Bana bu iftirayı atarken hiç yüzünüz kızarmadı mı Meral Hanım?

Ayıptır yahu.

Hadi bana bu iftirayı attınız, yılların siyasetçisi olarak kendinize nasıl layık gördünüz hastalıklı bir muhayyileden çıkmış olduğu alenen belli olan bu yakıştırmayı?

Siz siyasetçisiniz ve bu nedenle size yönelik eleştiriler mutlaka olacaktır. Ama sizin siyasi nitelikteki bir eleştiride kullanılan bir KELİME’nin, 50 tane anlamından en ilgisiz olanını öne çıkarmanız ve buradan yola koyularak karşınızdaki kişiye iftira atabilmeniz neyle açıklanabilir?

Ve bu iftira eşliğinde bir de suçu eleştirene yükleyip savcılığa şikâyette bulunmanız?

Sevgili okurlarımızın kafası karışmıştır, önce bir özet geçeyim meselenin anlaşılması için.

İFTİRANIN GEÇMİŞİ VE AKŞENER’İN AKIL TUTULMASI

Efendim, biliyorsunuz Sayın Akşener, Rusya-Ukrayna Savaşı başladığında bir akıl tutulması yaşadı ve Rusya’ya yaptırım uygulamamızı isteyecek kadar ileri gitti. Kendisine bunu söyleten merkezlerin kim olduğunu biliyoruz ve başını da ABD çekiyor. Bu yüzden de defalardır bundan önceki ABD Büyükelçisi David M. Satterfield ile bir ayda tam dört kez, baş başa görüşmüştü gizlice. Bu görüşmede neler konuşulduğu bir sır gibi saklandı. Neler konuşuldu? Türkiye üzerine pazarlık mı yapıldı, muhalefetin iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirme çabalarına yönelik taktikler mi ele alındı, yukarıda belirttiğim gibi Rusya-Ukrayna Savaşı üzerine Türkiye’nin tarafsızlık tutumunu paralize etmesi için Akşener’den bir istekte mi bulunuldu meçhul.

Bir ayda tam dört kez.

Tam bir muamma.

Bunu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıkladığından beri Meral Akşener ve İYİ Parti çevresinde herkes TISSSS!

Ama bu arada bir ANKET yapılarak halka Rusya-Ukrayna Savaşı ile ilgili olarak ne düşündüğü sorulduğunda İYİ Partililerin yüzde 71,5’inin bu savaştan ABD-NATO ve Ukrayna’yı sorumlu tuttuğu ortaya çıktı. 

Bu sonucu okuduğumda aşağıdaki tweeti atmıştım geçen yılın 30 Mart tarihinde.

AKŞENER’İN BENİ SUSTURMAK İÇİN BULDUĞU BAHANE

Tweetin tamamı şu:

“İYİ Parti tabanının yüzde 71,5'u Ukrayna-Rusya savaşının çıkmasından ABD-NATO ve Ukrayna'yı sorumlu tutuyor. Akşener bu mesajı iyi alamayıp Amerika ve İngiliz büyükelçilerle halvet olmaya devam etsin. Koray Aydın ile Yavuz Ağıralioğlu'nu tasfiye etmesi ona bumerang gibi dönecek.”

Meral Hanım bu metni okurken bir siyasetçi olduğunu unutmuş, işine geldiği gibi derhal kadın-anne-babaanne gibi yedekte tuttuğu kimliklerini öne çıkararak ve Türkiye’nin bir şeriat devleti olduğunu varsayarak HALVET KELİMESİNİN neredeyse 50 adet anlamının dışında, yalnızca dini/fıkıh literatüründe istisnai olarak kullanılan tarifini kendisine yakıştırmış. 

Tebrikler.

Ne güzel de düşünmüşsünüz! Bula bula beni susturmak için böyle bir çıkış yolu mu aklınıza geldi? Siyasi içerikli ve Türkiye’nin beka sorununa dikkat çeken bu paylaşımımın kaba bir cinselliğe indirgenmek istenmesi de tam anlamıyla bir skandal. 

İŞTE HALVET SÖZCÜĞÜNÜN GERÇEK ANLAMLARI

HALVET sözcüğünün Türk Dil Kurumu’ndaki anlamı çok nettir:

“Issız yerde yalnız kalma. Issız ve kapalı yer. Bir yerin boş olması, o yerde hiç kimsenin, hiçbir şeyin bulunmaması; yalnız kalma veya biriyle baş başa kalma.” 

En çok itibar edeceğiniz kaynak olduğunu bildiğim için bir de WİKİPEDİ’den alıntıladım:

-Tenha, tenhaya çekilme, yalnızlık ve yalnız kalmak.

-Halvet etmek, istenilen tenha ve her şeyden boş bir mahalde, zihne takılan ve takılacak olan şeylerden kurtularak feragat köşesini her şeye tercih etmektir.

