Deprem söylentileri, gerçekleri ve fırsatları kollayan çakallar

Depremin oluş şekli konusunda değişik boyutlarda komplo teorilerine varan birçok söylenti ortalıkta dolaşıyor.

Bazı söylentiler ise halkımızı korku ve endişeye sürüklüyor.

Bu söylentilerden biri de bu depremin doğal sebeplerle oluşmadığı, yani bir çeşitli silah sistemiyle tetiklendiği iddiasıdır.

Öncelikle belirteyim ki ben halen uluslararası ilişkiler akademisyeni olmama rağmen, esasen aynı zamanda ABD’de eğitim almış fizik ve elektronik yüksek mühendisiyim.

Dolayısıyla az çok bu konularda da literatür taraması yapar, literatürü de takip ederim.

Böyle bir depremi oluşturacak teknolojinin ve silahın somut varlığına ve kullanıldığına dair (dikkatinizi çekerim özellikle varlığına ve kullanıldığına dair diyorum, olabilirliğine dair demiyorum) herhangi bir bilimsel makaleye, kullanımı sonrası etkilerinin değerlendirildiği bilimsel bir sonuç raporuna da bugüne kadar rastlamadım.

Konuyu Türkiye’de elektromanyetik darbe (İngilizcesi; EMP- Electromagnetic Pulse) projeleri kapsamında elektromanyetik topun yanı sıra “Yüksek Güçlü Elektromanyentik (İngilizcesi; HPEM- High Power Ekectromagnetics)” ile “Manyetik Akı Sıkıştırma Jeneratörleri ve Elektromanyetik Bombalar (İngilizcesi; FCG-Flux Compression Generator- e bomb)” konusunda çalışan ve hatta bunları ülkemizde geliştiren çok değerli bilim insanı Prof. Dr. Mirzahan HIZAL ile de konuştum.

Neticede, bu konulardaki mevcut bilgi birikimiyle denilebilir ki:

-   Elektromanyetik enerji kullanıldığı (başka bir enerjinin kullanımı da mümkün değildir) bir silah sistemiyle trilyonlarca tonluk yüzlerce kilometrelik kaya kütlelerini tetiklemek hâlihazırda mümkün değildir.

Yüzlerce atom bombası bile bunu yapamaz

- Yapılabildiğini varsaysak kayaların ağırlığı ve ataleti yüzünden darbe yüzeye vurur ve tüm ülke harabeye döner.

Dolayısıyla elimizdeki bilgi ve mevcut teknoloji ile böyle bir depremin insanoğlu vasıtasıyla tetiklenmesi mümkün görünmemektedir.

DEPREM ÖNGÖRÜLERİ BİLİMSEL ÇALIŞMALARIN SONUCUDUR

Ama deprem öngörüsü ve olabileceği zamanı yıl bazında tahmin etmek bir bilim. Yani deprem zaten öngörülebilir bir durum. Yer bilimcilerin bilimsel çalışması sonucu depremlerin olma zamanları ve şiddetleri yıl toleranslarıyla tahmin edilebiliyor.

İşte dünyadaki en büyük veri bankalarına, en gelişmiş sistem ve cihazlara ve hatta bu konular için özel uydu imkânlarına sahip Amerikan yer bilimcilerinin de bizim yer bilimciler gibi bir bölgede tahmin etmiş olması son derece doğaldır.

DEPREM ÖNGÖRÜLERİNE GÖRE TATBİKAT SENARYOLARI YAZMAK DA NORMALDİR

ABD Silahlı Kuvvetleri’nin de bu öngörüye göre millî menfaat ve hedefleri çerçevesinde bir bölgeye yönelik deprem ve sonrası olayları içeren böyle bir senaryo oluşturması, tatbikat planlanması ve tatbikatı icra etmesi de kendince normaldir.

Ki öyle de yapmıştır.  ABD tarafından "Bin Yılın Meydan Okuması" (Millennium Challenge-2002) ismiyle bu şekildeki bir senaryo ile 2002 yılında Nevada çölünde 22 gün süren bir tatbikat oynanmıştır.

Senaryo kısaca, deprem öncesi bölgede yaşanan jeopolitik sorunları, hedef ülkede depremin meydana gelişi ve sonrasındaki yaşanan karışıklıkları ve ABD’nin müdahalesine ortam hazırlayan olayları içermektedir.

Associated Press (AP) ise tatbikat senaryosunda hedef ülkenin Türkiye olduğu iddiasını haberleştirilmişti.

