O gün gelecek mi?

Masa’nın oluşturulma sürecinde uluslararası telkin olmuş mudur? Bu ayrı bir soru olmakla birlikte o Masa'nın kamuoyunun bildiği şekliyle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından oluşturulduğudur.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Masa’nın oluşturulmasındaki moderasyonu bir gerçektir. Bununla birlikte CHP ve kendi aleyhine olma ihtimali olsa da fedakârlık yaptığı da bir gerçektir.  -Bu kendi adaylığı için taşları döşediği sonucuna varmamızı da sağlar ki o da ayrı bir gerçektir.-

Bunun en son örneğini de -uygulamada öyle olur mu bilemem ama- Davutoğlu ve Babacan’ın seçim kazanılırsa Masa’da herkesin eşit bir şekilde ülke yönetiminde söz hakkı olacağı çıkışını onaylamasında görebiliyoruz.

Masa’da şimdi Babacan kendisini de aday olarak öne sürse de Abdullah Gül ile görüştüğü ve Masa’ya onu da getireceği söyleniyor.

Abdullah Gül ismine SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu de destek verecek karşı çıkmayacaktır.

Ancak, unutulan bir husus var ki o da Abdullah Gül’ün ciddi sağlık problemlerinin olduğudur. Abdullah Gül, ‘’Benim sağlık problemlerim var. Benim yerime Ali Babacan’ı düşünün’’ der mi onu da kestirmek zor. Ancak, bu formülü dillendiren o çevrelere yakın isimler de var.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun uzun emekler oluşturduğu bu yapıda adaylık noktasında istediğini almasının önündeki en büyük engel siyasete girişinde önünü açtığı Meral Akşener’dir.

Akşener, Ekrem İmamoğlu’na destek vermekten hiç geri adım atmıyor. Şehirlere Ekrem İmamoğlu’nun da fotoğrafının olduğu afiş ve billboardlar yaptırması milletvekilliği ve belediye seçimleri öncesi gördüğümüz "aday adaylığı" kampanya çalışmalarını hatırlatmış ve demiştim ki ‘’Akşener, Ekrem İmamoğlu lehine seçim kampanyasını başlattı.’’

İMAMOĞLU'NUN ANADOLU GEZİLERİ

İmamoğlu’nun gezilerini de "aday adaylığı" kampanyası çerçevesinde değerlendirebiliriz. İmamoğlu bu gezilerle aynı zamanda Masa’ya da mesaj veriyor. Karadeniz gezisi gibi bu gezilerin de kendi lehine sonuçlanmama ihtimali de var. Ancak, aday olamazsa o gezilerde onu davet eden belediye başkanları önümüzdeki 2024 belediye seçimlerinde Kılıçdaroğlu genel başkan olarak kalırsa kendilerine CHP listesinde yer bulamayacaklardır.

İmamoğlu’nun aday adaylık için şarkısı da çok tartışılıyor. Tartışılmaya da devam edecektir. Aşağıdaki sözlere de bakacak olursak bunu net olarak görebiliriz.

"Zincirleri kırar aşarız
Hür doğduk ezelden, biz hür yaşarız
Size huzur sözü verdik canım Türkiyem
Birlikte tarih yazdık yine yazarız
İmamoğlu halkın yürekli sesi
Eğilmez başı, gençlere örnek
Çıktığı seferde hedef demokrasi
İnançlıyız mutlak o gün gelecek."

İmamoğlu’nun Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na karşı "yüreklice" karşı durduğu, ona rağmen başka parti genel başkanları ile iş çevirdiği bir gerçek.

Eğer hedef "demokrasi" ise Türk seçmeninin binde üç veya beş oy verdiği partilerin genel başkanlarının seçilmiş cumhurbaşkanı ile yönetimde ortak hakka sahip olacak olmaları anayasaya aykırı olmasını görmezden gelmiş olsak bile demokrasiye bir vesayet oluşturacağı da bir gerçektir.

Muhalefetin ya da 6’lı Masa’nın aday belirleme sürecinde Masa’ya İmamoğlu ismi gelmiş olsa da onun lehine bir karar çıkma ihtimali oldukça düşük.

Anlayacağınız eğer karar verici 6’lı Masa ise adaylıkta İmamoğlu için "O gün gelmeyecek." 

İSVEÇ VE THE ECONOMİST

İsveç’ten faşist ve saygısız siyasetçi Rasmus Paludan’ın İslam dinin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim yakma eylemini İsveç makamlarının "ifade özgürlüğü" olarak nitelemesi kabul edilebilir bir tutum değildir.

Bu bir nefret suçudur. Bu nefret suçuna karşı da Batı’nın kayıtsız kalması ikiyüzlülüğünün en somut örneğidir.

Bundan sonraki süreçte, seçimde farklı sonuç çıkmasını umarak verdiği sözlerden cayan İsveç’in NATO üyeliğine kesinlikle karşı durulmalıdır.

Üstelik, Türkiye başta olmak üzere İsveç mallarına tam boykot uygulanmalıdır. 

The Economist ise bildiğiniz gibi, 2007’de nasıl Erdoğan’a karşı bir kapak ve sayı ile çıkmışsa yine aynı yöntemle çıkıyor. Bunda şaşılacak bir husus yok.

Küreselcilerin en önemli yayın organlarından birisi olan The Economist kendi çevresine mesaj veriyor. İmamoğlu’nun dediği, "Son günlerde yurt dışı kaynaklı, Türkiye’ye ve iktidara yönelik aleyhte eleştirileri takip ediyorum. Her seçim öncesi, dozu yüksek bu çıkışlar toplumumuzu rahatsız ettiği gibi fayda sağladığı kişi ve kurumlar da bellidir” gibi değildir.

Erdoğan dün de Batı’nın hedefinde idi. Bugün de Emperyalist Batı’nın hedefinde.

NEDEN ERDOĞAN BATI'NIN HEDEFİNDE?

Erdoğan, gücünü ya da yetkisini Türk Milleti’nden aldığının farkında olduğu ve buna göre hareket ettiği için Batılı egemen güçlerin hedefindedir.

Erdoğan, geçmişte bir dönem özellikle 2009’a dek Batı ile iş birliği yaparak Türkiye ve dünyanın daha yaşanılır olacağına inanmıştı ya da inanmış gibi yapmıştı.

Sonraki süreçte gördü ki; Batı değişmez. Batı, sadece kendi menfaatleri doğrultusunda olaylara bakar.

Kendi menfaatleri için aksiyon ve pozisyon alır.

Batı’nın hümanizmi de nefrete karşı duruşu da hoşgörüsü de göz boyamadır.

Örnek arayanlar için işte iki örnek, İsveç ve The Economist.

Yetmez mi?

Biraz düşünün daha çok örnek görürsünüz…