KKTC'de silahsız ve sessiz işgal

Bir önceki yazımda KKTC’de başta İsrailliler olmak üzere yabancıların doğrudan ya da hülle (avukatlar, gazeteciler ve Türk ortaklı yabancı şirketler tarafından alınma) yoluyla çok sayıda ve miktarlarda emlak aldığını anlatmıştım.

“Aman durum Türkiye’de farklı mı sanki” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, ama KKTC Türkiye ile kıyaslayınca son derece küçük (yaklaşık binde 4’ü) bir ülke ve arazi alımları son derece ürkütücü ve endişe verici hale gelmiştir.

İsrail, 2003 yılından bu yana KKTC’de satın aldığı 2 bine yakın şirket ile 25 bin dönüm civarında toprak satın almış durumda.

HÜLLE İLE MÜLK ALIMI

Bunların bir kısmının arkasında da Rumlar bulunduğunun, yani alınan mülkün gizli sahiplerinin Rumlar olduğunun da artık halk arasında dâhi bilindiğini yine söyleyelim.

Şimdi başta İsrailliler olmak üzere 2003’te başlayan bu doğrudan ya da dolaylı mülk edinme sürecini ana hatları ile şöyle anlatalım.  

2014 yılından bu yana çok sayıda yabancıya KKTC vatandaşlığı verilmek suretiyle mülk satışları, yabancıya mülk satışı tanımı dışına çıkarılmaktadır.

Ayrıca KKTC yasalarına göre yabancı şirketler ülkede ancak 500 metrekare toprak alabiliyor. Eğer yabancı ortaklı şirketlerin en az yüzde 51 hissesi KKTC vatandaşlarına ait ise bu şirketler 500 metrekare sınırlamasına tabi olmuyorlar. Bu şirketlerin kalan yüzde 49 hissesinin kime yahut kimlere ait olduğunun ise bir önemi bulunmuyor. Bu şekilde hülle yolu ile arazi ve bina alan firmaların en az yüzde 51’lik hissesinin sahibi her ne kadar KKTC vatandaşları gibi görünse de bu kişilerin paravan olarak kullanıldığı yani emanetçi oldukları belirtiliyor.

Yabancıların emlak alımlarında özellikle Dipkarpaz’a önem verdikleri de görülüyor. Hatta Şubat 2021 tarihinde Forbes dergisinde yayınlanan bir makalede, KKTC’nin Karpaz bölgesinin çok değerli olduğu ve buradan toprak satın almanın avantajlarına dikkat çekilmiştir.

KKTC YETKİLİLERİ DE EMLAK ALIMLARINDAN RAHATSIZ

Yabancılara emlak satışlarında askeri yasak bölgeler civarı, güvenlik bölgeleri neredeyse hiç dikkate alınmamaktadır. Mesela 25 Ekim 2021’de İsraillilerin Geçitkale Hava Üssü’ne beş kilometre yakınlıktaki bölgede yaklaşık bin dönümlük arazi satın aldığı iddia edilmiştir.

23 Kasım 2021 tarihinde KKTC Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) Lefkoşa Milletvekili şimdinin KKTC Meclis Başkanı Zorlu Töre, “İsraillilerin sadece Karpaz tarafında değil, Gaziveren tarafında ve Ercan Havaalanı çevresinde araziler satın aldıklarını” açıklamıştır.

5 Mart 2022 tarihinde Sayın Zorlu Töre’nin tespit ve uyarılarını doğrular şekilde İsrailli şirketlerin sağlık turizmi adı altında Gaziveren Köyü’nde 5 dönüm arazi daha satın aldıkları ortaya çıkmıştır.

14 Nisan 2022’de KKTC Milletvekili ve eski Dışişleri Bakanı Sayın Kudret Özersay duruma isyan ederek, “Yabancıların toprak ve mülk satın almaları konusunda düzenlemeler yapılması bir ihtiyaçtır” açıklamasında bulunmuştur.

İsrail ortaklı şirketlerin 24 Temmuz 2022 tarihinde Lefke-Gaziveren’de dev bir inşaat projesine başladığı, bölgede fotoğraf çekilmesinin dâhi ilgili şirketlerce yasaklandığı medyada yer almıştır. Yine İsrail ortaklı şirketlerin Güzelyurt bölgesindeki Aydınköy’de proje faaliyetlerine başladığı 28 Eylül 2022’de kamuoyuna yansımıştır.

AVUKATLAR ARACILIĞIYLA ARAZİ ALIMLARI

Tabii bu arazi ve konut alımları dediğim gibi sadece İsrailliler ile sınırlı değil. Son dönemde Rusya, Ukrayna, İskandinav ülkeleri, Almanya ve İngiltere vatandaşları ve şirketleri muazzam emlak alımları yapıyor. Yabancı şirketlerin özellikle avukatları (ve de bazı gazetecileri) ortak olarak kullandıkları, bu avukatların her ne kadar kâğıt üzerinde yüzde 51 hisse sahibi gibi gözükmelerine rağmen aslında yüzde 5 gibi paya sahip olarak bu hülle işinin organizatörleri oldukları da söylentiler arasında. 

