planlandığı anlatılan iddianamede, bu kurgu ve kumpas soruşturmasının, istihbarat görevlileri hakkında soruşturmaların izne bağlanması sistemine geçilmesi ve Başbakan'ın ameliyata geç girmesiyle bozulduğu ve önlendiği aktarıldı. 

Ceza istemleri ve mağdur-müştekiler 

İddianamede "mağdur" olarak şu isimler yer aldı:

"61. Hükümet Başbakanı olan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 61. Hükümet'in Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, Ali Babacan, Beşir Atalay, Bekir Bozdağ, Emrullah İşler, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, o dönem MİT Müsteşarı olan MİT Başkanı Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Fatma Afet Güneş, eski MİT personelleri Yaşar Hakan Yıldırım ve Hüseyin Emre Kuzuoğlu ile müşteki Mustafa Özer." 

Şüpheliler 

İddianamede, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ile olay tarihinde örgütün yargı imamı olan ''Kartal'' kod adlı İlyas Şahin, "Kozanlı Ömer" kod adlı Osman Hilmi Özdil'in yardımcısı konumunda olan ve Gülen ile doğrudan görüşme olanağı bulunan Çetin Özgür, "MİT mahrem hizmetler imamı" Murat Karabulut, "Marmara bölge imamı" olan "Arif" kod adlı Ali Rıza Tekinkaya, avukat Murat Karkın, dönemin İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Serdar Bayraktutan, "emniyet mahrem imamları" Murat Tokay, Bekir Kalağası, Hüseyin Civan, Muhammet Bekar, Ramazan Yılmaz, MİT mahrem imamlarından Sunay Elmas, "Türkiye polis memurları ülke imamı" olan Kamil Bayram ve eski komiser Hüseyin Özkan firari-yakalamalı şüpheli olarak yer aldı. 

Olay tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görev yapan eski emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün, Erol Demirhan'ın da aralarında bulunduğu 13 eski polis ile gazeteci Mustafa Gökkılıç'ın tutuklu şüpheli olarak yer aldığı iddianamede, 5 şüpheli de bu dosyadan tutuksuz olarak bulundu. 

İddianamede, aralarında FETÖ elebaşı Gülen, örgütün sözde emniyet imamı Çetin Özgür ve sözde yargı imamı İlyas Şahin, eski emniyet müdürlerinin de aralarında bulunduğu 15 şüpheli hakkında "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "silahlı terör örgütü kurma ve yönetme", "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme", "gizliliğin ihlali" ve "nitelikli resmi belgede sahtecilik" suçlarından birer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 26 yıl ile 53 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmaları talep edildi. 

İddianamede, diğer 16 sanığın da "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "silahlı terör örgütüne üye olma", "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme", "gizliliğin ihlali" ve "nitelikli resmi belgede sahtecilik" suçlarından birer kez ağırlaştırılmış müebbet 26,5 yıldan 45,5 yıla kadar ayrı ayrı hapis cezalarına çarptırmaları istendi.