Tarih hâlâ 6 Şubat, saat 4.17

Hiç unutulacak bir acı değil.

Hani derler ya ‘’Allah unutturacak acı vermesin.’’ Bizim daha önceki acımız 17 Ağustos 1999’daki Marmara Depremi idi. Toplamda 17 bin 480 vatandaşımızın hayatını kaybettiği deprem ciddi manada bizi sarsmıştı.

Van, Elâzığ, İzmir depremi ölçek olarak Marmara Depremi ile mukayese edilemez. Ama, artık hiçbir deprem de Kahramanmaraş merkezli Elbistan ve Pazarcık depremi ile mukayese edilemeyecek.

Hayatını kaybedenler uzaktaki birileri için "bir sayı", "bir rakam", "bir istatistiki bilgi" olabilir. Onların hayatta kalan aileleri için öyle olması mümkün değil.

Sabah oğlunuzu kızınızı okula, kursa bırakmışsınızdır. Belki gitmemek için ayak diremiş, nazlanmışlardır. Ya da kahvaltıda, yemekte masaya gelmesinde de aynı süreç yaşanmıştır. Bunlar hep yaşanan şeyler. Bazıları için bunlar sadece bir anı olarak kaldı. Bir daha yaşanamayacak, hissedilemeyecek bir anı...

Hayatın olağan akışı içinde doğar, büyür, evlenir, kendi evlatlarımızı büyütürüz. Onların iyi yetişmesi için azami çabayı gösterme gayreti içerisinde oluruz.

Şimdi evlatlarımıza en iyi eğitimi vermek için gayret sarf ediyoruz. Elbette sarf edeceğiz. Ya anasız, babasız kalan evlatlar... Ya ciğer paresini kaybeden analar, babalar...

Ahmet Selim’ler, Zehra’lar, onlar nasıl bir hayat sürecek... Ya iki evladını, eşini, anasını, babasını defneden bir evladından haber alamayan Fehmi Durdu. Onun için hayat eskisi gibi olabilecek mi?

Biz daha kaç kez buna benzer hikâyeler yaşayacağız?

Asrın felaketi de olsa düzgün yapılan binalarda yıkım olmuyormuş demek ki.

Buna en güzel örnek TOKİ, Gençlik Spor’un yurtları, Millî Eğitim'in okulları; demek ki oluyormuş. Bunu da en iyi kamu yapıyormuş.

Demek ki ‘’yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey var’’mış.

Bir binanın yapılabilmesi için tam tamına 33 imza atılıyormuş. 33 imza, ‘’33 kurşun’’ gibi. Usulüne uygun atılmayan, denetleme yapılmayan işler bir kurşun gibi karşımızda duruyor. Kahramanmaraş Miraç Sitesinde -ki 90’ların başında yapıldığı söylenmişti- dolgu temele ruhsat veren kontrol mühendisi, fenni mesulü müteahhidi, bunlar başlarını yastığa koyabilmişler midir?

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nda konuştuğum bir denetçi, ‘’Bizim denetim yaptığımız eski girişli personelde sıkıntı olabiliyor. Rahat davranabiliyorlar. Bazen de usulsüz ya da istismar gibi durumlarla karşılaşabiliyoruz. Ancak, son dönem işe girmiş olanlar tek tek süreci kontrol edip bir sıkıntı olmaması için çalışıyorlar. Denetime yardımcı olup kendileri denetlenmek istiyorlar’’ diyor. Dolayısıyla genç mühendislerimiz daha çok umut vadediyor.

Eskilerin tabiriyle, ‘’Kontrol itimada, itimat da kontrole mâni değildir.’’ Kontrol etmek, ettirmek artık kaliteli iş yapmak için en önemli kriterlerden birisi. Gözden kaçan bir şey olursa başka bir göz onu görebilir. Yeter ki bu tür girişimleri iyi niyetle yapalım. Sürdürelim.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin acısını en iyi geçmişte deprem yaşayan şehirlerdekiler hissettiler. Kocaeli, Sakarya gibi iller adeta yardım yarışına girdiler. Kahramanmaraş’taki kriz masasında Kocaeli Seddar Yavuz vardı. Sakarya Valisi Çetin Oktay Kaldırım da aynı şekilde belediyeleri iş makinalarıyla oradaydılar. Sadece onlar mı, şirketleri de vardı.

Bu afetler çağına girdiğimiz devirde en önemli meselenin farkındalığı yüksek bireyler olduğunu artık biliyoruz.

Depremi yaşamış çocuklarımızın bu travmaları atlatmaları kolay olmayacak. Ancak, Covid-19 döneminde okulların kapalı olması da çocuklarımızdaki travmayı derinleştirdiğini düşünüyorum. Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, örgün eğitim yanlısı bir eğitimci. Bu süreçte de etkin bir şekilde çocuklarımızın örgün eğitime devam etmesi için çaba gösteriyor.

Deprem bölgelerinde de çadırkentlerde, konteyner kentlerde eğitim yapılıyor. Gönüllü 5 bin öğretmenimiz MEB AKUB ile arama kurtarma çalışmasında destek olurken, diğer taraftan daha önce de üretim ve inovasyonu önceleyen meslek liseleri mutfak üretiminden yemek üretimine dek birçok alanda sahada oldular.

Gençlerden umudunu kesenler varsa bundan bir an evvel vazgeçsin. Şimdiki gençlerimizin farkındalığı daha yüksek. İlk andan itibaren hiçbir şey yapmayan, bulunduğu okulda yardım toplanmasına yardım etti. Her dönem vurdumduymaz olan kesimler için bir şey söylemeye gerek yok. Bunlar her dönem vardı. Şimdi de varlar.

Sonuç olarak; geçmişte afetlerle ilgili çok acılar yaşadık. Dere yataklarına apartmanlar dikerek sellere davetiye çıkardık. Amik Ovası'nda olduğu gibi tarım arazilerine şehirler kurduk hem tarımsal üretimimiz azaldı hem de zemin sağlam olmadığı için binalar daha kolay yıkıldı.

Doğa ile savaşı kazanabilmemiz mümkün değil. Uyum sağlayacağız. Farkındalığımız yüksek olacak. Deprem yaşayan evinden barkından olanlarla dayanışma içerisinde olacağız. Yakınlarını kaybedenlerin yakını olacağız. Onlarla ‘kardeşlik’ hukuku tesis edeceğiz.

Her şeyden öte bu sürecin sürdürülebilir hale getirilmesi için çaba göstereceğiz. Deprem öncesi Adıyaman, Hatay’da yaşayanlar başlarına böylesi yıkıcı bir deprem geleceğini düşünmüyordu. Maalesef yıkıcı bir deprem oldu. Çok canlarımız gitti. Artık oturduğumuz binadan başlamak üzere testleri yaptırıp kentsel dönüşüme yardımcı olmalı, yeni binalar için de "depreme dayanıklılık" sürecini sorgulamalıyız. Yine en önemli meselelerden birisi de asla ama asla zemini uygun olamayan yerlere yüksek katlı binalar yapmamalıyız.

Ben hâlâ 6 Şubat 2022 sabahında yaşıyorum. Acım büyük, bu acımı azaltmak için de bir şeyler yapma gayreti içindeyim. Size de tavsiye ederim. İnsan olduğumu hissettiriyor.

İnsan, başkasının acısı için ağlayabilen, hissedebilendir.

Daha çok dayanışma içerisinde olup onlara en azından yalnız olmadıklarını hissettirelim.

Bunu yapabiliriz.