Disney Atatürkçülüğü olayının aslı astarı

Olayı hatırlıyoruz.

Disney+ dijital platformu için çekilen Atatürk filmi aniden iptal edilmiş, Türkiye kamuoyunda bu işin arkasında Ermeni lobilerinin ve onları etkileyen FETÖ’cülerin olduğu söylenmiş ve kıyamet kopmuştu.

Filmin, daha doğrusu mini dizinin başrol oyuncusu Aras Bulut İynemli kendisine uzatılan mikrofonlara kem-küm edip, “Zaten herkes her şeyi biliyor” tarzı ortaya karışık laflar etmişti. Disney+’nın yüzlerinden biri olan, çevre, Atatürk ve benzeri durumlarda anında zıplayan Tarkan’ın dili tutulmuş ve tek kelime etmemişti. Sonradan bir başka “olay”a tepki göstermesi gerekince de öncesinde Disney+ meselesinde sessiz kaldığı için özür dilemişti ama iş işten geçmişti.

Neyse yaşananlar sahte Atatürkçülükler hakkında bir fırsat sundu bizlere ama Aras Bulut İynemli son Riyad skandalı ile ilgili Disney meselesi nasılsa unutulmuştur diye koyu bir Atatürkçülük duyarı kasınca işin gerçeğini yazmak şart oldu.

Aslında Türkiye’deki tüm sanatçı bozuntuları olayı küresel sistemin aldığı sistematik bir karar olarak algılamış ve ödleri kopmuştu ama olayın aslı astarı çok daha farklıydı.

Evet, en baştan söyleyeyim. Üzgünüm, işin içinde Ermeni lobisi ve benzeri çeşitli küresel lobilerin payı çok az. Zaten küresel sistem ve yönettiği kurumlar, lobiler ile medyası, Türkiye’deki bu haliyle formatlanmış Atatürk’ün ve Atatürkçülerin değerini çok iyi biliyor. Çünkü bu Atatürkçülerin hayallerindeki Türkiye için en iyi insan malzemesi olduğunun farkındalar. Sürekli laik atak geçiren, Arap ve Ortadoğu düşmanı, Gardırop Atatürkçüsü, Batı özentisi ve tam Batılı olamadığı için kendinden, kültüründen nefret eden bu jenerasyon onlar için bulunmaz nimet. Dikkat ederseniz küresel medyada Atatürk’ü öven, göklere çıkaran pek çok dergi kapağı, gazete yazısı görebilirsiniz. Sanırsınız bu dergi ve gazetelerin yayınlandığı ülkeler ülkemizi işgal etmedi ve Atatürk onlara karşı millî mücadelenin önderliğini yürütmedi. Dolayısıyla kafamda bu soruyla birlikte “Disney+ neden Atatürk filmini yasaklasın” düşüncesi dönüp duruyordu. Önceki gün çok yakın bir dostum beni arayıp, “Durum senin sandığın gibi değil” diye başladı anlatmaya ve ilk cümlesi şu oldu:

“Mesele Atatürk’ü yasaklanması filan değil. Dört dörtlük bir söğüşlenme hikâyesi.”

“Peki, kim kimi söğüşledi?”

“Tabii ki Türkler Amerika’daki Disney’i. Onlar da olaya el koymak için bütün yapımları durdurdu. Bunlar arasında Atatürk filmi de var.”

Sonra sıraladı tek tek. Duyduklarıma inanamadım.

Malum bu tür uluslararası dijital eğlence platformları, tüm dünyada ve ülkelerde temsilcilikler açıyorlar. Amaç izlenebilir olmak ve izlenme paylarını artırmak. Özellikle pandemi döneminde bu platformlar o kadar rağbet gördü ki ardından Disney-Fox’un bir alt şirketi Disney + platformu kuruldu ve bu büyük pastadan pay almak istedi. Çünkü Netflix kârlılığını çok yükseltmiş, borsadaki değeri akla hayale gelmeyecek seviyelere ulaşmıştı. Dediğim gibi geç de olsa Disney+ da pazara girdi ama onun arkasından irili ufaklı başka dijital platformlar da sökün etmeye başlayınca ve bu zaman zarfında pandemi de duraksayıp insanlar normal hayatlarına geri dönünce platformlara ilgi azaldı. Ama Disney bu arada büyük yatırımlar yapmış, yüzlerce oyuncu, yönetmen ve senaristi kendine bağlayarak sözleşmeler imzalamıştı.

