Peki Irak ve Ukrayna’nın başına gelenler bizim başımıza gelseydi ne olurdu?

Son 10 gün içerisinde, Türkiye’de savunma ve uzayı ilgilendiren bir dizi gelişmeye tanık olduk.

Bunlar içerisinde;

- Türkiye Uzay Ajansının Ay’a gönderilecek uzay aracına dair ilk detayları,

- TUSAŞ’ın jet motorlu insansız savaş uçağını,

- Kızılelma insansız savaş uçağının ilk uçuşunu,

- TGR-230-İHA havadan karaya süpersonik füze atış testini,

- TEI-TF10000 Turbofan motorunu sayabiliriz.

Peki bunları nasıl anlamlandırmalıyız?

Söze şöyle başlayalım…

"Anadolu bir medeniyetler beşiği…"

"Anadolu bir medeniyetler zenginliği!"

Kulağa hoş gelen, çok güzel cümleler. Son derece doğru. Gelip geçen her medeniyet Anadolu’ya bir şeyler katmış, bir şeyler bırakmış. Ancak bu övünç, bir diğer tarafıyla çok acı bir gerçeğe karşılık geliyor; "Anadolu’nun bir medeniyetler zenginliği" olduğu kadar, ‘Bir medeniyetler çöplüğü olduğu gerçeğine!’

Bu bir gerçeklik. Sonuçta hiçbiri varlıklarını devam ettiremediler. Var olmak için gerekli olan gücü ve aklı üretemedikleri için, tarihin derinliklerinde kaybolup gittiler.

O pek çok ve güçlü medeniyet Anadolu’nun kültürüne, medeniyetine, sanatına, töresine, demografik yapısına, geleneklerine, yaşam tarzlarına, hatta dini/teolojik oluşumlarına olumlu ya da olumsuz sayısız katkı yapmış, ama şu an yoklar.

Peki bizler de onlar gibi yok olabilir miyiz?

Yanıtı yukarı da!

Elbette.

Sonuçta Allah’la pazarlık yapmadık.

"Var olmak için gerekli gücü ve aklı üretemezsek, biz de onlar gibi yok oluruz."

Bu bir sanrı mı?

Sadece yakın geçmişte yaşadıklarımıza bakarak, bunun çok ciddi bir gerçek olduğunu görebilirsiniz. Anadolu’da işgal ve istila edilmek, elimine ya da pasifize edilmek istenmedik mi?

İçinizde "yapılmadı", "denenmedi" diyebilen var mı?

Şu çeyrek yüzyıllık dönemde bile Türkiye her türlü fiziki ve fiziki olmayan saldırıya maruz kalmış bir ülke. Hâlâ da bu saldırılar, içten ve dıştan vekiller (terör örgütleri, devlet dışı aktörler, devletlerin desteklediği aktörler, vekil devletler, milli güç unsurlarının içine sızmış ya da yuvalanmış gayri millî yapılar) üzerinden devam ediyor.

Sadece vekiller değil, Birinci Dünya Savaşı ve o dönem vermek zorunda kaldığımız varlık mücadelesini, Anadolu'da kalma ve var olma savaşını da hiç unutmayın derim.

Sözü nereye getireceğim?

ABD’nin Irak’ı işgal ve istilası ya da Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ve istilası aklınıza getirin lütfen.

Savaşlara damgasına vuran neydi?

Havadan gelenlerdi!

Ve havadan gidenlerdi.

Savaş uçakları, hava savunma ve taarruz füze sistemleri stratejik inisiyatifi ele geçirmek için büyük bir görev üstlendi. Girişecekleri karasal etki, işgal ve istilaların geleceği için "Ruslar çok yapamasalar da’" ABD’liler binlerce Tomahawk-Curuise füzesi ile yüzlerce av, av-bombardıman ve stratejik bombardıman uçağı ile günlerce hedeflerini vurdular.

Peki Irak ve Ukrayna’nın başına gelenler bizim başımıza gelseydi ne olurdu?

Bırakın stratejik inisiyatifi ele geçirmeyi, kendimizi savunmak için (orta ve yüksek irtifada) hava savunma ve hava taarruz sistemlerimiz var mıydı?

Yoktu!

Yani birileri de bizi Irak ve Ukrayna gibi, konvansiyonel silahlarla işgal etmek istese, vatanımızı ve vatanımızı savunacak ordumuzu ve yapacağı hareketleri korumak için (orta ve yüksek irtifada) hava savunma sistemimiz var mıydı?

Yoktu!

Yine Ukrayna ve Irak’ın kendilerini savunabilecek, "kullanma zorlukları, becerisi, yeterlilik baskı ve mütekabiliyet ayrı konu" son derece etkili hava savunma sistemleri vardı.

İnanın bizim orta ve yüksek irtifadan gelen füzelere karşı yapabileceğimiz hiçbir şeyimiz yoktu. Alçak irtifa için ise kısa menzilli hava savunma sistemleri ve stratejik bazı tesisleri korumak adına Hawk gibi bazı eski nesil bataryalar.

Bir Patriot istiyorduk, 40 dereden 40 su getiriyorlardı. Vermiyorlardı. Zoraki gelenlerin ise hepsi problemdi, nazlıydı, sürekli sorun üretiyorlardı, olası bir durumda bizim için ne yapacakları meçhuldü.

Satın alalım dedik, onu da vermediler.

Sonra Çin’den almaya kalktık. Hiç unutmam, Antalya’da G-20 zirvesi vardı. Allem edip, kallem edip onu da engellediler.

Sonra Türkiye Ruslardan S-400 aldı, kızılca kıyameti koparttılar.

Sonra yaptırım üstüne yaptırım, engelleme üstüne engelleme, yalnızlaştırmalar, ötekileştirmeler, şeytanlaştırmalar, bağımlılıklarımız, zafiyet ve hassasiyetlerimizi silah olarak kullanmalar.

Anlıyorsunuz değil mi?