Bölgede ABD ve Rusya'nın yerini Türkiye alıyor

İçeride birileri Türkiye'nin küresel güç olduğunun farkında değil!

Açık yazıyorum.

Suriye neredeyse fiilen Türkiye'nin hakimiyet sahasına girdi. Evet, hiçbir hükümet yetkilisinin bu yönde bir açıklaması yok; çünkü bunu resmen açıklamanın getirisi değil gereksiz bir götürüsü olur.

Suriye'de 36 örgütü birleştiren, onlarca örgütü ortadan kaldıran, PKK ve DEAŞ'ı yok olma noktasına getiren Türk üst aklıdır.

Üst akıl Türkiye'dir.

Önümüzdeki süreçte İsrail ile muhakkak bir çatışma yaşanacak; peki, bu savaşta İsrail’in karşısında hangi güçler olacak?

Bunu “o gün geldiğinde’ gözünüzle görecek ve kulağınızla işiteceksiniz!

Ermenistan’ın sırtını yasladığı güçlere güvenerek 36 yıl işgal ettiği Karabağ’daki hikayesi 44 günde bitti, İsrail’in 58 yıllık Golan işgalinin akıbeti farklı olmayacak.

Ve iş Golan’la bitmeyecek.

Savaşı önce Türkiye sınırlarına taşımaya, sonra Türkiye içinde Şanlıurfa, Gaziantep civarına taşımaya çalıştılar. Başaramadılar. Şimdi İsrail kendi “sanal ve zorba sınırlarının” derdinde!

Suriye’ye saldırması sadece “hâlâ buradayım” mesajıdır.

İsrail’in Gazze’de öldürmeye devam ettiği insanlara biz alışmadık.

Her gün 100 Filistinli’yi öldürmeleri bizim için istatistik değil!

Hayfa Limanını ve meydandaki kanatlı trenleri unutmadık!

Biz hiçbir şeyi unutmadık.

RachelCorrie de Furkan Doğan da Muhammed Durra da aklımızda!

Biz zulme alışmadık.

Milletin evlatlarının ve bizim ideallerimizin öfkemizden çok daha büyük olduğunu anladıkları gün “orada” olmayacaklar.

“HEM ŞALOM YAZARI HEM HACI BAYRAM REKTÖRÜ”

İsrail'de askerlik yaptıktan sonra Türkiye’ye gelerek uzun süredir şarkıcılık yapan Linet'i protesto edenlere "Kabileci" diyerek hakaret eden; Hacı Bayram-ı Veli'de rektör, Yahudi Şalom'da yazar Naci Bostancı!

Şalom’daki yazılarında Nazilerin soykırımından bahsetmiş, ama hiçbir yazısında "İsrail katliam yapıyor, 53 bin Gazzeli'nin hesabını vermeli" dememiş.

Ne güzel dünya!

Hem nalına hem mıhına!

Oysa Naci Bey bir zamanlar Ak Parti Grup Başkanı iken gayet muntazam ve saygın görüntü çiziyordu.

Şimdi hiçbir şiddet eylemine bulaşmamış insanlara “kabileci” diye hakaret ediyor.

Nurettin Yıldız Boğaziçi’nde gayet medeni şekilde konferans verirken ona “yumurta fırlatarak” şiddet eylemi gerçekleştirenlere “kabileci” dediniz mi?

“Eylem yapıyoruz” diyerek Kızılay sokaklarında esnafın meyve kasalarını yakanlara “kabileci” diyebildiniz mi?

İsrail için “kabile devleti” diyebiliyor musunuz?

Yoksa hepsine susup sıra mütedeyyin insanlara gelince mi aklınıza hakaret etmek geliyor?

Birileri kelle koltukta ve çarpışarak davasını savunsun, birileri de “her gönülden bir kâm aldım” der gibi seyran bağlarında dolaşsın!

Değil mi Olric?

“HAKİKATEN MANSUR BEY, 140 MİLYON BARDAĞI NE YAPTINIZ?”

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş, siz ki “Şeffaf olacağım, tasarruf edeceğim” diyordunuz.

Bir konsere 40 milyon vererek gerçekten neyin tasarrufunu yaptığınızı anlayamadım?

Her olayda özellikle sizi savunanların, “Ama Gökçek döneminde...” diye başlayan bahane argümanları artık yetmez mi?

En son belediye tarafından alındığı iddia edilen ve sizin de yalanlamadığınız “6 milyon nüfuslu Ankara'ya 140 milyon adet kağıt bardak” olayı patladı.

Fatura var mı? Var.

Sayıştay denetimden geçmiş mi? Evet, Sayıştay; “Fatura var” demiş.

Mahkemeye gidilse ne olur? Onlar da “Fatura var” der ve hukuki bir sonuç çıkmayabilir.

Buraya kadar tamam!

Ama sıkıntı şu; bu bardakları niçin aldınız? Ankara’nın 140 milyon bardakla ne işi var? Bu kağıt bardakları hangi devasa depoya sığdırdınız? İstenmesine rağmen neden görüntüleri yayınlamıyorsunuz yahut buyurun izleyin diye çağırmıyorsunuz?

Mansur Bey, bu kadar soru ortada duruyor ve birini bile cevaplamıyorsunuz.

İnsanın aklına ister istemez; “Fatura kesilmiş, paralar ödenmiş, ama ortada bardak yok” düşüncesi geliyor.

Sanırım “şeffaflık ve tasarruf” iddianızdan çoktan vazgeçtiniz.

Çünkü belediye üyeleriniz bile, “Fatura var ya kardeşim” havasındalar...

Mansur Bey, size emanet edilene tam anlamıyla sahip çıkamadığınızı düşünüyorum.

Bu kubbe altında bâkî kalan hoş bir ses seda iken sanırım siz o sedayı da bırakamayacaksınız.

SON SÖZ: Kıymetli kardeşlerim, abilerim, ablalarım; kıymetli okuyucularım... Yıllık iznimin bir kısmını kullanacağım için yazılarıma ve TV100 ekranlarına Kurban Bayramı sonrasına kadar kısa bir ara veriyorum. Bayramınız mübarek olsun, bayramdan hemen sonra görüşmek üzere... Allah’a emanet olun.