Aramızda sandıklarımız

Galiba muhalif siyasetin yandaşlarını en çok rahatsız eden şey, geçmişte yan yana durdukları kişilerin, onları terk edip kendilerini kritize etmesi. Biliyorum, mahallede kalanlar için bu durum acıtıcı oluyor. Onları içeriden tanıyan, karakteristik özelliklerini, ideolojik geçmişlerini iyi bilen birinin eleştirileri, hedefi tam ortasından vurabiliyor.

Bu durum iktidar mahallesini terk edenler açısından aynı etkiyi yaratabiliyor kuşkusuz.

Girizgâhın bir sebebi var tahmin ettiğiniz gibi.

Halk TV’deki son vukuatından sonra sadece televizyonun internet sitesinde yazmaya başlayan Ayşenur Arslan’ın dünkü yazısı. Meslekte 50 yılı devirmesi üzerine bir hatıra demeti sunmuş okurlarına.

Hayatından kesitler, dağınık, bölük pörçük anılar.

Hepimiz yaparız, muhtemel ki epey boş vakti var ve geçmişe bir yolculuk yapmış olmalı fotoğraf albümlerinin arasında.

AK Parti’den önce medyanın ne kadar “özgür” olduğundan, kendilerinin verdikleri “mücadele”den filan bahsetmiş. Sonra bir gıdım TRT hatırası ve eskilere dair birkaç adet resim… Onlardan biri aşağıdaki fotoğraf.

Aramızda sandıklarımız - Resim : 1

Altına da şöyle yazmış:

“Kimbilir kaç ‘özgür basın’ eyleminden biri. Solumda kaybettiğimiz canım Niyazi Dalyancı… Sağımda, o sırada solcu ve aramızda sandığımız Fuat Uğur... Sonra Nebil Özgentürk ve Can Dündar…

Ayşenur bir şekilde yazılarında ya da televizyonda benden bahsettiğinde, evvelinde solcu olduğumu hatırlatıp “karşı mahalle”ye geçtiğimi söylemeyi itiyat haline getirdiğinden, önce üzerinde durmaya değmez bir durum diye düşündüm ama yaptığı tanımlama biraz deşelenmeye muhtaç gibi geldi bana.

“Sağımda, o sırada solcu ve aramızda sandığımız Fuat Uğur...”

O sırada solcu…

Aramızda sandığımız…

Solculuk faslını ve O FOTOĞRAFIN ASLINI anlatacağım ama asıl mühim soru şu:

KİMİN ARASINDA?

Mesele bu.

Bu sözler bana ilham verdi.

Solcuydum evet, ama onların arasında değildim.

Hatta Türkiye Komünist Partisi’nin yayın organını çıkaran TKP yanlısı bir komünisttim.

Ayşenur gibiler beni aralarında sanıyorlardı ama yukarıda da yazdım, gerçekten de onların arasında değildim.

Askeri vesayet ve darbe yanlısı, Cuntacı-Baasçı özellikleri ağır basan CHP’liler olmalarına rağmen Ayşenur gibilerin son tahlilde sosyalistlerle yan yana durabileceklerini düşünüyorduk o vakitler.

12 Eylül ve 12 Mart darbesini kendi taraftarı oldukları askeri hizipler değil, Amerikancı - NATO’cu askerler yapmıştı ve sosyalistlerle birlikte onların da analarını ağlatmıştı.

Kemalist, sosyalist soslu, Baasçı ve dindar düşmanı bu ekip Doğan Avcıoğlu’nun oluşturduğu YÖN geleneğiyle 9 Mart 1971 darbesini tezgâhlasa da başarılı olamamıştı. Yıllarca hep yeni bir 27 Mayıs özlemiyle yanıp tutuştular. İdam edecekleri o kadar adam birikmişti ki.

