Kendine ait bir oda

Türk örf ve adetlerine göre ortalama bir 3+1 evde, bir oda misafire, bir oda çocuğa, bir oda kumandalı babaya, kalan tek oda ise yatak yorgan ve çamaşıra zimmetlidir.

Normal akışa göre hayatımın tam olarak pembişli tontişli çocuk odası dizayn etme günlerindeyim.

Fakat aynı zamanda bana, kendimle baş başa kalabilmem için sadece mutfak paspasını, yazabilmem için de, ütü masasını reva gören toplumsal rolüme papuç bırakacak değilim.

Evin padişahı devletlü sultanım bir ayaklanmaya mahal bırakmadan tahtından indi, kumandayı yere bırakarak boşanma evrakını imzaladı ve evdeki egemenliğin kayıtsız şartsız bana verilmesine hükmetti.

Ben de bu kutlu görevi layıkıyla yerine getirmek üzere harekete geçtim. Dedim çocuk koltukta yatacak, baba koltuktan inip annesine taşınacak, misafirin ağırlandığı vıp salonu tüm ev halkının komün hayatı ve refahı için tahsis edilecek.

Evin annesi, kriterlerine uygun odayı seçip tüm mühimmatıyla birlikte oraya konuşlanacak.

Yaptım ben bunu... Artık kendime ait bir odam, günde bir saat bile olsa buram buram tek başınalığı soluyacağım bir mekanım var.

Yazacak yazılarım, anlatacak hikayelerim, söyleyecek çok sözüm var. Çocuğumun “Barbie”li, “Elsa”lı bir yatağı olmayacak belki ne gam! onun artık annesinden hatıra, ona adanmış, ölümsüz eserleri olacak.

Bu yazı da bir gün, tarihin derinliklerinden seslenecek ona: "Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!”

Virginia Woolf