Çin arabuluculuğunda İran-Suudi Arabistan Anlaşması…

Türkiye deprem, seçim, seçim gerilimi ve seçim ittifaklarına odaklanmışken, dünyada geleceğine, geleceğin nasıl şekilleneceğine dair son derece önemli ve anlamlı gelişmeler yaşanıyor. Ülkeler menfaatleri ve gelecekleri adına alışılmadık hamleler yapıyor. Bunların ilgi ve etki sahamızda olanları da bize fazlasıyla ilgilendiriyor.

Yakın zamanda bu gelişmelerden belki de en önemlisi Çin’in arabuluculuğunda İran ve Suudi Arabistan’ın Pekin’de bir araya gelmesiydi.

İslam tarihine damgasını vuran mezhebi fitnenin iki önemli tarafı olan, 1979 İran devriminden sonra birbirine tamamen düşmanlaşan bu iki önemli ülke, zaman zaman ilişki kursalar da:

- 2016 yılında Suudi Arabistan’ın aralarında Şii din adamı Nimr el-Nimr’in de yer aldığı 47 kişiyi terör suçlamasıyla idam etmesi,

- İdam kararına tepki olarak İran’da düzenlenen protestolarda Suudi Arabistan'ın Tahran Büyükelçiliği ve Meşhed Konsolosluğu'nun eylemciler tarafından ateşe verilmesi,

- İran’ın Şii yayılmacı tutumu, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen hatta Bahreyn’de geliştirdiği mezhep temelli inisiyatifler ve bu tutumun Suudi Arabistan’ı taciz ve tehdit etmesi,

-  Mezhep temelli teopolitik rekabetteki tarafların çatışma ve iç savaşlarda karşı karşıya gelmesi,

- Taraflar üzerindeki o eller, bağlantılar ve angajmanlar,

- En nihayet 2015, Yemen’de başlayan iç savaş ve zaten gergin olan ilişkiler tamamen kopması.

O günden bu güne İran ve Suudi Arabistan ilişki kurmamıştı. 

***

Çin için ise İslam dünyasının bir araya bir türlü gelmeyen/gelemeyen Sünni-Şii iki yakasını, Atlantik’in etki, baskı ve yönlendirmesine maruz kalmış kavramsal/teopolitik bu iki kadim hasmını el sıkıştırmak öyle kolay bir şey olmasa gerek. Bu açıdan bakıldığında İran ile Suudi Arabistan’ı barıştırmak Çin diplomasisi için gerçek bir başarıyı temsil ediyor.

Bir başka açıdan Avrupa ve ABD başkentlerinden çok uzakta, ABD ve Avrupa’nın rekabet ettiği, hatta Tayvan meselesi başta olmak dönem dönem hasımlaştığı çok uzak bir başkentte; Pekin’de, böylesine önemli bir anlaşmanın imzalanması küresel düzenin değişmekte olduğuna dair bazı parametreler sunuyor.

Atlantik’in Orta Doğu’da ara bulucu rolünü, etkisini ve inisiyatiflerini kaybettiğini söyleyebilir miyiz? Bu safhada bunu söylemek çok mümkün değil, ama diplomatik bir inisiyatif kaybı olduğunu ve bunun Çin için jeopolitik karşılıklıları/kazanımları olacağını söylemek mümkün. Sonuçta kim ne derse desin, İran ile olan kötü ilişkileri ve Suudi Arabistan aleyhine gelişen süreçlerde "bölgedeki en önemli müttefiki olmasına rağmen" Atlantik’in Suudi Arabistan’ın yanında durmaması, hatta ötekileştirmesi, aradığı güven ve güvenliği sağlamaması, ABD ve Avrupa’nın İran-Suudi çatışmasında ara bulucu olarak hareket edememesiyle sonuçlandı.

***

Peki asimetrik bir görev paylaşımından söz edebilir miyiz? Hatta bir Çin-ABD iş birliğinden… İran ile Suudi Arabistan arasında arabulucu inisiyatifi üretemeyen Atlantik’in Ukrayna Savaşı'nın ürettiği küresel istikrarsızlık ortamında, dünya petrol arzının kahir ekseriyetini sağlayan Ortadoğu’da yeni bir istikrarsızlığı engellemek üzere Çin’le bir rol, bir misyon paylaşımı yaptığı söylenebilir mi?

