Akşener 57 kez "Türk", 21 kez "Allah" dedi

İYİ Parti lideri Meral Akşener’in 26 Ağustos’ta nasıl bir konuşma yapacağı büyük bir merak konusuydu.

CHP ile ittifaka kapıyı kapatacak mı? MHP’den gelen komşuluk davetine ne yanıt verecek? Seçim yenilgisini nasıl açıklayacak? Ve daha önemlisi İYİ Parti rotasını ne yöne kıracak? Bütün bunların cevabını verip vermeyeceğini merak ediyorduk.

Şunu baştan söylemekte beis yok; Akşener siyasi hayatının en kritik konuşmalarından birini yaptı. Dahası partisini yeni bir siyasi yörüngeye oturtacağının işaretlerini verdi.

Konuşmasının genelinde öne çıkan iki kelime vardı: Türk ve Allah.

Tam 57 kez Türk kelimesini kullandı.

13 kez Mustafa Kemal Atatürk dedi.

21 kez Allah vurgusu yaptı.

Konuşmasını tıpkı Erdoğan gibi dualarla kapattı.

Bu tercihin anlamı şu; Akşener “Seküler seçmenden oy alamayız” kaygısını, CHP ile yakınlaşmanın yarattığı mahalle baskısını bir kenara bırakarak yeni bir İYİ Parti tarif etti. Milliyetçi, Türkçü, Atatürkçü, muhafazakâr ve bağımsız bir İYİ Parti...

Ve böylece Türkiye’nin yüzde 65’ine denk gelen tüm sağ seçmeni hedefleyen bir yol haritası çizdi.

MİLLİYETÇİ TONDA BAŞLADI

Konuşmasına daha ilk cümlelerinden itibaren milliyetçi bir tonda başladı.

Sultan Alparslan, Malazgirt Zaferi, Fatih Sultan Mehmet, Büyük Taarruz, Mustafa Kemal Atatürk ve Türklük vurgusu yaptı.

Bu milliyetçi ton Akşener’in önceki konuşmalarından farklı olarak dindar bir nüans da içeriyordu.

EKONOMİYİ ELEŞTİRDİ AMA MEHMET ŞİMŞEK’İ PARANTEZE ALDI

Seçim muhasebesine geçmeden önce iktidarın ilk 90 gününü değerlendireceğini söyledi.

İktidarın ekonomi politikalarını eleştirdi fakat bunu ince bir denge gözeterek yaptı. Yeni ekonomi yönetimine kredi açtı, “Mehmet Şimşek’e saygım vardır" diyerek daha cesur davranması çağrısında bulundu.

Ekonominin ardından sığınmacılar sorununa geçti. Bu bahiste de konuyu yine milliyetçi bir tonda ele aldı.

“Sığınmacı sorunu millî güvenlik siyasetinin, birinci maddesidir. Türk Milleti’nin, millî kültürünü tahrip eden, gerçek ve yakın, beka meselesidir. Türk millî kimliğinin bozulmasına tahammülümüz yok” diyerek milliyetçi muhafazakâr seçmenin duygu dünyasına hitap eden bir çizgide ilerledi.

"Millî güvenlik siyaseti", "millî beka" gibi ifadelerle Cumhur İttifakı’nı adeta kendi jargonuyla vurdu.

CUMHUR İTTİFAKI’NA KOMŞU DEĞİL AMA DÜŞMAN DA DEĞİL

Akşener, Erdoğan’ı şahsen hedef almadı. Seçim döneminde yaptığı konuşmaların aksine CHP tarzına paralel keskin bir dil kullanmadı.

İktidarı eleştirirken Cumhur İttifakı’na oy veren seçmenin de mutsuz olduğu iki konuyu seçmesi tesadüf değildi.

MHP’den gelen komşuluk davetine doğrudan yanıt vermedi fakat metnin içeriği bundan böyle Cumhur İttifakı’na karşı düşmanca bir tavır içinde olmayacağının da işaretlerini taşıyordu.

ABD VE FETÖ ELEŞTİRİSİ

Akşener seçimden önce Batı yanlısı bir dış politika destekledikleri izlenimi veriyordu. Dünkü konuşmasında ise isim vermeden ABD’yi eleştirdi. Sığınmacılardan bahsederken “Okyanus ötesi güç odaklarının, bu basiretsizlik karşısında ellerini ovuşturduklarını bilmemek için de akılsız olmak lazımdır” dedi. Anayasa referandumu ve 15 Temmuz Darbe Girişimi üzerinden FETÖ karşıtı mesaj da verdi.

ABD ve FETÖ eleştirisi Akşener’in önceki konuşmalarından farklılığı bakımından dikkate değerdi.

ATATÜRK VE TÜRKLÜK VURGUSU GÜÇLÜYDÜ

İYİ Parti kurulduğundan beri seküler Atatürkçü bir milliyetçilik anlayışı benimsiyor. Akşener dünkü konuşmasında da güçlü bir Atatürk vurgusu yaptı. 13 kez Mustafa Kemal’i andı.

CHP ve sol çevreler İYİ Parti’nin Türkçü-milliyetçi çizgide ilerlemesini eleştiriyor, hatta kimi zaman İYİ Parti’yi faşist olmakla bile suçluyorlardı.

Akşener dün tüm bu eleştirilerin baskısına meydan okuyarak, tabiri caizse korkmadan, utanmadan Türkçülük vurgusu yaptı.

Tam 57 kez Türk kelimesini kullandı.

“Türk demekten korkanların karşısında durduk” diye haykırdı.

İMAMOĞLU VE MANSUR YAVAŞ ÖZRÜ

Akşener’in konuşmasının en öne çıkan kısmı milletten özür dilediği bölümdü.

“Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ı aday yapsaydık kazanacaktı, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkamadığım için özür dilerim” anlamına gelen bu bölüm haklılık içermekle birlikte sürpriz de değildi.

Kılıçdaroğlu’nu şahsi menfaat peşinde koşmakla suçladı.

Seçim yenilgisinin nedeninin Kılıçdaroğlu’nun adaylıkta ısrar etmesi olduğu gerçeğini hatırlattı.

İmamoğlu ve Yavaş’ı da yeterince cesur davranmadıkları için iğneledi, onlar adına da özür diledi.

MUHALEFET İTTİFAKININ SONU MU?

Peki Kılıçdaroğlu’na dönük bu net, ağır eleştirilerden sonra yerel seçimde muhalefet yeniden ittifak kurabilir mi?

Akşener bu hesaba da tümden karşı çıkarak siyasette bir üçüncü yol önerisinde bulundu.

“Gelin hep birlikte vatandaşımızın tercihlerini yansıtacağı bir rekabet ortamı oluşturalım. Gelin hep beraber ayrı ayrı seçimlere girelim. İş birliği elbette olabilir. Ama bütün siyasi partiler her birimiz tek tek girelim” çağrısı yaptı.

İttifak siyasetinin marjinal ve küçük partilere kilit aktör olma şansı verdiğini de hatırlattı.

Açıkçası Akşener’in ittifaklar olmadan iyi olan adayın kazanacağı, çok adaylı bir sistem önerisi Türkiye’yi iki kutupluluk kıskancından kurtarması bakımından kıymetli bir öneri.

İttifak siyaseti hem iktidarı hem de muhalefeti kendisi gibi olmayan partilerle birlikteliğe zorladı. Bu zoraki evlilikler iki kanatta da seçmeni mutsuz etti.

Zaten seçim biter bitmez Millet İttifakı partileri kavgaya tutuştu.

Cumhur İttifakı’nda da Yeniden Refah iktidara sert eleştirilerde bulunmaya başladı.

HÜDA-PAR’lı kimi milletvekillerinin evlilik ve özel hayata ilişkin açıklamaları AK Partilileri de çileden çıkaracak türdendi.

Özetle Akşener ittifak bloklaşmasının Türkiye siyasetine iyi gelmediği konusunda haklı.

Fakat onu bu çağrıyı yapmaya iten haklılıktan ziyade mecburiyet.

Zira Akşener artık HDP’nin içinde bulunduğu veya dışarıdan destek verdiği bir ittifak içinde olmak istemiyor.

Kılıçdaroğlu’nun genel başkanı olduğu bir CHP ile de bu konuşmadan sonra bir araya gelmesi mümkün değil.

Zaten siyasette kendisini CHP’den ayrıştırmak istiyor.

Fakat Cumhur İttifakı’na katılmak gibi bir niyeti de yok.

İYİ Parti seçime tek başına girerken diğer partiler ittifak yaparsa yerel seçimde belediye kazanması çok ama çok zor. Bunun için yani mecburen diğer partileri de seçime ittifaksız girmeye davet ediyor.

MİLLİYETÇİ, TÜRKÇÜ, MUHAFAZAKÂR SÖYLEM KARŞILIK BULUR MU?

Peki Akşener neden İYİ Parti’nin rotasını Milliyetçi, muhafazakâr ve sağ bir yelpazeye hitap edecek şekilde değiştiriyor?

Sebebi geçen seçimden çıkardığı dersler.

Bu seçimin yükselişe geçen ideolojisinin milliyetçilik olduğunu hep birlikte gördük.

Milliyetçi partilerin aldığı toplam oy yüzde 25 bandına yaklaştı.

Zaten İYİ Parti'nin merkezde mi yoksa milliyetçi bir çizgide mi ilerleyeceği uzun yıllardır tartışılıyordu.

Parti içinde CHP’ye yakın, seküler bir çizgi izlenmesi gerektiğini savunanlar olduğu gibi milliyetçi, muhafazakâr, sağ seçmene hitap etmek gerektiğini savunanlar da vardı.

Daha önce AK Parti’nin eski kampanya direktörü Faruk Acar’ın hazırladığı "Ömer’in Yolu" reklam kampanyasıyla bir muhafazakâr açılım denemesi olmuştu.

Fakat o kampanya seçmende karşılık bulmamış, aksine seküler seçmeni rahatsız ederek İYİ Parti oylarını azalttığı söylenmişti.

Akşener bu sefer aynı ideolojik "buluşmayı" daha ince bir dil kullanarak, tabiri caizse göze sokmadan deniyor.

Üstelik bu sefer seküler seçmen de CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’nun koltukta kalma inadına kızgın.

Erdoğan’ın bir kez daha seçim kazanması seküler elitlerin üstenci yaklaşımının haksızlığını ortaya koydu.

3. YOL DENEMESİ

Akşener kürsüden indikten sonra İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu ile konuştum. Akşener’in siyasette yeni bir üçüncü yol açtığını söyledi. “Kutup siyasetinin arasına sıkışmış topluma millet odaklı üçüncü bir çıkış yolu göstermek istedi. Biz zaten bir süredir makulu temsil ediyorduk. Meral Hanım bu konuşması ile Türk siyasetine yeni bir nefes getirdi. Geçmişle alakalı özeleştiri getirirken bu eleştiriyi herkesin yapması gerektiğini de hatırlattı” dedi.

Akşener’in üçüncü yol denemesi İYİ Parti’nin oylarını arttırmasına neden olur mu?

Bekleyip göreceğiz ama en azından altı partili, yedi başkan yardımcılı bir formülden daha akılcı olduğu muhakkak…