Üniversite giriş sınavlarında TOPLU KOPYA çekilirdi! Mansur Yavaş ile ilgili soruların hatırlattıkları…

Türkiye’nin eğitim ile ilgili serüveninin en karanlık ve en kepaze yılları ne zamandı biliyor musunuz?

1970 ile 1980 arasındaki zaman dilimi.

Bunu çok sonra anladık.

O dönemlerde de üniversite sınavları yapılırdı. Bizler, namuslu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının evlatları olarak sınavlara girdik, bahtımıza çıkan soruları yanıtladık, kazandığımız okullara devam ettik. Ben mezun olurken adı Gazi Üniversitesi olan Kemal Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçeli’nin okulu; Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde öğrenim gördüm.

Hukuk ya da siyasal isterdim. Ne yapalım, kazanamadım.

Okulun ikinci sınıfındayken önce bir yerel gazetede çalışmaya başladım, ama o gazete batınca Ankara Tabip Odası’na sekreter olarak girdim. Tabip Odası o sırada Necatibey Caddesi’ndeydi. Çok doktor tanıdım orada. Çoğu iyi insandı, naiftiler. Tabii ben de dâhil hepimiz sosyalist ve komünisttik.

DİYARBAKIR’DAKİ SINAVDA “FIRSAT EŞİTLİĞİ” TOLERANSI!

Çalıştığım ilk yıl üniversite sınavları olmuştu. Doktorların pek çoğu sınavlarda mümeyyiz (Sınav kurulu üyesi-gözetmen) olarak bulunmak üzere Türkiye’nin çeşitli illerine gitmişlerdi. Sınav sonrası doktorlarla sohbet ediyorduk. O gün Diyarbakır’da gözetmen olan biri kadın, diğeri erkek olan iki doktorun söylediklerini hiç unutmam:

“Valla tüm mümeyyiz arkadaşlar karar verdik ve kimseye karışmadık, müdahalede bulunmadık. Eğitim hakkından eşit olarak yararlanamamış bölge insanının bu eşitsizliğin bedelini ödememesi gerekiyordu. Hem yardım ettik hem de kendi aralarında yardımlaşmalarına göz yumduk.”

Hukuk ya da siyasalı kazanma umuduyla üniversite sınavına girmiş ve kazanamamış, sonuçta okurken çalışmak zorunda kalan benim için bu “Eşitlik, eşitsizlik” gibi söylemler sosyalist olmama rağmen anlamını yitirdi bir an.

Bunun adı TOPLU KOPYA idi. Kafa patlatıp çalışıp didinen bizler istediğimiz okullara gidemezken onlar ülkenin en iyi okullarına ve fakültelerine kapağı atıyorlardı. Peki, “Fırsat eşitliği” bu muydu? Biz de yoksulduk, bizim babamız da memurdu, işçiydi.

SOLCULARIN YÖNTEMİNİ ÜLKÜCÜLER DE KEŞFEDİNCE TOPLU SINAV GÖÇÜ BAŞLADI

Sonra öğrendim ki bu iş sonraki yıllarda ilerledi, bazı illerde solcuların hâkim olduğu bölgelerde sınavlara girenler için de benzer uygulamalar yapıldı. Hem de ilginç bir yöntemle.

Ama durun bitmedi. Bu işin içinde sadece sol cephe yok. Onların kullandığı ilginç yöntemi keşfeden Ülkücüler de vardı.

Solcular bu konuda o kadar gemi azıya almıştı ki 1970-80 arasının o çatışmalı ve civcivli döneminde devlette hakimiyet kurmanın en önemli enstrümanı oraya yerleştirilecek militanlardı. Sol bunu yapıyordu ama Ülkücü kesim de geri kalmamalıydı.

İşte onlar da harekete geçtiler.

Yöntem şuydu:

Nasıl solcular güçlü oldukları illere göç edip orada sınavlara girerek iş bitirdilerse onlar da güçlü oldukları illerde aynını yaptılar. Erzurum, Adıyaman, Elâzığ bu illerden üçüydü. Geç kalmış olsalar da 1976-1977 döneminden itibaren işe koyuldular. Seçilmiş olanlar bu illere nakledildi ve bir şekilde aynı okul ve sınıflarda sınavlara girmeleri sağlandı. O sınavlara girecek mümeyyizler de belliydi.

Sonrası malum. Hepsi yüksek puanlarla, tıpkı solcular gibi istedikleri okullara girebildiler.

KİMSE İNKÂR ETMESİN O YILLARI İÇİNDE YAŞADIM

O 70’li yılların kaotik ortamında, kan, kurşun ve gözyaşları arasında sağlanan bir DEHŞET DENGESİ’nin sonucuydu bu işlem.

Biliyorum hem solcular hem de ülkücüler dayak atmak için sıraya girecekler bana.

Her iki kesim de inkâr edecek ama kusura bakmasınlar o yılları yaşamış, içinden geçmiş, gazetecilik yapmış ve siyasi nedenlerle iki kez askeri cezaevlerine girip çıkmış biri olarak bana bunu anlatmasınlar.

BU HATIRAYI AKLIMA GETİREN SALİH TUNA’NIN MANSUR YAVAŞ İLE İLGİLİ ÇARPICI YAZISI OLDU

Şimdi nereden geldi bu hatıralar aklıma onu da söyleyeyim.

