Göçün ekonomik boyutları…

Göç, bireylerin veya kitlelerinin çeşitli nedenlerle yer değiştirmesidir.

Doğal felaketler, savaşlar, ekonomik kaygılar gibi nedenler zorunlu göçe neden olmaktadır.

Eski zamanlarda gelişmiş bölgelere göç daha fazla olmaktaydı.

Şimdi ise yaşam hakkı tanıyan nadir ülkelere göç yoğunlaştı.

Göç, sadece ülkemizde değil, tüm ülkelerde yaşanan bir olgudur.

Mesela; Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği, Rusya-Ukrayna savaşından dolayı Ukrayna’dan 14 milyon kişinin göç ettiğini açıklamıştı.

Farklı nedenlerle gönüllü ya da gönülsüz yer değiştirmek zorunda kalan insanlar beraberinde hayatlarında yeni sayfa açmaktadır.

Göçün nedenleri farklı olsa da, çekici ve itici özelliği de bulunmaktadır.

Eskiden kırsallarda yaşayan insanlar şehri çekici bulurken, bugün şehri itici bulanlar kırsalı çekici buluyor.

Bakış açısındaki bu değişim göçün sosyo-ekonomik boyutunu da değiştirebilir.

Bunu avantaj olarak gören de var, dezavantaj gören de.

Göçün, yoksulluk, işsizlik ve eğitim düzeyi üzerinde önemli bir etkisi vardır.

Ülkelere hasarı seçilmiş kalifiye göçmen sayısına göre değişmektedir.

Deprem felaketinden 13,4 milyon vatandaşımız etkilendi.

Bölgede yaşayan çoğu vatandaşımızın farklı illere tahliye edildiğini gördük.

En çok göç alan illerimiz Ankara, Antalya, Mersin, Elâzığ, Kayseri, Muğla ve İstanbul olarak açıklandı.

Barınma, eğitim ve iş konusu bir yıl daha belirsizliğini koruyor.

Geçici olan bu süreçte sosyo-ekonomik değişiklikler beklenebilir.

Deprem gibi doğal bir felaket karşısında yaşanan gönülsüz göçü itici olarak görebiliriz.

Çünkü kimse isteyerek göç etmek veya tahliye edilmek istemedi.

Ekonomik olarak hem kamu hem de hane halkına ciddi sorumluluk yüklemiştir.

Bizi etkileyen kısım sadece psikolojik ve ekonomik.

Kendi içimizde yaşanan bir durum olduğundan toplumsal uyumla alakalı bir sorunumuz yok.

Toplumsal risk görenler yanlış düşünüyor.

Geçici göç sonrası geri dönüşlerin hızlanacağını, beklenenden daha çabuk toparlanacağımızı düşünüyorum.

Depremin olduğu bölgeler, hem dünya hem de Türkiye için çok önemli.

Jeopolitik konumu, tarihi ve kültürel yapısı ve yeraltı zenginliğiyle sadece Türkiye’nin değil, dünyanın gözdesi.

Tarihi eserler, camiler, kiliseler hasar görse de hasar görmemiş olanlar bölgenin medeniyet şehri olduğunun göstergesidir.

Yeraltında o kadar çok rezerv var ki saymakla bitmez.

Sadece petrol değil, dünyanın en pahalı metal ve elementleri bu bölgede.

Bölge insanı bugün için her ne kadar hasar alan görülse de normalleşme sonrası en çok kazanı olacaktır.

Turizm, sanayii, tekstil, tarım gibi birçok sektörün yeniden imarı bu bölgeden başlayacaktır.

Bugün o yıkık binaları görenler değil, sonrasını öngörenler kazançlı çıkacak.

Türkiye’de bölgesel göçler beraberinde yeni şehirler, yeni organizasyonlar ve yeni imarları getirir.

Biz kendi içimizde nereye göç edersek edelim, kadim topraklarda kazanan yine biz olacağız.

Devlet ajandasına güvenin.