Binde 3 oyu olan Davutoğlu seçilmiş Cumhurbaşkanı'yla eşit olacak

Dün Habertürk Ana Haber’de Sevgili Mehmet Akif Ersoy’a konuk olan Davutoğlu gündemi sarsan açıklamalarda bulundu. “Cumhurbaşkanı ‘sizin aldığınız oy zaten düşüktü, ben bu kararı veriyorum’ derse, 6’lı Masa’nın mutabakatına uymazsa kriz çıkar ve Meclis desteğini kaybeder” dedi ve ekledi: “Çok açık söylüyorum ülke yeniden seçime gider.”

Davutoğlu, “Ülke yeniden seçime gider” derken 7 Haziran sonrası gibi bir sonuç beklemiyordur elbette. O dönem kendisi AK Parti’deydi ve başbakandı. 1 Kasım’da AK Parti’nin oylarını yükselterek tekrar yüzde 49’a çıktığı gibi oylarının yüzde 50’ye çıkmasını ve geçmesini mi bekliyor bilmiyorum. Ancak, bu sürecin imasının bile tabanında ciddi bir istikrarsızlık havası oluşturacağını söyleyebilirim.

Bu konu ile fikri sorulan Kılıçdaroğlu, “Yüzde 1, yüzde 3, yüzde 25, yüzde 50 diye bakmayız. Altı partinin lideri siyasi partiler yasamıza göre her biri genel başkan olduğu için eşittir” dedi. Bu açıklamaya bakılınca 6’lı Masa bir de yasa çıkarmış.

Unutmamak gerekir ki 17 Nisan halk oylaması ile Türk Milleti bir anayasa değişikliği yapmış ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçmiştir.

Anayasaya göre yetkili Cumhurbaşkanı’dır.

Aksi takdirde hareket etmek anayasaya aykırıdır. Bu konuyu net bir şekilde ortaya koymak gerekir. Anayasa’nın vermediği bir yetkiyi nasıl paylaşacak Cumhurbaşkanı? Hadi diyelim Cumhurbaşkanı yardımcısı oldu altı genel başkan, bakanların dağılımı nasıl olacak?

Kendisini dış politika konusunda çok yetkin olarak gören Davutoğlu, “Dış politika ile ilgili kararları ben alacağım” derse ne olur?

CHP seçmeni bu duruma ne der?

Sorular soru içerisinde.

Cevaplar ise oldukça karmaşık. Beyin yakıcı.

Bir de şu açıdan düşünelim. Bir şirketiniz var ve birisine vekalet veriyorsunuz, vekalet verdiğiniz kişi de sizin ona verdiğiniz yetkiyi başka birilerine veriyor. Öncelikle hukuken bu konuda da yetkili kılmanız gerekir ki anayasa bu yetkiyi vermiyor.

Türk Milleti lider odaklı bir toplumdur.

Lider kim bilmek ister. Ayrıca, Türkiye’de ortaklık kültürü de çok işlemez. Bir süre sonra sıkıntılar çıkar. Bunu siyaseten görmek isterseniz geçmiş koalisyon hükümetlerinin ömrüne bakabilirsiniz. Aynı siyasal zeminde olan Milliyetçi Cephe hükümetleri bile çok işlememiştir.

Ha birileri “O eski Türkiye idi. Şimdi yeni bir Türkiye var” diyebilir. O takdirde ben de “Hâlâ Türkiye’yi okumaktan uzak bir yapı seçilemez, seçilse bile Türkiye’yi yönetemez, kısa sürede Davutoğlu’nun dediği gibi ülke seçime gider” şeklinde yanıtlarım.

Şöyle bir ihtimal daha var ki o da yabana atılmamalıdır.

Baykal’a kurulan kaset kumpası sonrası Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek veren CHP’nin Baykal dönemi Baykal’dan sonraki en etkin ve ağır topu Önder Sav ile birlikte hareket eden Kılıçdaroğlu nasıl Önder Sav’ı devre dışı bıraktıysa Masa’yı da devre dışı bırakır.

İsveç’in NATO Üyeliği

Bir süre önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşen İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström, “İsveç sözünde durur” demişti. Mevlüt Çavuşoğlu ise geçtiğimiz günlerde, “Sonuçta, söylenecekler söylendi, bundan sonra somut adım atmak gerekiyor. Bülent Keneş’in iadesi yönündeki talebimizin reddedilmesi çok olumsuz bir gelişme. Biz İsveç ve Finlandiya’dan güzel sözler işitmek istemiyoruz, somut adımlar görmek istiyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı. Terörle mücadelede somut adımlar beklenirken İsveç Stocholm’de bu defa terör örgütü PKK’lıların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın maketi ile eylem yaptığı görüntüler ortaya çıktı.

Birkaç gün öncesinde de İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, “Türkiye bizim yapacağımızı söylediğimiz şeyleri yaptığımızı doğrularken, bizim yapamayacağımız ya da veremeyeceğimiz sözleri de istiyor” şeklinde açıklama yaptı. Ardından yanlış anlaşıldığını söylediği yeni bir açıklama yapmış olsa da İsveç’in, terör örgütü PKK’ya alan açarak NATO üyesi olamayacağı konusunda Türkiye kararlı.

İsveç, seçimde iktidarın değişeceğini düşünüyor ancak elimizde bunu gösteren hiçbir veri yok. Bu nedenle süreci tırmandırmak İsveç’in zararına olacaktır.

Binde 3 ila binde 5 arasında oyu olan Gelecek Partisi’nin Başkanı ile seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın eşit oranda söz hakkına sahip olmasını ne Türk halkı ne de CHP seçmeni kabul eder.

Bu nedenle başlı başına bu konu bile seçilmeleri halinde bir yönetim sıkıntısı olacağının göstergesi olarak karşımızda duruyor.