Geçen ay, sevgili dostum Salih Tuna’nın Sabah gazetesindeki 22 Temmuz tarihli bir yazısını (*) okurken şu satırlar dikkatimi çekti birden. Aslında daha sonra bu haber de oldu. Yazısına üniversite sınavında oldukça yüksek puan almış ve üçüncü sıradan okula girmiş bir zengin çocuğu olan arkadaşının, okul hayatı boyunca vizelerde nasıl kendisinden kopya çekerek geçtiğini anlatarak başlamış ve şöyle devam etmişti Salih Tuna:

“Arkadaş gerçekten de çok enteresandı. O kadar ki koca mühendislik fakültesinde okuduğu halde bir bilinmeyenli sıradan bir denklemden X'i bile çekemiyordu. Bir gün ‘Sen buraya paraşütle mi girdin?’ diye sorunca, "Orasını karıştırma!.." demişti. Meraklısına not: Arkadaş bir şekilde fakülteyi bitirdi, mühendis oldu.
Şayet bu arkadaşımızı tanımasaydım, üniversiteye paraşütle girilebileceğine kimsecikler beni inandıramazdı.
Haliyle, Zihni Çakır adlı araştırmacı bir gazetecinin geçen gün sosyal medya hesabından Mansur Yavaş'ın eğitim hayatını teşrih masasına yatırıp, üniversiteye paraşütle girdiğini ima etmesine de şappadak burun kıvırırdım. Lâkin
Zihni Çakır'ın iddiaları da öyle yenilir yutulur değil.
CHP 
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın liseden her sınıfta çift dikiş atarak 6 yılda mezun olduğunu, 3 yıl boyunca üniversiteye giremediğini belirttikten sonra, Ankara'da ikamet ettiği halde üniversite sınavına (ailesinin uzaktan yakından alakası olmadığı) Elazığ'da girmesinin garabetinin altını çizip İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi gibi son derece prestijli bir fakülteyi kazanmasının nasıl mümkün olabildiğini sorguluyor. ‘Neden o kadar yol gidip Elâzığ'da sınava girdin? Elazığ'daki sorular Ankara'ya göre daha mı kolaydı?’ diye de dalgasını geçiyor.
Zihni Çakır
Mansur Yavaş'ın lise arkadaşına ulaşmış, ondan da iddialarını teyit eden bilgiler edinmiş.”

Bu satırları okuyunca Zihni Çakır’ın tweetlerine baktım, hakikaten çok enteresandı.

MANSUR YAVAŞ’IN MANTIKLI BİRYANITI MUTLAKA OLACAKTIR EMİNİM

İşte Zihni Çakır’ın bu paylaşımı ile Salih Tuna’nın yazısını okuyunca yaşadığım anılar aklıma geldi.

Şunu belirteyim. Mansur Yavaş ile anlattığım olaylar arasında bir rabıta kurulmasını ben de istemem, sadece bir anı bu sonuçta.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Zihni Çakır ile Salih Tuna’nın imalarına cevap vermedi. Onun adına konuşamam tabii ki ama belki de 6 yılı boş geçirdikten sonra bir aydınlanma yaşamış ve çok çalışmış olabilir. Elâzığ konusunu ben de izah edemiyorum, fakat Mansur bey izah edecektir düşüncesindeyim.

Şu bir gerçek.

Geçmiş öylesine kirli ve acımasızdı ki esasında şahit olduklarımızın “Fırsat eşitliği, hak, adalet” adına yapılıyor olması en trajik yanıydı.

EĞİTİM SİSTEMİMİZİN KARA DELİĞİ VE FELAKETİ; 4 AYLIK ÖĞRETMENLER

Bir başka hatıra daha var. Herkes biliyor zaten

O da dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in üniversite kapılarında bekleyen yüzbinlerce genci eritmek ve okullardaki “Öğretmen açığı” nı kapatmak için bulduğu yöntemdi.

Bu korkunç ve vahim yöntemle lise mezunları 4 aylık yaz kurslarına devam ettirilerek öğretmen yapılıyordu.

O sözde eğitimlerden geçen ve “öğretmen” olan on binlerce kişi bizden sonraki nesli ve onların çocuklarını yetiştirdi(!) 1986 yılında Antalya Er Eğitim Tugayı’nda 4 aylık kısa dönem askerlik yaptım. Yine yüksek okul mezunlarını eritmek için böyle bir yöntem bulmuşlardı. Orada “dört aylık okullardan mezun olan öğretmen” leri tanıma imkânı bulmuştum. İngilizce öğretmeni bırakın birkaç kelime İngilizceyi Türkçeyi bile bilmiyordu.Diğerlerini söylemiyorum bile. Vahimdi tek kelimeyle.

Ortaya çıkan insan malzemesine bakınca ne olduğunu görüyorsunuz. İBB ve CHP’li belediyelerdeki hırsızlıkları, yolsuzlukları ve sahtekârlıkları normal karşılayan bir kitle.

(*) https://www.sabah.com.tr/yazarlar/salih-tuna/2025/07/22/ankara-nire-elazig-nire