TCMB’den şaşırtan kararlar! İkinci PPK öncesi piyasalarda son durum...

Merkez Bankası son dönem açıkladığı kararlarla piyasaları şaşırtmaya devam ederken 2021’in ikinci PPK toplantısı kapıya dayandı. Perşembe günü yapılacak toplantıya ilişkin piyasanın beklentisi faizin değişmeyeceği yönünde. İşte, TCMB’nin piyasaları şaşırtan kararları ve etkileri...

TCMB’den şaşırtan kararlar! İkinci PPK öncesi piyasalarda son durum...

Yılın ilk para politikası kurulu toplantısında yüzde 17 olan faiz oranında değişikliğe gitmeyen Merkez Bankası ikinci toplantısını yapmaya hazırlanıyor. 18 Şubat Perşembe günü yapılacak toplantıdan da faiz artışı beklenmiyor, ancak yılın ilk yarısında enflasyondaki yükselişe bağlı bir faiz artışına daha ihtimal verilirken TCMB Başkanı Ağbal’ın açıklamalarının ardından bu yılın en yakın vadede 4. çeyreğine yüksek faize bağlı sıkı para politikasının devam etmesi bekleniyor.

2014 yılı Ocak ayında yüzde 4,5 olan bir haftalık repo ihale faiz oranı yüzde 10’a yükseltildi (Marjinal fonlama oranı yüzde 7,75’ten yüzde 12’ye, GLP borç verme faiz oranı yüzde 10,25'ten yüzde 15'e yükseltildi). TCMB, piyasa beklentilerinin üzerinde bir faiz artışı yaptı, gerekçe olarak da kur ve CDS’teki yükseliş ve bunun ilerleyen aylarda enflasyona yansıması gösterildi. (Bu tarihte dolar kuru 2,40 ile rekor kırdı ve TCMB Başkanı Erdem Başçı’ydı)

Ocak 2014’te yüzde 10’a çıkarılan faiz yıl içinde yüzde 8,25’e düşürüldü ve Mayıs 2018’e kadar da tek hanede kaldı. Bu dönemde dolar kuru 2015’te 3,0 seviyesini; 2016’da 3,60 seviyesini; 2017’de 3,90 seviyesini aştı. Enflasyon Ocak 2017’ye kadar tek haneyi korudu, ancak Şubat ayında yüzde 10 üzerine çıktı.

2018’de yurt içinde seçim kararının alınması, siyasi yetkililerin TCMB’ye olan eleştirileri ve düşük faiz politikası istemeleri ile tansiyon giderek yükseldi. Mart 2018’de 4,0 seviyesini aşan kur, Mayıs’ta 5,0 sınırına dayandı. CDS’te de yükseliş hızlanırken enflasyon yüzde 12 üzerine çıktı.

TCMB, Mayıs 2018’de toplantı gününden önce aldığı kararlarla piyasaları şaşırttı. Mayıs’ta politika faizi yüzde 8’de, marjinal fonlama oranı yüzde 9,25’te, Merkez Bankası borçlanma faiz oranı yüzde 7,25 düzeyinde sabit tutulurken GLP faiz oranı yüzde 13,5’ten yüzde 16,5’e yükseltildi. Ancak merkez bankası bu toplantıda sadeleşme adımı olarak bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını politika faizi olarak belirledi ve bu oran, GLP’ye eşitlendi. Dolayısıyla faiz 300 bp artsa da kullanılan faiz kanalının da değişmesiyle merkez bir sürpriz daha yapmış oldu.

TCMB, Mayıs 2018’de son yılların en yüksek oranlı faiz artışını yapmış oldu, faiz artışının nedenini ise banka, piyasalarda gözlenen sağlıksız fiyat oluşumları ve enflasyon beklentilerinde süregelen yükseliş genel fiyatlama davranışlarına dair riskleri artırmıştır, diyerek açıkladı. Kur, CDS ve enflasyonda yaşanan yükseliş faiz artışını da beraberinde getirdi. Yapılan revizyon ve artış ile politika faizi yüzde 16,5’e çıkarıldı. Faiz artışına neden olan risklerin artmaya devam etmesiyle merkez de faiz artışına devam etti.

Ağustos’ta ABD ile yaşanan gerilimin ardından kur 7,20’li seviyelere çıkarak rekor kırdı, buna bağlı risk priminde de son derece yüksek seviyeler görüldü, enflasyon da yüzde 18’e yaklaştı. TCMB’den tüm göstergelerde yaşanan sert bozulmanın ardından yüksek oranlı bir faiz artışı bekleniyordu ve piyasa ortalaması da yüzde 22 idi. TCMB, Eylül toplantısında faizi 425 bp artırarak yüzde 24’e çıkardı ve Mayıs ayındakinden de büyük bir oran ile son yılların tek seferde en hızlı faiz artışını yapmış oldu. (Bu dönemde başkan Murat Çetinkaya’ydı)

Temmuz 2019’a kadar faiz yüzde 24 olarak korundu. Temmuz’da ise TCMB 2018 yılı içinde yüzde 25’e yükselen enflasyonun yüzde 16’ya gerilemesi ve bu düşüşün yılın kalanında da devam edeceği beklentisiyle faizi tek kalemde 425 bp indirerek politika faizini yüzde 19,75’e düşürdü. Piyasaların beklentisi ise daha sınırlı 150 bp kadar bir faiz indirimi olması yönündeydi. Merkez bankası, bu defa son yılların en yüksek oranlı faiz indirimini yapmış oldu.(Bu dönemde Çetinkaya’nın yerine Murat Uysal getirildi)

Eylül ve Ekim toplantılarında da piyasa beklentilerinin üzerinde faiz indirimi yapan merkez bankası, 2019 politikasında hem oransal hem de hız olarak son yılların en seri adımlarını attı.

