Dağı tanıyan nasıl tanımaz uçurumu…
Hastaya ilaç terkibi yerine üfürükçü İmam öneren Eczacı gibi.
Öyle bir anlatıyor ki “Bir eline ayı, diğer eline de güneşi alıyor, öyle mübarek adam. Gökyüzünün 7 kat üstünde yer yüzünü seyrediyor, ne yaptıysak hepsini görüyor” diyebiliyor.
Anladınız, Cumhurbaşkanı adayı olarak gördüğü Ekrem İmamoğlu’nu CHP’li tabana böyle anlatıyor Eczacı Özgür Özel; CHP Genel Başkanı.
Yıllardır hasta ettikleri CHP seçmenini artık Ekrem İmamoğlu afyonu ile uyutmaya, oyalamaya çalışıyorlar.
Özgür Özel’in tek başına kabahati yok, o da emir kulu değil mi? Sonuçta bu işi başlatan, iç ettikleri kurultay skandalı ortaya çıkmasın diye şimdi trollerine linç ettirdikleri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ta kendisi.
Kemal bey kendi etti kendi buldu. Sert kavgalar etsek de milli olduklarından şüphe etmediğimiz ulusalcı ve Atatürkçü kadroları tek tek tasfiye edip bunları doldurdu partiye. Soyguncu liberalini, FETÖ’cüsünü, PKK’lısını eksik etmedi tabii. Baştan aşağı değiştirdiği partiyi Atatürkçü kimliğinden soyup soğana çevirdi.
Alın işte eldeki malzeme bu.
Özgür Özel’in bu politikasıyla attığı her adımla İmamoğlu'nu Marmara Cezaevi’nin duvarlarına biraz daha gömdüğü kesin.
Kimileri onun meydanlardaki hal ve tavırlarını dikkatlice izleyip algı, yargılama ve düşünce akışında bozukluk gibi teşhisler koysa da bence bilerek yapıyor bunu.
Şunu görmüyor olamaz.
Ekrem İmamoğlu’nun en yakın arkadaşları ve birlikte iş tuttuğu “İş” adamları bile itirafçılık kuyruğuna girdi. Hizmet politikasıyla toplumsal ve sağlam bir taban oluşturmaya vakit ayırmak yerine yerli-yabancı güç odaklarıyla ilişki kurmayı, onların kendisine yönelik ilgisini, sırtını sıvazlamalarını politikasının teyidi olarak gören cehaletiyle İmamoğlu büyük kaybetti.
AK Parti döneminde zengin olmuş büyük şirketlere, beşlilere onlulara para akıttı yanına çekebilmek için. Ama onların güç neredeyse oraya meyledeceklerini, para nereden gelecekse orada konumlanacaklarını unuttu. Kasaba müteahhitliğiyle büyük şirket yönetmek arasındaki fark onda tezahür etti. Belki hakkıyla İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni kazanabilecek bir zekâ kapasitesine ve çalışkanlığa sahip olabilseydi bu farkı görebilirdi. Ama o vakitten beri ahlaki normları umursamayarak adım attığı hayat serüveninde başarının yolunun buradan geçtiğine inandı ya da inandırıldı kendisine sirayet eden genetik kodlarının da katkısıyla.
Medyada, yargıda, akademide ve bürokraside hepinizin tahmin ettiği enstrümanları kullanarak güç devşirdi. Bunun için ayırdığı büyük bir fon vardı. Acımadı, bol bol akıttı. Tutuklanacağını asla aklına getirmedi. Bu nedenle de yanlış oyun kurdu. Hakkında açılacak soruşturmalardan “içerdeki adamları” vasıtasıyla haberdardı. Büyüklenmesinin altında yatan neden buydu. Bir televizyon konuşmasında “Benim hakkımda mahkûmiyet çıkarsa, o dava daha Yargıtay’a gitmeden hükümet düşer” diyebilecek kadar cahil cesaretinden maluldü.
Kısaca Tayyip Erdoğan gibi kurt bir siyasetçinin, İBB Başkanlığını demokratik olmayan gıllıgışlı yollardan kazanmasına rağmen kendisine müsamaha göstermesinden heveslenmiş olacak ki her geçen gün el yükseltti. Şimdi nehrin kenarında oturup gelip geçen cesetleri seyreden Kemal Kılıçdaroğlu’nun sinsi bakışları arasında, kendisinde vehmettiği güçle, henüz yüzme bilmeyi öğrenmemişken suya atladı.
Sonuçta kuşatıldığını göremedi. Farkına varsa da hiç umursamadı ve kaybetti.
Hilâl’in iki ucu, onunla birlikte, desteğini aldığı tüm Bizans kalıntılarının boğazına bir hançer gibi saplandı.
Yakında ona destek veren ve AK Parti içinde ikili oynayanların boğazını da gıdıklayacak Hilâl’in iki ucu.
Velhasıl sonbaharda Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmayı hayal ederken artık aynı sonbaharda “Acaba iddianame hazır olur mu?” diye rüyalar görmeye başladı.
Eczacı Özgür Özel ise meydan meydan verdiği full destek ile Marmara Cezaevi’ndeki 7 metrekarelik odasında onu sürekli narkoza tabi tutuyor. Artık elindeki malzeme iyice tükenen Özgür Özel meydanlardaki üç beş kişiyi amigo gibi “Diplomaasıız Erdoğan” diye bağırttırıyor. İzlemenizi öneririm. Çocukça, zavallıca. CHP Genel Başkanı sıfatlı bir kişinin içinde bulunduğu durumu görebilmek açısından dramatik.
Ne olacağını sandılar acaba?
Ülkeyi soyarak ülke ele geçirmek dünyanın neresinde görülmüş?
Öngörebilseydiler namuslu siyasetin yolunu açarak iktidar alternatifi olurlardı. Tabii emek, dürüstlük, çalışmak, onur gibi kavramlarla tanışmak gerek bunun için.
İmamoğlu güç zehirlenmesiyle küçük dağları ben yarattım havasına girdi.
Senin karşında DAĞ GİBİ BİR SİYASETÇİ var.
Bütün dünya önünde saygıyla eğiliyor. Bir tarih yazmış adeta.
O dağı aşıp aşağıya inmenin bir bedeli olmayacağını nasıl bilemezsin?
Necip Fazıl Kısakürek’in şu veciz sözüyle bitireyim:
“Dağı tanıyan, nasıl tanımaz uçurumu? Madem ki yükseliş var, iniş olmaz olur mu?”