Abdullah Ağar: Azerbaycan ile Ermenistan sınırındaki ihlallerin perde arkası

Güney Kafkaslar bir kez daha ağır bir çatışmanın içine girdi. Azerbaycan 2020 yılında yaptığı 44 günlük savaşta tam 2.914 şehit, 11.000 yaralı vermişti. Yani savaşı, her gün ortalama 50 şehit vererek kazanmıştı. Çok ağır bir bedeldi. Bu patlak veren çatışmalarda da acı bir tesadüfle yine bir seferde 50 şehit verdi.

Yani bütün bu yaşananlar ‘savaş gibi’ filan değildi, resmen savaştı. Bu apansız krizde Azerbaycan Savunma Bakanlığı unsurları 42, bizim sınır muhafızları olarak tanımlayabileceğimiz Serhat Koşunları da 8 şehit verdi. Buna karşılık Ermenistan tarafında daha ağır bir zayiatın ortaya çıktığı, 200’den fazla Ermeni askerini etkisizleştirildiği görülüyor.

Peki neden, 44 günlük son derece sert bir savaş yapılmış, 10 Kasım 2020’de Rusya’nın devreye girmesiyle bir ateşkes anlaşması imzalanmış, artık sorunların barış ve müzakere yoluyla çözülmesi umulduğu halde, neden sürekli ateşkes ihlalleri yaşanıyor ve bunlardan bazıları neden bir savaş kadar sert geçebiliyor?

Ortamın hemen her hafta, her ay büyük ya da küçük bu şekilde hareketlenmesinin kökeninde ne yatıyor?

Bence ortaya çıkan bu sorunlu sürecin temel nedeni şudur:

Azerbaycan Ordusu 44 günlük savaşta Ermenistan ordusunun belini kırdığı, bozguna uğrattığı halde, Ermenistan Ordusunun savaşma azmi iradesinin kırılamaması, ihtiraslarının ve umutlarının devam etmesi yatar.

Bu zaten savaşın ruhuna temel bir parametreye karşılık gelir. Sonuçları da ona göredir. Rusya’nın en kritik evresinde savaşa müdahale etmesi, Azerbaycan ordusu, Ermenistan ordusunu artık ezip bitirdiği halde, bu müdahale nedeniyle savaşın ruhuna ve sonucuna uymayan fiili bir durumun ortaya çıkmasına neden oldu. Böylece savaşın ruhuyla, gayretleriyle, hüsranlarıyla, sonuçları, kazanımları örtüşmedi. Ve savaşı yitirmiş Ermenistan, gelişen durumla ve hamilerinin ürettiği umutla, çaresizliğin ürettiği kurnazlıkla yeni arayışlara ve oyunlara girişti.

Bu temel gerçeği söyledikten sonra diğer parametreleri sıralayabiliriz.

Hani bir psikolojik hastalık vardır. Çatışma sonrası stres bozukluğu, bizdeki adıyla Güneydoğu Sendromu, ABD’liler tanımlamasıyla Vietnam Sendromu ya da tam tıbbi adıyla travma sonrası stres bozukluğu. Bu psikolojik hastalığa travma (savaş, iç savaş, çatışma) alanlarındaki insanlar yakalanıyorlar.

Peki devletler, ordular, halklar ya da kolordular, tümenler, bölükler bu hastalığa yakalanabilir mi?

Sanki Ermenistan ordusu ve devleti bu psikolojik hastalığa yakalanmış gözüküyor. Çünkü iki de bir patlayan bu ateşkes ihlallerinin, çatışmaların nedenlerini, sahada bulmaya çalıştığımda, Karabağ’da görev yapan saha liderleri, komutanlar bu tanımlamaya uygun bazı tahlillerde bulunuyorlar.

‘Ermenistan tarafının kafası çatlak!’

‘Savaşı kaybetmek onların kafasını bozdu!’

‘Sağlıklı düşünemiyor, sağlıklı muhakeme edemiyorlar.’