Bu yabancı kişi ve şirketlerin arazi taleplerinin özellikle 20 dönümün üzerindeki arazilere yönelik olduğu, tapu dairelerinden bu şekildeki arazi sahiplerini tespit ederek cazip paralarla alım teklifinde bulundukları herkes tarafından bilinen bir gerçek haline gelmiş durumda.  

Bu arazilerin de tarıma en elverişli araziler olanlar arasından seçildikleri belirtilmektedir.

KKTC’Lİ EMLAKÇILAR: BÖYLE BİR İZDİHAMI İLK DEFA YAŞIYORUZ

KKTC’den bir KKTC vatandaşının bize gönderdiği bilgiler ve duruma isyanı şu şekildedir:

- MAGOSA ve İSKELE bölgesinde tek bir boş parsel bile kalmadı.

- Çoğu da emanetçi olarak KKTC vatandaşı avukat, gazeteci, şirketler vasıtasıyla yabancılara satıldı.

- Özellikle İsrail, Rusya ve İskandinav ülkelerinden akın akın insanlar ev ve arazi almaya geliyor.

- Her yabancının tek bir taşınmaz hakkı olmasına rağmen hülle ile (emanetçilik yolu ile) 10 ev alan yabancılar var.

- Bu yabancılar ve emanetçileri neye ve kime güveniyor?

- KKTC'de 40 yıldır emlak sektöründe çalışan insanlar hayatlarında böyle bir şey görmediklerini söylüyorlar.

4 Ocak 2023’de ulaşılan rakamlara göre, 2022 yılı içerisinde KKTC’de 2 bin 672 yabancıya taşınmaz mal alma izni verilmiştir. Tabii bu rakamlar içerisinde KKTC vatandaşlığına geçmiş yabancılar ve yüzde 51 hissesi KKTC vatandaşlarına aitmiş gibi görünen şirketler ve aldıkları taşınmazlar yoktur. Asıl soru da budur!

İşte bu duruma sessiz kalamayan ve bir düzenleme ihtiyacı olduğunu gören Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) İskele Milletvekili Yasemin Öztürk’ün Ekim 2022’de KKTC Meclisi’ne sunduğu “Yabancıların KKTC’de taşınmaz mal alımının sınırlandırılmasına yönelik yasa teklifinin” çıkar çevrelerinin baskısı sonucu geçtiğimiz ay geri çekildiği söylenmektedir.

KKTC’DE KKTC EGEMENLİĞİNİ KISITLAMA PROJESİ; AB’NİN NATURA 2000 PROGRAMI

Karpaz bölgesindeki gelişmelere ve NATURA-2000 denilen sözde AB Doğa ve Çevrenin Korunma Projesi, özde Yunan ve Rum’un egemenlik tesisi, Türklerin de egemenlik tesisini önleme aracı olan projesine dikkatinizi çekmek isterim.

Natura 2000, AB sınırları içinde doğal çevre koruma ağı oluşturmak için 1992 yılında geliştirilmiş bir programdır. Bu program kapsamında AB, üye ülkelere doğa ve çevrenin korunması için ilan edilen bölgelerde çeşitli kısıtlamalar (yerleşim, bina, tesis vesaire yapımı konusunda) getirmekte ve bir takım yapılması gereken işlemleri de (kuş yuvaları yapmak, hayvanların beslenmesini sağlamak vesaire) zorunlu kılmaktadır.

Yunanistan ise bu projeyi bahane ederek gayri meskûn EGAYDAAK’a kuşlar için kulübeler yaparak sahiplenmeye çalışmaktadır. Hatta Yunanistan Eski Cumhurbaşkanı Pavlopoulos da 2018 verdiği bir demeçte, “NATURA 2000 Ağı’na dâhil olan alanlar, Yunanistan ve AB sınırları içerisinde yer almaktadır” sözleriyle bu projeyi nasıl istismar ettiklerini itiraf etmiştir.

KKTC ise Mayıs 2008’de büyük fonlar geleceği hayali ile GKRY çatısı altında Natura 2000 programına dâhil olmuştur. Bu program millî park ve doğal habitatı korumaktan ziyade Karpaz bölgesinde KKTC egemenliğini ve KKTC vatandaşlarının yerleşimini, tesis kurmasını engelleyen bir siyasi araca dönüşmüştür.

KKTC'de silahsız ve sessiz işgal - Resim : 1 

Karpaz burnu bölgesi, KKTC Bakanlar kurulu tarafından AB mevzuatına göre de bu bölge potansiyel NATURA 2000 niteliklerini taşıdığı gerekçesiyle 18/2012 sayılı çevre yasası kapsamında Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB), “Ulusal Park” ve “Arkeolojik SİT Alanı” olarak kabul edilmiştir. Karpaz ÖÇKB, Yarımada’nın uç noktasında bulunan hem kuzey hem de güney sahillerini içine alan 9 bin 645 hektarlık toprak ve 9 bin 485 hektar deniz alanını kapsayan bir sahadır. Bölge toplamda 19 bin 130 hektarlık koruma alanından ve 72,2 kilometre sahil boyundan oluşmaktadır.