Disney + bu amaçla Türkiye’de yaygın bir ağa kavuşmak amacıyla kendilerine güvenilir olarak refere edilen birtakım isimleri temsilciliklerinin başına getirdi. O temsilciler de Türkiye’nin “önde gelen” oyuncularını bünyelerine katmak, yeni film ve dizi projeleri için birtakım menajerlik firmalarıyla bağlantıya geçtiler. O firmalar zaten ellerini ovuşturarak onların kapılarına gelmelerini bekliyordu. Disney+’ın Türkiye temsilcilerini bilmem ama şirketin genel merkezinin bu menajerlik kuruluşlarının ne kadar uyanık olduğunu bilmelerine imkân ve ihtimal yoktu tahmin edebileceğiniz gibi. Onlar da sanırım Türk dizilerinin Amerika’yla dünya çapında yarışır hale gelmesinden etkilenmiş olmalı ki bu dizilerde oynayan kıytırık oyunculara büyük önem atfetmişlerdi. İşte bu menajerlik firmaları bu algıyı çok iyi yönetmiş, var olan talebi karşılama konusunda son derece nadan davranarak taleplerini maksimize etmişlerdi. Şimdi isim vermeyeceğim ama kısa süren tantanalı evliliğiyle tanınan bir kadın dizi oyuncusunun Disney +’dan 5 milyon dolar aldığını öğrendiğimde inanın dudağım uçukladı. Bunun ne kadarı menajerlik firmasının ne kadarı kendisinin bilemiyorum. Bu dizi oyuncusu bir anda dolar milyoneri oluverdi.

Ve biliyor musunuz bu oyuncu Disney’in hiçbir dizisinde oynamadı. Anlaşma imzalandığı için kadının aldığı para yanına kâr kaldı. Dediğim gibi bu paradan menajerlik payı alan Ayşeler Fatmalar, Ahmetler, Mehmetler de bayram etti. Satışlar tabii ki yalnızca o kadın oyuncuyla sınırlı kalmadı. Hani o Disney Atatürk filmini yasakladı tantanası çıktığında suspus olan, ağzından Atatürk’ü savunma adına tek kelime çıkmayan dizi oyuncuları ve şarkıcılar var ya onlar da milyon dolarlar vurdular. Çünkü bu menajerlik firması şöyle bir yöntem uyguluyor. Diyelim ki Disney bir proje üzerinde çalışıyor ve oyuncu arıyor. O menajeri arayıp, “Şöyle bir projemiz var, sizdeki kadın oyuncu ile anlaşmak istiyoruz” diye teklifte bulunuyor. Yetenekli bay ve bayan menajerler “Tamam” diyor ama şartını da peşine ilave ediyor:

“İstediğiniz kadın oyuncunun yanına şu erkek oyuncuyu da vereceğim, ancak o şartla anlaşma yaparız.”

Ama projede o oyuncuya uygun erkek rolü yoktur, nasıl olacaktır bu iş?

“Ne önemi var canım siz de yazdırıverin bir rol.”

Kısacası Türkleri bu konularda tanımayan Amerikalılar, zaten yukarıda anlattığım nedenlerle abone kaybetmeye ve zarar etmeye başlayınca, karşılarına çıkan korkunç bilançoyu görünce tedbir almak zorunda kaldılar. Lakin bu arada olan olmuş, kasalarından en az 75 milyon dolar uçup gitmişti.  Üstelik ortada doğru dürüst hiçbir proje olmadığı halde. Yapılan filmler ve diziler de hiç tutmamış, seyirci çekmemişti.

Sonunda Disney+ bir karar aldı ve çok zarar ettikleri ülkelerdeki bazı dizileri kaldırmaya başladı. Çünkü Amerikan yasalarına göre zarar ettiği için kaldırılan diziler nedeniyle şirket vergi indiriminden yararlanıyor, en azından zarardan kâr edebiliyordu.

Şimdi anladınız mı o Atatürk filmi ile ilgili gıkını çıkaramayan oyuncu taifesinin karın ağrısını ve bu suskunluklarının sebebini. Çünkü onlar da götürdüler milyon dolarları. Atatürk mü? Boş verin canım milyon dolardan önemli mi? Şimdi konuşup da şirketin açacağı davalarla mı uğraşsınlar. Aslında bunu yapmaya kalksalar sırtlarından para kazanan o menajerlik firmaları en başta canlarına okur.

Son bir şey söyleyeyim.

Bu mafyatik menajer cuntasının başındakilerin medyada öyle bağları vardır ki şaşarsınız. Düşünün, sözleşmeli olduğu bir oyuncusu bir aldatma olayında skandala karşınca, taraflardan biri hakkında 10 yıl önce yapılmış ve iftiralarla dolu röportajı sanki yeni yapılmış gibi medyada servis ettirecek kadar hainlerdir. Böylece kendisine hem sözleşmeyle hem de duygusal olarak bağladığı oyuncusunu kurtarırken, diğer tarafa itibar suikastı yapmaktan zerrece imtina etmez.

Kısaca tıynetleri böyle olanların Amerikalıları böyle tufaya getirmelerine hiç şaşırmamak gerekir.