Erdoğan AB ile yolları ayırır mı?

Pazar günü bir grup borsacı arkadaşımız ile oturuyorduk. Borsada geçen haftadan başlayan düşüşün bu hafta da devam edeceğinden kaygılılardı.

Kaygılarının temel nedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’ye hareket etmeden önce “Gerekirse Avrupa Birliği ile yolları ayırabiliriz” açıklamasıydı.

“Cumhurbaşkanı bu konuda ciddi mi? Türkiye Avrupa ve Batı ile bağlarını sahiden koparır mı?” diye sordular.

“Borsadan anlamam, düşer mi çıkar mı bir şey diyemem ama Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri konjonktürel bir yorum, makro politikaları yansıtmıyor” dedim.

Peki Erdoğan tam da ABD’ye hareket etmeden önce neden böyle bir çıkış yaptı?

Hele ki daha bir ay önce Avrupa Birliği üyelik sürecini yeniden canlandırmaktan söz ederken…

Aslında bu açıklama durduk yere gelmedi. NTV muhabiri Deniz Tüysüz yönlendirici bir soru yöneltti:

“Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye hakkında 2022 raporu kabul edildi. Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin mevcut koşullar içinde yeniden başlatılmayacağı belirtildi. İlişkilerin geleceği için karşılıklı çıkarı kapsayan paralel ve gerçekçi bir çerçeve bulmaya yönelik sürecin başlatılması tavsiye edildi. Yine raporda İsveç’in NATO’ya kabul edilmesi yönünde de bir cümle vardı. Dışişleri Bakanlığı konuya tepkisini gösterdi. İtham ve önyargılarla dolu bir rapor olduğunu belirtti. Sizin değerlendirmeniz nedir?” diye sordu.

“Yani Dışişleri kınadı siz ne diyeceksiniz” demiş oldu…

Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunun üzerine “Avrupa Birliği Türkiye’den kopmanın gayreti içerisinde. Avrupa Birliği’nin Türkiye’den kopuş gayreti içinde olduğu bu süreçte biz de kendi değerlendirmelerimizi yaparız ve Avrupa Birliği ile gerekirse yolları ayırabiliriz” dedi.

Bu kısa yanıt doğal olarak hem Türkiye hem de dünya basınında büyük haber oldu.

Dün Ankara’dan önemli bir isme konuyla ilgili yorumunu sordum. 

Rapordaki ithamlara tepki gösterdi. Tavsiye niteliğinde olduğunu, hiçbir bağlayıcılığının olmadığını anlattı. “Seneye Avrupa Parlamentosu seçimleri var. Milletvekilleri Türkiye üzerinden siyasi kampanya yapıyor. Cumhurbaşkanımız AB Konseyi’ne ‘Başlattığımız yeni olumlu havayı yavaşlatmayın, bozmayın’ mesajı veriyor” diye yorumladı.

Peki raporda ne yazılmıştı?

Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinde tarafların eşit şartlar altında yarışmadığı…

İktidarın haksız bir avantajla seçim sürecini yürüttüğü…

“Sert, kışkırtıcı ve ayrımcı söylemler” ile bazı muhalefet partilerinin destekçilerine yönelik sindirme ve tacizin yanı sıra iktidar partilerinin muhalefeti terörizmle ilişkilendirmesinin süreci baltaladığı…

Gazetecilere ve bağımsız medyaya yönelik baskı yapıldığı…

Kadın haklarının kötüleştiği, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kadın cinayetlerinin yanı sıra, LGBTI+ toplumuna yönelik yaygın nefret söylemi ve ayrımcılığın da arttığı…

Kürt sorunu konusunda güvenilir bir siyasi sürecin acilen yeniden başlatılması gerektiği…

Gibi sert eleştiriler sıralandı…

Yani iktidara verip veriştiren bir rapor yazıldı yine.

3 ay önce yüzde 52 ile seçim kazanmış Erdoğan’ın Avrupa Parlamentosu’nun tepeden parmak salladığı bu rapor ile ilgili soruya yumuşak bir yanıt vermesini beklemek saflık olur.

Zaten Erdoğan’ın da cümleye “Avrupa Birliği Türkiye’den kopmanın gayreti içerisinde” diye başlamasının tam da nedeni bu…

Açıkça sitem ediyor.

”Ben yeni bir süreç başlatmaktan söz ediyorken siz bana parmak sallıyorsunuz diyor.”

Avrupa Erdoğan’ı 20 yıldır tanıyamadı.

Daha önce de bunu yaptılar ve her seferinde ters tepti.

Dış politika doktrinini dünya liderleri ile duygusal ve eşit ilişki üzerine inşa etmiş bir siyasi figüre üstenci ve buyurgan bir dil ile yaklaşırsanız hiçbir etkisi olmaz.

Avrupa Türkiye’deki yeni süreci doğru okuyamıyor.

Erdoğan’ın seçim kazanmasının sebebi eşit olmayan şartlar falan değil seçim sürecini iyi yönetemeyen muhalefetin yaptığı büyük hatalardı.

Üstelik seçimden sonra Ankara’da Avrupa Birliği konusunda ciddi bir hava değişikliği oldu.

Temmuz ayında Erdoğan, Türkiye’nin İsveç’in NATO’ya girmesini desteklemesinin koşulu olarak, ABD’nin de Türkiye’nin AB üyeliğine destek vermesi gerektiğini dile getirdi.

Daha demokrat isimlerden oluşan yeni kabine AB sürecinin yeniden canlandırılmasını istiyor.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz “Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ve vize muafiyeti” konusunda çalışmaların başladığını açıkladı.

AB sürecinde sürekli probleme neden olan Terörle Mücadele Yasası’nda revizyon yapılması gündemde.

Ekonomide yeni bir program uygulamaya çalışan Mehmet Şimşek’in de bu süreci gönülden desteklediği sır değil.

Tam da böyle bir dönemde karşı tarafta Erdoğan’a eski ezberler üzerinden yaklaşan bir Avrupa var.

Kısacası Cumhurbaşkanı’nın “Gerekirse AB ile yolları ayırırız” çıkışı rapora verilen konjonktürel bir tepki.

Eğer ki Erdoğan 26-27 Ekim'deki AB Liderler Zirvesi'ne davet edilir ve eşit aktör olarak diyalog zemini açılırsa bırakın yolları ayırmayı, yeni yollarda birleşme imkanı bile doğabilir.

Not:

Ben bu yazıyı kaleme aldıktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan New York’ta yeni bir açıklama yaparak “Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerinin yeniden canlandırılması için bir fırsat penceresi açıldığını görüyoruz. Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin canlandırılmasının önemini vurgulamaya devam ediyoruz. Şüphesiz tek başına bizim istememiz yeterli değildir. Bu gayretlerimizin hedefe ulaşmasında AB’nin tavrı da belirleyici olacaktır. ABD ile ilişkilerimizin gelişmesinden de memnuniyet duyuyoruz” dedi.

Yani havalimanında yaptığı açıklamayı yumuşattı ve topu AB’ye attı.

Yazıda anlattığım gibi Erdoğan ve yeni kabinesi Batı ile yeni bir sayfa açmak istiyor. Bu durumun iyi okunması ve diyalog zemininin genişletilmesi iki taraf için de faydalı olur.