Doğum yaptıktan bir hafta sonra çocuğu kontrole götürürken doktora söyleyeceklerimi düşünüyorum. “Bu çocuk susmuyor, bakın bu çocukta bir hata var, olmadı, tam doğmadı sanki bir yeri içerde mi kaldı nedir? Bir açıklama yapar mısınız lütfen doktor hanım? İade prosedürünü nasıl başlatıyoruz?”
Sonra irkiliyorum. Yine gözüm açık rüya mı gördüm ben? Doktor hanım kapıda beni görünce “biraz yorgun gördüm sizi” diyor. Yorgun mu? Bana kamyon çarptı kamyon, üstüme gök taşı düştü. Biraz yorgun mu?
"Zamanında bağrına bastığın taşlar birikmiş" dedi doktor...
"Neremde?" Dedim,
Hemen yaşayalım ve bitiversin diye yaşadığımız hayatları hiç bitmesin diye fotoğrafla kaydetmek insanın çelişkisi. Bu modern çağın akıl hastalığı ve ben aklımı kaybetmemek için yazıyorum. Bu gürültüde ne yazılabilirse, ne kadar yazılabilirse o kadar...
Yazı insana bir bitiş vermiyor, hikayenin devamına inandırıyor.
Arkadaşım dedi ki, "Yaa Ayça niye birşey demedin? Neden bu kadar naifsin ya!"
Dedim "Önce o eli bi indir!.."Demedim öyle tabi, der miyim...Deseydim bana naif demezdi zaten.
Kişisel tarihimin hatrı sayılır bir bölümü hatalar yapmakla, bir kısmı hata yaptığımı farketmekle, bir kısmı hatalarımın sonucuna katlanmakla, sonlara doğru bir kısmı ise bu hatalardan ders çıkarmakla geçti.
Yine aynı kişisel tarihimde yaklaşık 678 kez başka bir insan olmaya karar verdim. Bunun 678'i başarısızlikla sonuçlandı.
Eee karneler alındı mı? " Çocuğum aslında zeki, dikkatini vermiyor, verse zehir gibi aslında" konuşmaları yapıldı mı? Akşamına, "Yavrum bak senin için eşek gibi çalışıyoruz" dendi mi?
Ne haddime kınamak, benimki durum tespiti... Hayır bizim evdeki laptop da öyle...Bir çalışsa potansiyeli yüksek aslında.
Geçenlerde terapistim bana "Nihilist babanın nihilist kızı" dedi. Siz de böyle kendinize sövdürmek için üstüne para veriyor musunuz? Bakın bir deneyin, şahsen benim en rafine zevklerim arasındadır.
Terapistimin adı Gülseren Budayıcıoğlu olmadığından olsa gerek seanslarda annemi değil babamı gömmeyi tercih ediyoruz. Üstesinden gelemediğimiz her konuda b.ku annemize ya da babamıza atmanın şifalı etkisini evrene pozitif enerji olarak iade ediyoruz.
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman'a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.Hz Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır. Ve ona sorar;“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”Derviş kendini savunur;“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Bende bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki;“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin.Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”Kuş kendini savunur.“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.Kuş o anda;“Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.Kuş sebebini şöyle açıklar;“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar… Siz iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın… Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”
Tüm kanadı kırık kuşlara... Kırılan kalbimizdir. Elbet ve muhakkak kendini onarır. Çünkü onun içinde asla tükenmeyecek, bozulmayacak bir çekirdek yaşar. İşte O'nun sahibi Allah'tır. Sahibi olana kim ne yapabilir?
Ha deyince ölünmüyor da her halükarda yaşanıyor dostlarım. Kızımla terasımızda bir saksıya dikip sonra da salak gibi kurumaya terk ettiğimiz soğan, her sabah yarı kurumuş bir halde bize bakıyor.
Konuyu kızıma izah edip sulama sorumluluğunun kendisinde olduğunu hatırlatmaya çalışsam da aldığım cevap "Off yaa herşeyi de ben yapıyorum bu evde" sızlanmasından öteye gidemiyor.
Kendinize her gün, en az bir acı gerçeği kabul ettirin.
Misal ben...Sevdiklerimi nasıl seveceğimi hiçbir zaman bilemedim. Bence özellikle sevdiklerimi sevmek, yabancıları sevmekten daha zor.
Affetmeye çalışmayın, boşverin. Herkes herşeyi bilerek, isteyerek ve gözünüzün içine bakarak yaptı. Affetmeye çalışmak yoktur, artık etkilenmeyecek düzeyde dönüşmek vardır..." Yine yastığı dişleyerek uyandığım bir günün şafağında önüme düştü bu söz...
Öyle miydi, böyle miydi?, Aslında öyle mi oldu, böyle mi olmalıydı? Şunu mu demek istedi, Niyeti beni öldürmek miydi? Kaza kurşunu muydu yoksa attıği?
Geçenlerde kışlıkları kaldırırken yıllardır bir kere bile giyemediğim bir kazağı beşinci defa hurca tıkıp önümüzdeki kış giymek üzere kaldırıyor olduğumu farkettim.
Alırken çok beğenmiştim fakat giydikçe üstümde o kadar da iyi durmadığını anladım. Hiçbir şeyle uyduramadım. Ne giyebildim, ne atmaya kıyabildim.
Bugün yıllar sonra uykusunu alabilmiş ve aklı baliğ bir şekilde ilk anneler günümü kutluyorum. Senelerdir hep veren eldim, bu sene nihayet alan el oluyorum.
6 yıl önce annelikle tanıştım. Ayvayı yediğimi söyledi, "Bu daha başlangıç mücadeleye devam" diye slogan atarak uzaklaştı.
Türk örf ve adetlerine göre ortalama bir 3+1 evde, bir oda misafire, bir oda çocuğa, bir oda kumandalı babaya, kalan tek oda ise yatak yorgan ve çamaşıra zimmetlidir.
Normal akışa göre hayatımın tam olarak pembişli tontişli çocuk odası dizayn etme günlerindeyim.
Büyük başın derdi büyük olur Deli Pakizem, premmses olmak kolay mı?
Büyük gösteri gününün ertesi ve saatlerdir uyuyor. Aynı anda hem heyecandan kendini tokatlayıp hem de göğsünün ortasinda tuhaf bir hüznün çöreklenmesi.