-Büsbütün yalnız durmak, biri ile tenhaca konuşmak üzere yalnız kalıp kimseyi içeri almamaktır.

-Halvete çekilmek, tenha bir yerde yalnız başına oturmaktır.

-Halk arasında kırk günlük halvet eğitimine çile de denir. Tekkelerdeki halvethanelere çilehane de denilmiştir.

-Sofiyyede halvet, şeyhin emir ve tensibi ile müridin karanlık ve dar bir hücreye çekilip ibadet, riyazet, murakabe, zikir ve fikirle vakit geçirmesi.

-Tasavvufta Hak ile gizli konuşmak.

-Halvete girmek, ibadet, zikir, riyazet ve murakabe ile meşgul olmak üzere yalnız başına tenha bir odaya, tekkelerde halvethane denilen bir hücreye, kapanmak.

BİR SİYASETÇİNİN KADIN OLARAK PORTRESİ VE TERCİHLERİ

Bir insan, bir siyasetçi, HALVET sözcüğünün misal, ibadet, zikir, riyazet ve murakabe ile meşgul olmak ya da HAK İLE GİZLİ KONUŞMAK gibi anlamları yerine nasıl 
akıl dışı özel bir tanımı kendisine layık görür?

Çok ayıp ama aynı zamanda çok da acayip.

Problemli bir zihin yapısı.

Akşener siyaset yapmasın ve “erkek” siyasetçilerle de bir araya gelmesin o vakit.

Meral Akşener’in bu tanımı kendisine yakıştırması onun sorunu.

Ama bana “Sen bunu kastettin” diye iftira atamaz.

Sayın Meral Akşener’e buradan sesleniyorum.

Sizin geldiğiniz müktesebatı ben bilemem. Ama kendiminkini bilirim ve biz Çerkeslerde kadının yeri en üst seviyededir. Öğrenmek isterseniz bir Çerkes olan Sayın Eşinize sorun. Asimile olmuşsa da az çok fikri vardır bu konuda. Bizler kadın-erkek ilişkileri konusunda öyle farklı bir kültüre sahibiz ki bu sizin anlayamayacağınız kadar zengindir. Saygıya, yüceltmeye dayanır.

Ama kötü fikirliliğinizi bana yansıtmaya ve buradan yola çıkarak ucuz argümanlarla, insanların hassasiyetlerini gıdıklama amaçlı olarak iftira atmaya kalkışmayınız.

Bunu kimseye yutturamazsınız.

İFTİRA İÇERİKLİ BU ŞİKÂYETİN ARKASINDAKİ ASIL NEDENLER

Sizin beni neden susturup yıldırmak istediğinizin sebebi belli.

Asıl unutturmayı amaçladığınız şey eleştirimin odağındaki mesele.

Yani ABD büyükelçisi ile bir ayda dört kez buluşup, gizlice, baş başa ne konuştuğunuz.

Burada elçinin erkek sizin kadın olmanız kimsenin umurunda değil. İlgi alanımızda da değil.

Öğrenmek istiyoruz:

1-Ülkemizin bekasını ilgilendiren hangi konuları ele aldınız?

2-Herhangi bir vaatte bulundunuz mu?

Ama yok, izah edemezsiniz bunları.

Biz bu karanlık görüşmeleri sorgulamaya devam edeceğiz. FETÖ’cü askeri darbenin arkasındaki devletin elçisiyle bir ayda dört kez bir araya gelmenin izah edilecek bir yanı olmalı çünkü.

SİZİ TANIYORUM SİNYORA!

Bir diğer tespit de sizin FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜNDEN ne anladığınızla ilgili.

Böylesine lüzumsuz, saçma, ayıplı bir amaçla beni savcılığa şikâyet etmenizden nasıl bir dikta heveslisi olduğunuzu, asla insanların fikirlerini açıklamalarına tahammül edemediğinizi de buraya tekrar bir not olarak düşüyorum.

Çünkü sizin cemaziyülevvelinizi, demokrasi kavramına pamuk ipliğiyle bağlı siyasi yapınızı, yeri geldiğinde Beyaz Torosları devriyeye çıkarma potansiyeli taşıdığınızı, rahmetli Mehmet Ali Birand’ın programının reklam arasında ağzınızdan kaçırdığınız üzere siyasi darbeler yapmaya teşne olduğunuzu, başörtülü genç kızlarımıza 28 Şubat döneminde neler çektirdiğinizi biliyorum.

Bir Duçe ruhu taşıdığınızın farkındayım. Çok severek izlediğinizi söylediğiniz DARK dizisindeki gibi 1940’lı yıllara dönme özlemi içinde olduğunuzun da.

Ve bu yüzden elimden geldiğince o tonton halk insanı görüntünüzün arkasındaki karanlık tarafı ortaya çıkarmaya devam edeceğim.