Gerçekten de 44 günlük savaş sonrası olması gereken bir gerginlik var, ama çatışmak için, hele ki apansız saldırıp, tekrar sopa yemek için anlamlı ve sonuç üreten bir gerekçeleri yok.

O zaman soru: Ermenistan siyasi ve askeri liderleri, ordusu, ordusunun birlikleri, aynı askerlerin yaşadığı gibi kitlesel ve kararsal bir travma sonrası stres bozukluğuna tutulmuş olabilirler mi?

Sahadaki komutanlar bunu iyiden iyiye ifade ediyorlar.

Hani bizde de bir söz vardır ya: ‘Yenilen deve güreşe doymazmış’ diye…

Veya ‘Öfkeden, nefretten, çaresizlikten gözleri kör olmuş, doğru karar veremiyorlar.

***

Peki sadece bunlar mı?

Olur mu? Orası Kafkaslar. Üstünde uçuşan kargası çok olur. Şu temel tespiti hemen yapalım.

Özellikle bölgeye müdahale eden ülkeler, aynı geçmişte olduğu gibi, sorunun devam etmesini ve kalıcı bir istikrarın sağlanmamasını istiyorlar.

Hele ki Ukrayna savaşının özellikle Kafkas Jeopolitiğiyle, AB’nin enerji bağımlılıkları üzerinden Azerbaycan’ın da dahil olduğu enerji jeopolitiğiyle ilgili yeni denklemler, Ermenistan’ın yeniden Azerbaycan’a karşı bir pivot ülke, bir baskı, bir istikrarsızlaştırma unsuru olarak kullanılmasını tetikliyor.

Ve ilginç bir şekilde bu konu çok başlı. 

- Bir taraf Azerbaycan’ın enerji arzına dair gözdağı verirken…

- Enerji arzından yararlanan diğer taraf da, buna rağmen Azerbaycan’ın milli gücüne ve inisiyatiflerine sağlayacağı katkıdan pek hoşlanmıyor ve Ermenistan üzerinden gözdağı, baskı, maniple işlerine geliyor.

- Tabi bir de hemen güneyde Azerbaycan’ı son derece dikkatle takip eden ve gelişen durumdan hiç mi hiç haz etmeyen bir İran var.

***

Şimdi de diğer bazı nedenlere bakalım:

Azerbaycan tarafı ise çatışmayı başlatan taraf olmamakla birlikte, çatışmayı sürdürmek ve geliştirmek için sayısız gerekçesi var. Öncelikle onlarında hırsı dinmiş değil. Çünkü çok ağır bir bedel ödeyerek, yakın tarihlerine damgasını vurmuş bir işgal ve istiladan kurtulmuş olsalar bile, hak ettikleri kazanıma erişmelerine engel olundu.

O zaman şu başlıkları da sıralayıverelim:

Tamamıyla çözülemeyen bir Karabağ genel meselesi.

10 Kasım Ateşkesine Ermenistan’ın uymaması, uygulamaması,

Karabağ’da demografik ve topografik entrikalar çevirmesi,

Zengezur koridoru ve sınır ihtilafları istismar etmesi,

Yeni sınır ihlallerinde bulunması,

Sınır tahribatları/tecavüzleri yaratması,

Dikkatleri başka yönlere çekmek istemesi, oyalaması ve engellemesi,

Kendi müttefiklerini sürekli aldatması, Azerbaycan üzerine kışkırtması,

Bu en son çatışmaların, Ermeni askerlerin Azerbaycan mevzilerinin arasına sızarak mayın döşemeleri ve savaşın ağır silahlarla bir saldırı başlattıklarını unutmayalım.

Bunun bile çok büyük bir anlamı var.

Aynı Polat Paşanın şehit olduğu Toğuz Ağdam köyü sızmasında olduğu gibi.

Kür vadisinden geçen 4 can damarını unutmayın lütfen.

Doğalgaz,

Petrol,

Demiryolu,

Karayolu.

Sanırım anlaşılmıştır.

Saygılarımla