Dünyada olan bitenlerin hızına yetişemiyoruz.
Ama ülkemizde de çok önemli gelişmeler yaşanıyor.
Geçen hafta; 7-11 Mayıs tarihleri arasında kalabalık bir gazeteci ve iş adamı grubuyla Bosna Hersek’teydik.
Türkiye Basın Federasyonu ve Anadolu Yayıncılar Derneği Başkanı Sinan Burhan bana “Gelir misin abi, Tuzla Kantonu ile birlikte organize ediliyor. Turizm ve yatırım amaçlı” dediğinde çok mutlu oldum.
Bir televizyon moderatörü dostumun, program konuğu olan ünlü muhalif hukukçudan reklam arasında işittiği söz bu.
Arkadaşımın “Ortaya çıkan belge ve tanıklıklar doğrultusunda ne görüyorsunuz hocam, kaç yıl yatarı var sizce?” sorusuna verdiği cevap aynen böyle:
Karanlık operasyonlar hep aynı yöntemle gerçekleştiriliyor.
Kullanılan aparatlar da hep aynı model. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e saldıran Selçuk Tengioğlu adlı evlat katili belediyeye başvurup “Ekrem İmamoğlu’na cezaevinde suikast düzenleyecekler” demiş.
2002 yılında Türkiye ve dünyada ilk olarak Ankara’da bir uydu takip sistemi kuruldu 112 Acil Çağrı sistemi için. Ortada ne Google var ne de Google Haritalar diye bir link.
Birtakım adamlar oturdular, Ankara’daki binlerce kilometrelik şehir içi yolları GPS ile nokta nokta haritalandırdı.
Ara vermiştim bu konuya, yeniden bakalım.
Birkaç haftadır, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Saraçhane saçmalığını başlattığı tarihten itibaren, kendilerini mayın eşeği gibi ortalara salan oyuncu, şarkıcı, dizici vb. isimlerin çıkışlarını izliyoruz. Bununla birlikte Muhafazakâr camiada da yeniden “kültürel iktidar” tartışmaları başladı. Bu lafa da çok gülüyorum. Sesi olmayan, polifonik bir şarkıyı canlı performansta söylemeyi bırak, ne olduğunu bilmeyen kıytırık şarkıcılarla, yeteneksiz ve Batı sinemasında, televizyonlarında figüran rolü bile verilmeyecek dizi figürlerinin peş peşe yaptığı açıklamalarla gündemde kendilerine bir yer kapıyor olmaları onları “sanatçı” yapmıyor. Sadece kendi çıkarları ve yamandıkları muhalif kitlenin desteğini alacaklarını düşündükleri için bu açıklamaları yapıyorlar.
Ekrem İmamoğlu’nu tanıyorsunuz da “Castro Nuri kim?” diyeceksiniz.
O vakit 1960 yılının darbe öncesi gergin aylarına, 45 yıl öncesinin bugününe dönelim.
16 Haziran 2019.
İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinin yenilenmesi öncesinde Cumhur ittifakı adayı Binali Yıldırım ile CHP-İYİ Parti-HDP ortak adayı Ekrem İmamoğlu, bugün Halk tv’nin sunucusu olan İsmail Küçükkaya moderatörlüğünde bir ortak televizyon yayınında karşı karşıya geldiler. Küçükkaya yayından bir gece önce İmamoğlu ile gizlice otelde buluşup bu yayının tarafsızlığını ahlaki olmayan biçimde sakatlamasına rağmen Binali Yıldırım bu yayını kabul etti, üstünde durmadı her zamanki çelebiliğiyle.
Ak Parti camiasında ve CHP’nin muhalif çevrelerinde şöyle bir algı var:
“Özgür Özel’in gizli bir ajandası mevcut. Ekrem İmamoğlu’nun yargılanmasının ardından Mansur Yavaş’ı da devre dışı bıraktı ve kendisini Cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlıyor. Bir süre sonra İmamoğlu cezaevinde yargı süreciyle cebelleşirken, zaten partiye iyice hâkim olan Özel, bu hedefine kolaylıkla ulaşacak.”
Ekrem İmamoğlu ile birlikte 28 kişinin diplomalarının iptal edilmesini kastetmiyorum. İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu’nun diploma iptali açıklamasında, Girne Amerikan Üniversitesi işaret edilerek, 1986 yılına kadar geriye uzanacak şekilde araştırma yapılacağını belirttiği için en az 1000 kişinin diplomalarının daha iptal edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ancak bu meseleyi konuşurken aldığım bir bilgi ve istihbarat beni çok şaşırttı.
Geçen üç hafta boyunca Ekrem İmamoğlu’nun vesayeti altındaki CHP yönetimi ve onun Genel Başkanı Özgür Özel’in İBB merkezli Escobar düzeninin kepazelikleri ortaya saçılırken dikkatleri başka bir yöne çekmek üzere gençleri sokağa davet ettiğini, boykot ilan ettiğini, çeşitli firmalara yönelik boykot çağrıları yaparak milleti ikiye bölmeye çalıştığını ibretle izledik.
Amaç, dediğimiz gibi ortaya saçılan lağımın üstünü kapatmak.
Amerika’da iç savaş çıktı çıkacak.
Başkan Donald Trump tüm paradigmaları değiştirirken KÜRESEL ÇETE harekete geçti. Hem Amerika Birleşik Devletleri’nde hem de dünyada.
Aradan biraz zaman geçsin istedim bu yazı için.
İçimdeki kızgınlık bir yerine otursun, sönümlensin dedim.
Aslında her ikisi de Sezen Aksu’nun dilinden ve onun Türkçe sözleriyle ülkemizi kasıp kavurduğu Yunan şarkısından ilham alarak “Beni yak, kendini yak, ülkeyi yak” sloganıyla hareket ediyor.
Bu amaçla, güçlerini göstermek için boykot ilan ettiler. Dün, alışveriş merkezlerine, restoranlara, marketlere gitmeyerek hükümete bir “Ders” vermek istediler.
“ANAP’tan geldi ama hadi CHP’li kabul edelim Ekrem İmamoğlu’nu. Hadi Ali Nuhoğlu’na da CHP’li diyelim. Peki, gözaltına alınan ve tutuklananlara bakın, kaçı CHP’li? Bugün kıyameti koparan CHP’li kardeşlerim bunu düşündü mü? Kimi destekliyoruz diye hiç akıllarından geçirdi mi?”
Bu sözlerin sahibi, CHP’de çok üst düzeylerde görev yapmış eski bir milletvekili isim. Halen de partide etkili. Televizyon ekranlarında onu sık sık görürsünüz. Kendisiyle tanışırız ve pek çok programda tartışmışlığımız var.