Bu da mümkün.

Tabii bir de İran’ın nükleer potansiyelini, Çin ve ABD ortak yaklaşımları adına kontrol altına alma meselesi var. Anlaşmanın imzalandığı gün ABD’nin Irak'ın, İran'a olan 500 milyon dolarlık borcunu ödemesine izin vermesi, bu dünyada pek tesadüf olarak değerlendirilemez. Bir başka açıdan bunu rol kapma gayreti gibi de okuyabilirsiniz.

Atlantik, Suudi Arabistan ve İran’ın aynı anda güvenebilecekleri bir formu sunamıyor.

Ama Çin öyle değil. 

Çin petrol ihtiyacının yarısını bu iki ülkeden sağlıyor. Bu yüz milyarlarca dolarlık bir bağ! Anlaşma, hem Çin için zorunlu bir istikrarlı tedarik arayışının karşılığı hem de Suudi Arabistan ve İran’ın aynı anda güvenebilecekleri "ortak bir dost perçini."

***

Çin’in arabuluculuğunda Riyad ve Tahran’ın şu konularda anlaştığı görülüyor:

- Farklılıklarını kardeşçe ilişkiler ışığında diyalog ve diplomasi yoluyla çözme

- Devletlerin egemenlik haklarına saygı duyma

- Ülkelerin iç işlerine müdahale etmeme taahhüdüne uyma

- Güvenlik alanında iş birliği

- İki ay içinde diplomatik misyonların geri dönmesi

- 1998'de imzalanan eski iş birliği anlaşması canlandırılması…

Uygulanabildiği takdirde coğrafyanın geleceğine damgasına vurabilecek çok önemli başlıklar.

Bununla birlikte;

- Anlaşmanın ayrıntıları,

- Yapılan müzakerelerde taraf ülkelerin ne gibi tavizler verdiği ve

- Çin’in arabulucu olarak ne tür yükümlülükler üstlendiği belirsizliğini koruyor.

Eğer bütün bu başlıklar yerine getirilebilirse bu iki ülkenin başat roller üslendiği ve çözülmez olarak görülen pek çok sorunun çözümüyle ilgili bir zeminin oluşması söz konusu olabilir.

Bunlar içerisinde şunlar sayılabilir:

- Tarafların karşıtlaştığı Irak ve Lübnan istikrasızlıklarını, Yemen ve Suriye iç savaşlarını… (Anlaşma özellikle Yemen iç savaşını tamamen sona erdirme ve Suriye iç savaşını etkileme potansiyeline sahip.)

- İstikrarsızlık ve iç savaşlarının tehdit ettiği enerji ve ticaret rotaları,

- Dünya petrol piyasası ve petrol arzı (Bu iki büyük enerji üretim ülkesi arasında ortak çıkarlar üzerinden işleyen bir mekanizma geliştirebilirlerse, petrol ve doğalgaz üretimi, piyasayı ve fiyatları şekillendirme, tekelleşme, baskıları göğüsleme, enerji rotalarını belirleme, OPEC içindeki güç ve etki merkezinde değişim gibi son derece güçlü inisiyatifler üzerinden küresel stratejileri ve jeopolitiği etkileme/biçimlendirme potansiyeline sahip.)

- Batı’nın özellikle ABD’nin çok önemsediği İsrail’in güvenliği,

- İran’ın nükleer programının geleceği,

- İran’ın ve Suudi Arabistan’ın ilgilendiğini, küresel jeopolitiğe etki ettikleri Orta Asya, Ukrayna Savaşı, Kafkaslar gibi alanlar,

- Terörle ve asimetrisiyle mücadele,

-  Ve Ortadoğu jeopolitiğine damgasına vuran ve büyük bir güce rağmen büyük bir bozguna, iç çöküşe ve savaşlara neden olan mezhep ve meşrep fitnelerinin olası özeleştirileri, teolojik tartışmaları ve çözümüne dair umut…

***

Şimdi konuyla ilgilenen herkes böylesine hengameli ve tarafların yakın durduğu ülkelerin Ukrayna Savaşı üzerinden kapıştığı bu jeopolitik gerginlikte anlaşmanın sürdürülebilirliğini, istikrarını ve sonuçlarını merak ediyor.

Bir de ABD’nin ne yapacağını…

Ve ne yaptığını?