Kendini hatırlatan deprem ve sıra dışı bir Hoca!

20 yıllık bir televizyon gazetecisi olarak şunu söyleyebilirim.

Büyük ve sarsıcı bir deprem olduğunda ekrana uzmanları çağırırız.

İstanbul Teknik…Kandilli…ODTÜ…

Hocaları, uzmanları yığarız ekrana.

İzleyicide yapışır televizyona.

Ama çok değil.

Tehlike geçtikten birkaç saat sonra…

Eğer yıkım ve can kaybı da yoksa…

Çıkar bakalım deprem uzmanını ekrana kimse izliyor mu?

İzlemez…

***

23 yıldır konuşulan büyük İstanbul depremi kaç kez konu edildi.

Dinleyici var mı?

I-ııh…

Herkes o tehlike anında hatırlar deprem gerçeğini.

Sonra hızla unutur gider…

***

İşte gene bir deprem sonrasında konuk etmiştim Prof. Dr. İlyas Yılmazeri.

Sonraki yıllarda da sık sık ağırladım çalıştığım televizyonlarda.

İlyas Hoca, bilindik uzmanlar farklı şeyler söylüyordu.

"Deprem öldürmez bina öldürür" tekerlemesini alt üst eden tezini o ateşli üslubuyla anlatıyordu.

“Bina da öldürmez… Zemin öldürür…”

***

Nasıl yani?

İlyas Yılmazer’e göre yerleşim birimlerinin nereye yapıldığı önemliydi.

Ovaya, göl kıyısına yani düz araziye yapılan yerler olası bir depremde ölümcül hasar alırdı.

Hatta bunu da isimlerden yola çıkarak formüle etmişti.

99 depreminde yerle bir olan kentlerin isimlerine bir bakın…

Yalova; adı yalı ovadan geliyordu. Yani ovaydı.

Gölcük; adı üzerinde…

Sakarya; büyük Sakarya nehrinin üzerine kurulmuş, binalar yerle bir olmuştu.

***

"Peki ya İstanbul’da" diye sormuştum Hocaya, "İstanbul’da yaşanan ölümler, yıkımlar?"

“Sevgili Gürkan Bey dostum, Kız Kulesi kaç yıllık?”

“Sanırım 2 bin 500 yıllıktır.”

“Bir tek tuğlası düştü mü yere?”

“Bildiğim kadarıyla hayır…”

“Onlarca büyük deprem geçirdi. En son 7.4 depremini yaşadı. Neden tek tuğlası denize düşmedi?”

“Sahi neden Hocam?"

“Çünkü kayalık zemin… İstanbul kayalık zemin üzerine kurulu bir şehirdir… Çarpık kentleşmeye, mühendislikten uzak yapılaşmaya karşın gene de deprem konusunda korkulduğu kadar risk barındırmıyor.”

“Yapmayın hocam… 99’daki ölümler?”

“Onlara dikkatli bakın… Hemen hepsi Avcılar, Büyükçekmece bölgesinde olan yıkımlardan kaynaklandı. Orası kayalık değil kaygan bir toprak zemin ve göl ağzı… Oranın riskli bölge olduğu tüm raporlarda yazılı. Ama yüzlerce döküntü binanın olduğu Beyoğlu’nda tek bir bina yıkıldı mı? Veya Beşiktaş’ta Kadıköy’de yıkım oldu mu?"

***

Sonra ekran başına geçip harita üzerinde anlatmaya başlamıştı.

Meksika depreminden önce bir şehrin imarını nasıl başka bir yere kaydırıp o şehri depremden koruduğunu…

Sonra bundan dolayı ödül adlığını ayrıntılarıyla anlattı.

Önemli olan şehrin nasıl bir bölgeye kurulduğuydu.

Düz mü kayalık mı?

Depremde yıkımı bu belirliyordu.

***

Prof. Dr. İlyas Yılmazer’in verdiği bir başka çarpıcı örnek Bolu’nun Konuralp beldesiydi.

Büyük Bolu depreminde Düzce yerle bir olurken, neredeyse tamamı ahşap eski evlerden oluşan Konuralp beldesinde cam bile kırılmamıştı.

Çünkü…

Adı üstünde Düzce, yani düz bir yer.

Konuralp ise adı üstünde yalçın bir dağlık bölgeyi çağrıştırıyor.

Onlarca depreme rağmen Konuralp halen dimdik ayakta.

***

İlyas Hocanın anlattıkları o günden beri aklıma yatar.

Ve nerede deprem sonrası bir yıkım olsa hemen o yerleşim yerinin adını düşünürüm.

Düz mü, ova mı, göl mü?

Yoksa dağlık, kayalık mı?