Ben bu tatbikatta hedef ülke olarak belirtilen “Kırmızı Ülkenin” Türkiye olduğunu illa iddia etmiyorum ama aklımızın bir köşesinde böyle senaryolar yazıldığı ve oynandığı bilgisi bulunsun diyorum.

Zira Türkiye’nin bir depremler ülkesi olduğu jeolojik bir gerçektir.

HAARP gibi sadece tevatürden ibaret iddialar ile senaryosu belli, oynanmış “Millenium Challenge 2002” tatbikatını karıştırmamak gerekir.

Bu tatbikatın görmezden gelinmesini sağlamaya çalışmak Türk milletinin güvenliğini tehlikeye atmaktır.

Bunları karıştırarak bu tatbikatı dikkate alarak önlemler alınması gerektiğini söylemek yerine saçmalayanların Türk milletinin güvenliğine ilişkin analiz yapmaktan ve önerilerde bulunmaktan uzak durmaları gerekir.

UYANIK OLALIM, ÇÜNKÜ ÇAKALLAR PUSLU HAVAYI SEVER…

Uyanık olalım diyorum. Neden mi? Deprem sonrası bazılarının söylediklerini size hatırlatmak isterim.

Türk düşmanı, FETÖ hamisi, PKK sever, CIA resmi ajanı Michael Rubin de 11 Şubat 2023’te yayımladığı köşe yazısında, “ABD'li diplomatlar hâlâ gitmemişlerse hemen deprem bölgesine gitmeli ve ihtiyaçları bağımsız olarak belirlemeli. Türk Hükümeti, örneğin deprem bölgesindeki Kürt kasabaları ve köylere yardım etmek istemezse, ABD bunu doğrudan yapmalı!” diyerek hem kardeş çatışması çıkarmayı hedeflerken, ABD’nin deprem yardımı bahanesiyle Türk Devleti’nin egemenliğini yok saymasını önermiştir!

Depremi fırsat bilen PKK/YPG depremden saatler sonra Suriye sınırındaki Öncüpınar Sınır Karakolumuza sınır ötesinden attığı roketlerle saldırmıştır.

Diğer yandan THE ECONOMIST dergisi “Türk ve Suriye Hükümetleri depremle baş edemez!” şeklinde başlıklar atarak organize şekilde Türkiye Cumhuriyeti’ne sinsice saldırmaktadır.

Benzer söylemlerin FETÖ'cü, PKK’lı hesaplar tarafından yapıldığına da dikkat çekerim.

Hatta bazı Yunan sosyal medya hesapları da Türkiye’de darbe çağrılarında bulunmuştur. 

Dahası Yunan akademisyen ve analistler, depremi fırsat görerek, depremin Yunanistan’ın Adalar Denizi’nde karasularını artırması için büyük fırsat olduğunu yazmaya ve söylemeye başlamışlardır.

Duayen gazeteci Sayın Güneri Civaoğlu’nun da değindiği gibi, bunlardan biri olan Yunan akademisyen Gitsakis 9 Şubat 2023’de, “Türkiye’deki büyük depremin hemen ardından Yunanistan kara sularını 12 deniz miline çıkarmak için en uygun zaman” demiştir.

Bir ay önce, 12 Ocak 2023 tarihinde de Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın “BM Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi dış politikamızın kutsal kitabıdır” diyerek üstü kapalı olarak “Yunan karasularını 12 mile çıkarmayı hedefliyoruz” mesajını verdiğini de hatırlamak lazımdır.

Üstelik Yunan Başbakan Miçotakis önümüzdeki seçimleri kazanmak için “karasularını 12 mile çıkarmak” kartını mart ayı içerisinde “Adalar Denizi içerisinde bulunan Girit Adası’nın güneyi için” kullanmaya hazırlandığını da artık sağır sultan bile duymuştur.

Böyle ortamların Türkiye düşmanlarına fırsatlar sunabileceğini unutmamak lazımdır.

Deprem öncesi ve sonrası yapılan hataların, eksikliklerin, ihmallerin, yaşanan organizasyon ve koordinasyon bozuklularının muhasebesi elbet daha sonra yapılır.

Ancak zaman, birlik ve beraberlik içinde karanlığı aydınlığa çevirmek zamanıdır.

Zaman uyanık olma zamanıdır.

Unutmayalım, çakallar puslu havayı sever!

Allah Türkiye Cumhuriyeti Devletini sonsuza dek korusun!