Erhan Afyoncu’nun sözleri ve çarpıtılmış gerçeklik… Hiçbir Kürt, Çerkes ya da Laz bu sözü söylemedi…

Önceki akşam sosyal medyanın dikkat çeken paylaşımlarından biri de Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nın bir televizyon kanalındaki sözlerine aitti.

Program demografik sorunumuz olan nüfus artış hızının azalmasıyla ilgili meselenin konuşulmasıyla başladı sonra TÜRKİYELİLİK mevzusuna geldi.

Erhan Afyoncu’yu dikkatle izlemeye başladım. Şöyle diyordu:

“Şimdi kalkıp pek çok kişi ‘Ben Kürdüm, Çerkesim, Arnavutum’ diyor ve bunun adı demokrasi oluyor ama biri ‘Ben Türküm’ deyince ‘Hayır bu ırkçılık, Türkiyeliyim diyeceksin’ diyorlar. Türkiyeli diye bir şey olmaz. Kalkıp bizim kendimizi nasıl ifade edeceğimize başkaları karar veremez. Biz kendimizi ifade ederiz. Biz Türk'üz. Bu ülkede kimliğimizi söyleriz. Bizim Türk'üz dememiz, başkasının kimliğini ifade etmemesi manasına da gelmez. Ama Türkiyeli diye bir şey olmaz. Bu uydurma bir şeydir.”

Erhan Afyoncu’yu dinlerken tartışılan ya da tartıştırılan bir konunun nasıl yörüngesinden çıkarılıp saptırıldığına canlı canlı tanık oldum. Prof. Dr. Afyoncu’nun, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra geçen 80 yıl boyunca ülkemizde yaşanan bir ACI GERÇEĞİ böylesine tersine çevirip, adeta demagoji yaparak ‘mağduriyet’ yaratmayı becermesi çok şaşırtıcıydı. Stüdyodaki gazeteci ve televizyoncuları da bu konuda onay makamı olarak başlarını salladıkları için ayrıca kutlarım.

ACI GERÇEĞİ hep anlattık ama şu HAKSIZ İTHAMLARA CEVAP vermek elzem öncelikle.

Türkiye’de hiçbir Kürt, Çerkes, Laz, Arnavut, Gürcü… Hangi etnisiteden olursa olsun hiç kimse “Ben Türküm” diyen bir TÜRK’e ya da farklı etnisiteden bir vatandaşa “Hayır, ‘Ben Türküm’ diyemezsin, ırkçılık yapma, ‘Türkiyeliyim’ diyeceksin” dayatmasında bulunmadı, kimsenin ağzından böyle bir laf çıkmadı, çıkamaz.

Bu tamamen uydurma ve haksızlık. Erhan Afyoncu, tam tersine on yıllarca “Ben Türküm” demeye zorlanan farklı etnik kimliklerinden dolayı zulme uğrayan milyonlarca insana büyük ayıp etti.

Ülkemizde 25 yıl öncesine kadar ‘Kürdüm, Çerkesim, Lazım’ demek yasaktı. Sayın Afyoncu için “Dünya bir gaz bulutuydu” diyerek en baştan mı anlatmak gerek acaba?

Ne oldu en basitinden?

Mustafa Kemal Atatürk’ün sanki Allah’ın emriymişcesine söylediği sözler, temcit pilavı gibi hepimize aynı talimatla dayatıldı:

“Türkiye’de vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür. Ne mutlu Türküm diyene”

Bu noktada kimse de cesaret edip “Hayır efendim ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ama Kürdüm, Çerkesim, Lazım, Gürcüyüm vb.” diyerek karşı çıkamadı.

Sıkardı biraz.

Diyebilenlerin başına neler geldiğini gördük.

Fikret Başkayaların, İsmail Beşikçilerin ve nicelerinin on yıllarca yıl sırf kitap yazdılar diye cezaevinde çürütüldüğünü yeni nesil bilmiyor olabilir ama o denli eski değil.

Dersimleri, kanla bastırılan isyanları, 150’likleri, Takrir-i Sükunları geçiyorum. Türkiye’de herkes ezberledi, Ahmet Kaya’nın 1998 yılında ödül kazandığı gecede “Kürtçe plak yapacağım” dediği için bugün hiç utanmadan arzı endam eden, “sanatçı” takımının çatal bıçaklı saldırısına uğradığını ve medyada linç edildiğini.