Sonunda 28 Şubat darbesini yapan askeri vesayetçilerle yetinmek zorunda kaldılar. Ama onlar da Amerikancı ve NATO’cuydu işin kötü yanı. Dindar düşmanı oldukları için “Buna da razıyız” havasına girdi Ayşenurlar… O dönem 28 Şubatçı faşistlerin tetikçisi olan medya mensupları az değildi. Hepiniz çok iyi tanıyorsunuz, bugün biri YouTuber oldu. O zamanlar Kürtlerle ilgili insan hakları savunucusu avukat kadınları tecavüz etmekle, başörtülü kadınları kollarından tutup karakola götürmekle tehdit ediyordu.

Gelelim YUKARIDAKİ FOTOĞRAFIN hikâyesine.

Ayşenur, “Kimbilir kaç özgür basın eyleminden biri” diye yazmış ya işte o mitinge.

Belli ki hatırlayamamış.

O fotoğraf 28 Şubat sürecinde ÖDP tarafından gerçekleştirilen büyük SULTANAHMET MİTİNGİNDEN bir kare.

28 Şubatçı askerler, iktidardaki Refah Partisi’ne alternatif olacağı düşüncesiyle ÖDP’yi pek seviyorlardı. Çünkü aynı meydanda daha önce DYP “Sağda birlik”, ardından da “imam hatiplerime dokunma” mitingi gerçekleştirilmişti büyük kalabalıklar tarafından. Dolayısıyla ÖDP mitingine katılması beklenen on binlerce kişinin Sultanahmet’i inletmesini bekliyordu 28 Şubatçılar ve medyası.

Benim oraya gitmemin sebebi ÖDP’nin darbe karşıtı bir demokrasi mitingi yapıyor olmasıydı.

ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, 28 Şubat medyası tarafından sansür edilen demecinde “Süngülerin gölgesinde demokrasi olamaz” dediği için oradaydım.

O dönem askeri vesayete ve derin devlete karşı başlatılan “Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık” eylemini de desteklemiştim. Ama bu eylemin hedefindeki derin devlet olgusu derhal halının altına süpürüldü ve kamuoyu bir avuç polis-mafya çetesine odaklandı. Tetikçi Aczmendilerin yardımıyla, Fadimeler vb. aparatların oyunculuğuyla da Ufuk Uras’ın da altını çizdiği gibi laik-anti laik çatışmasına dönüştürüldü eylem.

Ayşenurlar, Aliler, Tuncaylar, Fatihler, Ertuğrullar, Uğurlar, Eminler, Sedatlar ve birkaçı dışında tüm gazeteler, televizyonlar 28 Şubatçı darbecilerin medyatörleriydi…

Ayşenur ve diğerleri, askeri vesayetin, 28 Şubatçı generallerin icazetiyle gelmişlerdi o mitinge belli ki…

Tekrar etmek gerekirse ben hiçbir zaman onların arasında olmadım. Ayşenur’a FETÖ TETİKÇİSİ CAN DÜNDAR ile bir arada olup kaynaşmaya devam etmesi konusunda başarılar dilerim.

Her şey açık. Bugün bir arada oldukları rahmetli Ahmet Kaya’ya o 28 Şubat sürecinde çatal kaşık fırlatan faşistler.

Dolayısıyla ben o mahalleyi terk etmedim.

Zaten orada değildim çünkü.

Ama kendi mahallemi terk ettim.

Aslında onlar da beni istemedi. Birkaç kez yazdım ama tekrar edeyim.

Bu ayrılığın turnusol kâğıdı ise Türklerin isimlerini ve dinlerini değiştirip, karşı duranları toplama kamplarında cezalandıran Bulgaristan’daki sosyalist görünümlü faşist ve ırkçı Todor Jivkov rejiminin TKP tarafından savunulmasıydı. Çıkardığımız dergideki tartışmaların odağında bu olay vardı. Beni o vakitler burjuva basınının etkisinde kalmakla ve sosyalizm düşmanlarının yanında saf tutmakla suçlayan “yoldaşlarım” bugün ülkemizin en “demokrat” insanları geçiniyorlar ve Ayşenurların arkasında hizalanıyorlar.

Canan Kaftancıoğlu’nun deyimiyle inandıkları tanrıları muhabbetlerini artırsın.