Kıtlık zamanları. Kaynana gelinleri fazla yemesin diye ekmeği sandığa koyup, aşıracak olan gelini ayak izlerinden yakalamak için de sandığın etrafına un serpiyormuş. Gelinlerden en uyanık olan Fadime iz bırakmamak için bir yöntem bulmuş. Geceyarısı ahırdaki eşeğe binip onun üzerinde sandığa giderek ekmek alıyormuş. Kaynana ertesi gün bakmış ekmeklerin yarısı yok. Sandığın başına gitmiş, bakmış bakmış ve Komiser Montalbano edasıyla sonucu şu sözlerle açıklamış:
"Ayak izleri eşeğin ama akıl Fadime’nin.!"
Eski arkadaşımdır Şükriye Tutkun.
Dün konuştuk epey. Fethiye’de bir köy evinde yazını geçiriyor. Kendisine hayli eski model ve hasarlı “yeni” bir araba almış. Hasarlı araçların daha ucuz olduğunu söylüyor. Köyün az ilerisinde Göcek var. Büyük büyük sanatçılar(!) yatlarında, teknelerinde ultra lüks villalarında yazlarını geçiriyorlar. Aralarında kimler yok ki. Kültür Yolu Festivali’nden eksik olmayıp şehir şehir konser verdirilenleri mi ararsınız, bir zamanlar Cumhurbaşkanı’nın her gittiği yerde dibinde biten, komiklik yaparak çöplenenleri mi, 2023 seçimleri öncesi “Devran dönecek” zannıyla u dönüşü yapanları mı, AK Partili belediyelerin konser verdirmekte yarıştığı sanatçımsıları mı, TRT dizilerinden eksik olmayan “drama queen” leri mi; ne ararsanız var.
Isparta Belediyesi’nin, noter satışıyla edinilmiş ve envantere kayıtlı aracın fotoğrafını göstererek “Aziz İhsan Aktaş’a ait bu araçla belediye başkanın fink atıyor, namusun, şerefin ve ahlakın varsa bunu izah et” diye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a galiz sözlerle saldıran CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Aziz İhsan Aktaş ile basılmasından söz ediyorum.
Basılmak kelimesi metafor tabii. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaptığı densizliğin dışında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a “Pabucumun kenarı, pabucumun atanmışı” gibi hafif ve hoppa bir üslupla ettiği sözlere uygun düştüğü için yazdım.
Türkiye’nin eğitim ile ilgili serüveninin en karanlık ve en kepaze yılları ne zamandı biliyor musunuz?
1970 ile 1980 arasındaki zaman dilimi.
Önceki akşam sosyal medyanın dikkat çeken paylaşımlarından biri de Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nın bir televizyon kanalındaki sözlerine aitti.
Program demografik sorunumuz olan nüfus artış hızının azalmasıyla ilgili meselenin konuşulmasıyla başladı sonra TÜRKİYELİLİK mevzusuna geldi.
Bir damla zeytinyağı; bereketin simgesi.
Geçen yıl Anadolu’nun kadim topraklarında binlerce yılın bereketi coştukça coştu ve zeytinde müthiş bir rekolte yakalandı. Oysa bugün, o bir damla zeytinyağı sofralara gelmeden önce depolarda kilitli, satılanlar market raflarında yüksek fiyatlarla endamını gösteriyor. Fiyatıysa piyasa oyunlarının gölgesinde. Şirketler ve marketler kârlarına kâr ekliyor, üretici ‘bekleyerek’ kazanıyor, tüketici ise her geçen gün biraz daha kaybediyor.
Bir FETÖ jargonu bu aslında.
“Münferitçi Hesaplar” örgüt içindeki “Değişik görüşler” anlamına geliyor. Ben FETÖ içindeki “Aykırı sesler” olarak tanımlıyorum onları. Ama örgütte bu tabir kullanılıyor. Çünkü Avustralya’daki muhalif bir grup kendilerine “Münferitçi” diye ad takmış.
Geçtiğimiz ay Sertaç Taşdelen adlı bir kişinin kurduğu teknoloji şirk eti üzerinden dolaşıma soktuğu “Faladdin” ve “Binnaz” isimli “fal bakan” mobil uygulamalarla kazandığı gelirleri yurtdışına aktardığı ortaya çıktı.
Kimbilir bunlardan kaç adet daha vardır Türkiye’de.
Önceki gün Eskişehir Seyitgazi’de kaybettiğimiz evlatlarımız; 10 şehidimiz suratımıza acı bir gerçeği daha çarptı…
İklim değişikliği, küresel ısınma ve susuzluk. Bu gerçekle birlikte yaşayıp tedbir almak zorunda olduğumuzu artık biliyor olmalıyız.
“Yok artık” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Şaşıracak bir şey yok. FETÖ, paranın olduğu her yere sinsi ve zehirli bir yılan gibi sızar.
Bu yazıyı biraz erken kaleme aldım ama baktım bir yerlerde konuşulmaya ve yazılmaya başlandı, haftalar öncesinden tarafıma gelen bazı bilgileri de paylaşmak elzem oldu.
Bugün Terörsüz Türkiye adını verdiğimiz, geçtiğimiz yılın 1 Ekim tarihinde MHP Lideri Devlet Bahçeli tarafından İmralı’ya yapılan o tarihi ve sarsıcı çağrıyla başlayan sürecin ardından bugün gelinen noktada “Evet yapabiliriz” dedik.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Anma Programı'nda;
"Halen FETÖ virüsünü bünyeden tamamen söküp atamadık. FETÖ'yle mücadelemiz hız geçmeden aynı kararlılıkla devam edecek. Devletine ihanet edenler, milletine kurşun sıkanlar, ruhunu bir dolara satan alçaklar bunun bedelini mutlaka ödeyecekler. Bunun için tedbiri ve teyakkuzu asla elden bırakmamamız gerektiğinin altını tekrar çiziyorum.”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in istediği gibi olmadı 15 Temmuz. Oysa o gece, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne peşine birkaç CHP’li arkadaşını da katarak gitmiş, Meclis Başkanı İsmail Kahraman tarafından da kahramanlar gibi karşılanmıştı. Kürsüde öyle bir konuşma yapmıştı ki izleyenler onu darbeye karşı direnişin sembolü sandı. Gerçi bugün soygunculara destek vermek için yaptığı mitinglerde Mısır Tahrir Meydanı ve darbe imâlarında bulunurken, kendisini dinleyen CHP’liler 15 Temmuz gecesi onu izleyemediler. Çünkü hepsi de ATM, market ve benzin kuyruklarındaydı. Bu tür zamanlardaki refleksleri çok iyidir biliriz. Anında kuyruk yaparlar.
Özgür Özel’in geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yönelik Mısır darbesi imâsını da çok iyi anladılar. İçten içe Kosmos’dan bunu dilediler.
İsmi bile gereksiz bir tuzluğun “Klimalı odalardan yangın mücadelesi verilmez” diye sıkılmadan suçladığı Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, sahada yapılan mücadeleyi yönetirken yaptığı açıklamada, başlıktaki sözü sesi titreyerek söylediğinde çok fena oldum.
Bir takım ünlüler, siyasetçi adı altındaki isimler hakikaten bu ülkeye düşmanlar.
Farkındasınız, son iki yazımdır onları anlatıyorum.
Ama bugün okuyacaklarınızı İLK KEZ DUYMUŞ OLACAKSINIZ ve çok şaşıracaksınız.