Türkiye’nin bu gelmiş geçmiş en büyük bestecilerinden ve şarkıcılarından biri olan Ahmet Kaya’ya bugün “Demokratlar Kralı” olarak boy gösteren Ertuğrul Özkök’ün maestroluğundaki Hürriyet’in birinci sayfalarından hakaretler edildi, iftiralar atıldı. Linç edilen Kaya yurtdışına gitmek zorunda kaldı ve gurbet acısıyla hayata veda etti.

Ben bir Çerkes olarak yıllarca kurduğumuz Çerkes sivil toplum kuruluşlarında başımıza neler geldiğini bizzat tecrübe ettim ki yaşadıklarım geçmiştekilerin yanında devede kulak kalır. Cumhuriyet gazetesinin arşivlerine girenler çok ilginç haberlere tanık olurlar.

İnsanlar sokaklarda Çerkesçe konuştukları için tutuklanıyordu. Ana dilleri olan Çerkesçe ile ilkokula başlayan çocuklar yıllarca öğretmenlerinden dayak yediler bu ülkede. Çerkes Ethem’in memleketi olan Gönen ve Manyas civarındaki Çerkes köylerinde yaşayanlar tehcir edildiler.

Yüzlercesinden bir iki ufak hatırlatma bunlar.

Kusura bakmasın ama Sayın Erhan Afyoncu’nun MSÜ Rektörü olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin izlediği politikayı çok daha iyi anlaması için 102 yıllık Cumhuriyet’in son 22 yılında neler olduğundan, demokrasi ve insan hakları konusunda kaydedilen ilerlemelerden yola çıkarak geçmişte yaşananları tahlil edebilmesi daha kolay olur.

2002 yılından itibaren öncelikle “Kürdüm, Çerkesim” demenin yasak olamayacağını öğrendik.

Kürtçe, Çerkesçe, Lazca, Gürcüce şarkılar da söylendi, konuşma yasakları, siyasi propaganda yasakları dahil her şey kaldırıldı. Hatta köy adları bile değişti. On yıllarca süren etnik baskı ve zulüm bitti. İnsanlar dernekler, televizyonlar kurdular, kendi dillerinde gazete yayınladılar, onu bırakın bizzat devletin kanalı, 24 saat Kürtçe yayın yapan TRT Kürdi kuruldu. Bu başlı başına bir DEVRİM’di başka bir şey değil. Üniversitelerde Kürt ve Çerkes dilleri-edebiyatı bölümleri kuruldu, 10 yıldır mezun veriyor. Kimse artık etnik aidiyetinden dolayı aşağılanmıyor, dışlanmıyor. İlköğretim kurumlarında on öğrenci bir araya geldiğinde istedikleri dilin eğitimini alabiliyorlar ve devlet onlar için öğretmen tahsis ediyor.

Şimdi bu noktaya gelinmişken, saçma sapan bir şekilde çıkarılan Türkiyelilik tartışmasından ters manyel bir söylemle, faturayı yıllardır etnik aidiyetleri nedeniyle bedeli ağır bir adisyon ödemek zorunda kalan Kürtlere Çerkeslere ve Lazlara çıkarmak hakikaten hiç hoş olmadı.

Afyoncu’nun sözlerinde doğru olan iki cümle vardı ki onun altına ben de imzamı atıyorum:

“Bizim Türk'üz dememiz, başkasının kimliğini ifade etmemesi manasına da gelmez. Ama Türkiyeli diye bir şey olmaz.”

Evet, ben de bu yüzden “Ben Çerkesim” diyorum Sayın Afyoncu. Ama kalkıp da saçma sapan, fonetik olarak oturmayan “Türkiyeliyim” kalıbını da kullanmam. Sonuçta Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Bana biri “Türk müsün?” diye sorarsa “Çerkesim ama TC vatandaşıyım” derim. Kimse de kimseye zaten etnik aidiyetini sormuyor dünyada. Bu ayıptır.

Amerikalıların birbirini tanımayan insanlar ve kurumlar için güzel bir prensibi var:

SORMA-SÖYLEME…

Maaş, etnik aidiyet, din, siyasi kimlik…

Hepsi için geçerli bu.

Bu tartışma lüzumsuz, geçelim…