Bugüne kadar kaçan kaçanaydı, artık giren girene!

FETÖ’cüler bu ülkeyi ele geçirip ABD’ye peşkeş çekmek için 15 Temmuz darbe girişiminde bulundular ama darbe onların kafasına milletin yumruğu olarak indi. Soluğu Yunanistan ile PKK yardımıyla Irak ve Suriye üzerinden yurt dışında alıp firar ettiler. Yıllardır Yunan sınırını ya da botla Ege denizini geçerken yakalanan FETÖ’cülerin haberlerini okuyoruz.

Ama son yıllarda bazı şeyler değişti demek ki. FETÖ’cülerin ya biti kanlandı ya da birileri onlara yürek yedirdi.

Dünkü iki haber, meseleyi ve aldığım istihbaratı daha da ciddi hale getirdi.

İLK HABER YURT DIŞINDAN GİRİŞLERLE İLGİLİ

Çünkü bugüne kadar yurt dışına kaçan FETÖ’cüler artık içeriye girmeye başlamışlardı.

İlk haber yasa dışı yollarla Yunanistan’dan ülkemize girmeye çalışan dört şahsın FETÖ’cü olduğunun tespit edilmesiydi.

FETÖ’cülerin daha önce de Türkiye’ye kaçak yollardan giriş yaptığı yolunda yazılarım olmuştu. Seçimleri manipüle edebilmek için gelen görevlilerdi bunlar. İçeridekilerle irtibat kurarak manipülatif ve seçim sonuçlarını etkileyecek çalışmalar yürütmeyi planlıyorlardı.

Sebep benzer olabilir.

SEÇİMLERİN BİR AYAĞI DA YARGI

Size iki hatırlatmada bulunacağım.

1- 2019 yerel seçimlerinde malum İstanbul’u 30 bin küsur oyla Ekrem İmamoğlu kazanmış göründü. Oysa ortada şüpheli bir durum vardı. AK Parti itiraz etti ve tüm İstanbul oylarının yeniden sayılması talebinde bulundu. Ekrem İmamoğlu o gün basın toplantısı yaparak oyların tamamının günlerce sayılamayacağını ve bunun imkânsızlığını şıpır şıpır terleyerek anlatmaya çalışıyordu. Korktuğu her halinden belliydi. Ama imdadına bugün düşman ilan ettiği Canan Kaftancıoğlu yetişmiş, verdiği karardan sonra hemen emekliliğini isteyen bir hâkimden gece yarısı Çağlayan Adliyesi’ni açtırarak sadece birkaç ilçedeki oyların sayılması yolunda karar çıkarttırmıştı. O birkaç ilçede yapılan yeniden sayımda bile oy farkı 11 bine düşmüştü.

İstanbul’un tamamı sayılsaydı hesap edin çıkacak sonucu.

Ekrem İmamoğlu’nun kazanması tamamen seçim hırsızlığı sonucuydu.

2- Diğer örnek 15 Temmuz darbe girişimi öncesinden.

Eğer Meral Akşener ve ekibi MHP’yi teslim alabilseydi, darbe girişiminin kitlesel tabanı hazır olacaktı. Çünkü MHP’nin ülkücü tabanının, sayısal gücünün ötesinde bir nitelik ve etki gücüne sahip olduğunu en iyi FETÖ’cüler biliyordu. MHP’yi usulsüz kurultaya götürmek için, birçoğu daha sonra FETÖ’cü olduğu anlaşılan yargı mensupları vasıtasıyla kararlar aldırdılar ama bomba ellerinde patladı.

Hâkim, savcı ya da yargı mensuplarının gücünü, FETÖ’nün tıpkı ordu gibi ikinci sızma alanı olarak neden yargıyı tercih ettiğini yaşayarak bir kez daha idrak ettik.

YALNIZCA FİRARİLER DEĞİL, YARGIDA DA “GİRİŞLER” HIZLANDI

Yargının rolüne dair anlattıklarımın bir sebebi var. O da dün yayınlanan ikinci haberle ilgili.

Sabah gazetesinden İlker Turak’ın haberi.

Malum, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından örgütün yargı yapılanmasına yönelik karar alındı Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından ağır darbe vurulmuş, 4 bin civarında yargı mensubu örgütle irtibat ve iltisakı nedeniyle başlatılan idari soruşturmalar kapsamında meslekten ihraç edilmişti. FETÖ’cüler için yargı vazgeçilemeyecek bir alan olduğundan hiç beklemeden kararı Danıştay’a taşıdılar. Bu başvurulardan 3 bin 500’ü hakkında Danıştay RET kararı verdi. Ancak bunlardan 450’si hakkında Danıştay 5. Dairesi mesleğe dönmeleri ve artı tazminat ödenmesine hükmetti.

Karar haliyle şaşkınlık yarattı. HSK İdari Yargılama Usulü Kanunu gereği bu isimleri 30 gün içinde yeniden göreve başlatmak zorundaydı ve başlattı. Ancak HSK bu karara itiraz ederek, gerekçe ve delilleriyle birlikte davayı temyize götürdü.

Habere göre Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nda bu itiraz gündeme dahi alınmadı.

Ancak benim aldığım bilgilere göre, Danıştay bu itirazları gündeme aldı ve tam sayıyı bilmemekle birlikte bunlardan 25 civarında olanı yeniden onayladı. Diğerleri hakkında da ilgili kurumlara söz konusu isimlerin yeniden araştırılması için müzekkere yazdı. Ancak müzekkerelerin yazılması, cevap gelmesi uzun sürmekte ve beklemenin sebebi bu.

Danıştay'ın göreve iade kararı verdiği isimler arasında FETÖ ile irtibat ve iltisakı, geçmişe dönük arama ve sinyal HTS kayıtları, tanık beyanları, ByLock yazışma içerikleri, emniyet analiz raporları ile tespit edilen birçok ismin yer aldığı bildiriliyor.

İsimlerden bazılarının FETÖ mahrem imamlarıyla defalarca görüşmesi, FETÖ örgütlerine yaptığı bağışlar tespitli. Bazılarının yine örgüt tepe yöneticileri ile görüşmesi de kayıtlıydı. Dahası, bir takım yargıçlar hakkında tutuklanan FETÖ mensuplarını itirazen serbest bıraktığına dair suçlamalar var.

Kısaca FETÖ yargıya yeniden sızmak için hukuk sistemimizin tüm hukuk normlarına uyarak işlemesini istismar ederek elinden geleni ardına koymuyor.

“BİR FETÖ GİTTİ BİN FETÖ GELDİ” 

FETÖ’nün girişleri hep böyle “yasal prosedürler” izlenerek olmuyor.

Bir de renklenmeler var.

Malum bürokraside konumlanan FETÖ dışı tarikat ve cemaatler bunun için en ideal zemin.

Onlar da bu tarikat ve cemaatlerin arasına sızarak renkleniyorlar.

Yani bir başka GİRİŞ KAPISI da böyle renklenmelerle oluyor.

Sonra bir FETÖ gidiyor ama yerine bin FETÖ geliyor.

Devletin altını hep birlikte oymak için daha ne yapılabilir?

Kısaca yargıyı bu tehlikeli terör örgütünden korumak için durum 15 Temmuz öncesinden daha farklı değil inanın.

Ne diyoruz biz?

Devlette bir FETÖ’cü bile çoktur.