2020’nin ilk iki ayına baktığımızda; Ocak’ta 75 bp, Şubat’ta da 50 bp ile düşük oranda bir faiz indirimi yapan merkez bankası pandemi öncesinde politika faizini yüzde 10,75’e düşürdü. Bu tarihe kadar merkez bankası kısa zaman dilimi içinde hem son yılların en yüksek faiz politikasını uyguladı hem de son yılların en hızlı faiz indirimini yaparak piyasaları çok defa şaşırttı. Pandemi sürecinde ise Fed’den ECB’ye BoE’ye kadar birçok merkez bankası genişlemeci para politikasına geçti. TCMB de Mart’ta 100 bp, Nisan’da 100 bp, Mayıs’ta da 50 bp faiz indirimi yaparak politika faizini yüzde 8,25’e düşürdü ve küresel politikalara uyumlu adımlar attı.

Ağustos 2018’de görülen rekor sonrası kur 5,15’e geriledi, CDS tarafında da kısmi gerileme olurken enflasyon kısa süreli de olsa tek haneye kadar geriledi. Pandemi dönemine girdiğimizde kur 6,20’li seviyelerde enflasyonda yüzde 12’deydi. Mart ayı itibarıyla küresel piyasalarda yaşanan sert oynaklık riskli varlıklarda da düşüşe neden oldu. Bu dönemde kur yükselişini hızlandırdı, CDS 650 puana çıktı. Haziran’da kontrollü genişleme ile dünya ekonomisinde çarklar yeniden dönmeye başladı, hükümetler ve merkez bankaları ise rekor meblağlarla desteklerini sürdürdü. Yurt içinde de son yılların en düşük seviyesinde olan faiz tarafında ek bir adım atılmadı, ancak maliye tarafındaki genişleme ile banka kredi muslukları açıldı. Son derece fazla büyüyen krediler yurt içindeki dengeleri de bozdu.

Ağustos 2020’de kur 7,40 seviyesini aştı, CDS tekrar 600 puana yaklaştı ve enflasyon yüzde 11 üzerindeydi. TCMB, Eylül toplantısında piyasaların beklemediği bir hamle yaptı ve faizi 200 bp artırarak yüzde 10,25’e çıkardı. Yapılan faiz artışına enflasyonda yükseliş beklentisi ve güçlü kredi büyümesi gerekçe gösterildi.

Eylül’deki faiz artışını piyasa beklemiyordu, ancak ortada olan riskler ve alınan kararın yakın vadede de devam etmesi beklendi, ancak merkez bankası, Ekim ayında ise faizlerde değişikliğe gitmeyerek piyasaları şaşırttı. Bu kararın ardından kur yükselişini hızlandırdı ve Kasım’da 8,58 ile tarihi zirveyi gördü.

Kasım 2020, hem mali taraftan gelen istifa hem de para politikası tarafına yeni ismin atanmasıyla beklenmeyen gelişmelerin yaşandığı bir ay oldu. Bu değişikliklerin ardından Kasım PPK toplantısında 425 bp faiz artışı yapıldı. Bu faiz artışı da fazlaydı, ancak piyasalar son yıllarda defalarca yaşanan aynı durumun ardından artık yüksek bir oran geleceğini beklediği için bu defaki toplantı öncekiler kadar şaşırtmadı.

Aralık’ta da 200 bp faiz artışı yapan merkez bankası sıkı duruşu bu defa öncekilerden daha kararlı uygulamaya başladı. Özellikle politika faizinin tek faiz kanalı olması, şeffaflık politikası gereğince verilere ulaşımın sağlanması, piyasalarla uyumlu hareket edebilmek için sözlü iletişime ağırlık vermek bunlar arasında olurken dikkat çeken bir diğer adım ise fiyat istikrarını sağlamaktaki kararlılıkta görülüyor. Oluşturulan komite ve müdürlüklerin yanında önemli kurum ve kuruluşlarla da sağlıklı fiyat oluşumunu sağlamak için temaslar yapılıyor.

Kasım itibarıyla TCMB Başkanı olan Naci Ağbal’ın piyasalara özellikle olumsuz sürprizler yapılmayacağını, yani daha önceki dönemlerdeki gibi kısa sürede hızlıca politika değişikliğine gidilmeyeceğini, fiyat istikrarı sağlanana kadar sıkı duruşun korunacağını söylemesi oldukça önemli ve doğru bir tavır olduğu için piyasalarda da güven oluşumu başladı.

Son yıllarda ülke ekonomisinde kur-faiz-enflasyon döngüsüne bağlı politikalar uygulandı, ancak kalıcı ve istikrarlı bir politikadan ziyade kısa vadeli hedeflere odaklanıldığı için son derece ‘sürprizli’ kararlara tanık olduk. Ağbal ise piyasalara ‘sürpriz’li bir para politikasının değil, uyumlu, basiretli ve istikrarlı bir politikanın uygulanacağını söyledi.

2021’in ilk ayında sabit tutulan faizin Perşembe günü yapılacak toplantıda da sabit tutulması bekleniyor. Bu yönde beklenti olmasının nedeni ise Kasım ayındaki rekor kaybın ardından TL’nin yüzde 20 değer kazanması( kurun 7,0 seviyesine yaklaşması), risk priminin yaklaşık bir yılın en düşük seviyesine inmesi (300 bp altı).

Ancak enflasyonun yüzde 15’e yükselmesi ve kurun gecikmeli etkisinin devam etmesi, enerji fiyatlarındaki artış ile gıda enflasyonundaki artışa bağlı gelecek aylarda da artışın sürmesi ile merkez önden bir adım ata da bilir, lakin bu olasılık bu ay için çok düşük görülüyor.