Yani KKTC devleti ve vatandaşları 420 kilometrelik KKTC kıyı şeridinin yüzde 17’sini (72,2 km) NATURA 2000 projesi nedeniyle kullanamamaktadır. NATURA 2000 bahanesi ile KKTC’nin yüzde 5,2’si “Özel Çevre Koruma Bölgesi” ilan edilerek, KKTC ve vatandaşlarının kullanımı dışı bırakılmıştır.

Bir doğa ve çevre koruma projesi adı altında KKTC egemenliği ciddi şekilde zedelenmiş ve zedelenmeye devam etmektedir.

29 Temmuz 2017’de Dipkarpaz’da bulunan Türk yatırımcılara ait bungalov evler ve turizm yatırımları mahkeme kararı ile sökülmek zorunda bırakılmış, Türk turizmcilerin Dipkarpaz bölgesinde yatırımları Natura 2000 programı kapsamında durdurulmuştur. Dipkarpaz bölgesine büyük yatırımlar yapan Türk turizmci ve iş adamları da çok büyük zarara uğratılmıştır.

Ancak AB bilgi merkezi üç adet beton binayı Shelonez Antik kenti üzerine yaptı. Yani KKTC toprağında AB yapabilir ancak bölge halkı ve KKTC yapamaz bir duruma gelinmiş vaziyette.

22 Kasım 2021’de GKRY merkezli “Kıbrıs Çevre Hareketi” Türkiye’nin Karpaz bölgesinde inşa edeceği askeri üssün adanın çevresi açısından da felaket olduğunu söyleyerek protestolarda bulunmuşlardır. Ama bugün Karpaz bölgesinde Rusların balık çiftlikleri, deniz ürünleri yetiştirme ve işleme tesisleri kurdukları, İsrail ortaklı şirketlerin de marina kurdukları ve işlettikleri de söylenmektedir.

Kısaca Dipkarpaz'da "çevrecilik" adı altında KKTC’nin Mavi Vatan egemenliği ve KKTC’nin toprak bütünlüğü tehdit edilmektedir.

Yunanistan uzun yıllardan bu yana Natura 2000 kılıfı ile Adalar Denizi’ndeki EGAYDAAK’larda egemenlik tesis etmeye uğraşırken bunun bir diğer versiyonunu da özellikle Dipkarpaz için GKRY devreye sokmuş durumdadır.

SADECE KKTC VEYA MAVİ VATAN DEĞİL, TÜRKİYE DE TEHDİT ALTINDA

2022 yılındaki rakamlara baktığımızda KKTC’de toplam 2 bin 672 yabancıya taşınmaz mal alma izni verilmiştir. Bu yabancıların satın alabilme potansiyellerini ve ticari güçlerini düşündüğümüzde KKTC’nin büyük bir tehdit altında hatta istila altında olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz

NELER YAPILMALI?

- KKTC’de faaliyet yürüten ve özellikle İsrail ile iltisaklı olduğu ortaya konan 2 bin firmanın ne iş yaptığının tüm detaylarıyla araştırılmasının,

- Yalnızca arazi almak için kurulan şirketler ya da ticaret kılıfı altında yürütülen arazi alımlarına karşı tedbir geliştirilmesinin,

- Karpaz bölgesinde KKTC egemenliğini kısıtlayan ve GKRY çatısında yürütülerek KKTC’nin bağımsız devlet ve iki devletli çözüm anlayışıyla çelişen NATURA 2000 projesinin sonlandırılmasının,

- “Çifte Vatandaşlık Oyunu” ve “KKTC Vatandaşı Çoğunluk Hisseli Şirket Oyunu” ile sınırsız mülk edinme, askeri ve ekonomik bölgelerin çevresinin sarılmasının engellenmesinin,

- Özellikle KKTC’deki avukat ve gazetecilerin yabancı ortaklı şirketlerde ortaklığının bulunup bulunmadığının araştırılmasının,

- Askeri bölgelerin etrafındaki arazilere mutlaka yabancılara satılamaz şerhi konulmasının,

- Askeri tesislerin etrafındaki bölgelerin askeri güvenlik bölgesi ilan edilerek, yerleşime izin verilmemesinin,

- Yabancılara arazi satışının tümüyle yasaklanmasının ve sadece bir apartman dairesi alma hakkı verilmesinin gerekli ve uygun olduğunu düşünüyorum.

Aksi takdirde yakın zamanda Türkler işçi, yabancılar patron olacaktır. Türk’ü kendi ülkesinde parya durumuna düşürmemek bir Türk Devleti olan KKTC’nin görevidir.

Allah Türk Milletini ve Türk Devletlerini korusun ve ebedi kılsın inşallah!