Fransızları delirten soru: PKK'lıları öldüren ırkçı William M.’nin arkasında MİT mi var?

Yabancı istihbarat ve entelijans servislerinin Türkiye’ye yakın ilgisi malum. Çok seviyorlar ülkemizi! Özellikle de ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya’yı bu konuda tek geçeriz.

Osmanlı’dan bu yana böyle. Türkiye kilit bir ülkedir. İçinde bulunduğumuz coğrafya sebeptir buna. Bu kilidi açacak anahtarı ele geçirmek, evin içine girip içeriden çökertmek de asıl hedeftir. Okullarından mezun ettikleri zihinsel köleleriyle, sivil toplum kuruluşu adı altındaki faaliyet alanlarında, medyada ve siyasal partilerde fonladıkları isimlerle bunu yaparlar. Hatta futbol takımlarının içine bile girerler. Sevimlilikleri, sosyal medyayı etkin kullanmaları ve etkileşimleri ile bunu çok iyi başarırlar. Hepsinden önemlisi de son derece akıcı Türkçe konuşurlar.

HEPSİ AKICI TÜRKÇE KONUŞUYOR, HEPSİNİN SON GÖREVLERİ DE ÜLKELERİNİN İSTİHBARAT TEŞKİLATLARININ BAŞKANLIĞI

İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore’u hatırlayın. Ne tatlı bir adamdı; güleç yüzlü, konuşkan, hazır cevap… 2013-2018 yılları arasında görev yaptı. Koyu Beşiktaş taraftarıydı. Öyle ki Beşiktaş Divan Kurulu Üyesi bile olmuştu. Bir röportajında bunu şöyle açıklıyordu:

"Bir büyükelçi olarak bazı ciddi işler yapmam gerekiyordu. Beşiktaşlılık bunlardan biriydi.  Futbol gerçekten çok başka dinamikleri içeriyor, insanlarla FARKLI YAKINLIKLAR kurmanıza sebep oluyor."

Daha ne desin?

Çünkü futbol takımları aynı zamanda en kitlesel sivil toplum kuruluşlarıdır ve tabanları manipüle gedildiğinde çok iyi sonuçlar verir hedef ülke aleyhine.

Richard Moore ,Türkiye’den yeni bir görevle ayrıldı ve İngiltere’nin MI6 olarak bilinen İSTİHBARAT SERVİSİNİN (Secret Intelligence Service-SIS) başına geldi.

Şaşırmayın, eski ABD Büyükelçisi James Jeffrey de çok iyi Türkçe konuşurdu. Ankara’da uzun yıllar CIA İstasyon Şefi olarak görev yapan ve 2018’de CIA Başkanlığı'na getirilen Gina Haspel de keza akıcı bir Türkçe konuşurdu.

NE TESADÜF? FRANSIZ İSTİHBARAT BAŞKANI DA…

Şimdi gelelim Fransa’ya.

Fransız istihbarat servisinin kısa adı DGSE. Açılımı Dış Güvenlik Genel Müdürlüğü (Direction Générale de la Sécurité Extérieure ) olarak çevrilebilir. Başkanı ise Bernard Émié.

DGSE’nün en etkin olduğu ülkelerden biri Türkiye. Sırrı da teşkilatının Başkanı Émié’de saklı. Bernard Émié de ne ilginçtir, 1 Eylül 2007-21 Mart 2011 yılları arasında Türkiye’de Fransa Büyükelçisi olarak görev yaptı. Bitmedi. Akıcı derecede Türkçe konuşuyor ve Türkiye’yi son derece iyi tanıyordu. Türkiye’nin ardından 26 Haziran 2017 tarihinden itibaren DGSE’nün başına getirildi.

Bernard Émié büyükelçilik döneminde çok faaldi. Bir bakıyorsunuz İzmir’de, bir başka gün de Diyarbakır’da. Ağzından basın özgürlüğü lafı eksik olmuyordu. Tek amacı vardı; Türkiye’nin itibarını sarsmak. Satın aldıkları kimi karanlık internet siteleri ve yayın organları Libya’daki askerlerimizi, istihbaratçılarımızı “gazetecilik” adı altında ifşa ettikleri için yargılanınca neden “Basın özgürlüğü” dediklerini daha kolay anlayabiliyorsunuz.

Amaçları çok net:

Macron’un da ağzından kaçırdığı gibi Türkiye’yi Libya, Suriye’nin kuzeyinden, Kafkasya’dan ve Doğu Akdeniz’den tasfiye etmek.

BESLEDİKLERİ YILAN KENDİLERİNİ SOKUNCA APIŞIP KALDILAR VE SONRA ‘SUÇLU’ YU BULDULAR!

Şimdi gelelim başlığımızdaki olaya.

Geçtiğimiz hafta Fransa'nın başkenti Paris'teki Ahmet Kaya Kültür Merkezi'ne silahlı bir saldırı gerçekleştirildi. PKK’nın Kandil’deki teröristlerinden olduğu bilinen üç kişi öldürüldü, ikisi ağır dört kişi de yaralandı. Polis kaynaklarından Fransız basınına aktarılan bilgide, saldırganın 2016 ve Aralık 2021'de cinayete teşebbüs suçlarından tutuklanarak cezaevinde yatan Fransız uyruklu 69 yaşındaki William M. adlı bir ırkçı olduğu belirtildi. Saldırgan 12 Aralık’ta hapishaneden adli kontrol şartıyla tahliye edilmiş.
 
PKK’lılar bu olay üzere ertesi günden başlayarak Paris caddelerini ateşe verdiler, araçları yaktılar, ATM’leri, mağaza vitrinlerini, duraklardaki camları kırdılar. Polisle çatışıp silah kullanan PKK’lılar ilginçtir Fransız medyası tarafından masum ilan edildiler.  Ama bir şey daha yaptılar; PKK’lı teröristlerin ırkçı bir Fransız faşisti tarafından öldürüldüğü belliyken Türkiye’yi ve MİT’i suçladılar.

TÜRKİYE’NİN GÖLGESİYMİŞ!

Fransız liberal solunun gazetesi Liberation “Fransa’daki Kürtlere göre ırkçı suçun arkasında Türkiye’nin gölgesi var” diye yazdı. Sözde ne kadar “mesafeli” bir dil değil mi? Türkiye suçlanıyor ama “Kürtler” dedikleri PKK’lı alçakları referans gösteriyorlar. Aynını sol Le Monde, Komünist l’Humanité, merkez sağ Le Figaro da yaptı.

Belli ki bu üç PKK’lı teröristi bir ırkçı Fransız’ın öldürmüş olması ellerini kollarını bağlıyordu. Olsa olsa Türkiye ve MİT yaptırmış olabilirdi. Peki, ama nasıl?

İşte burada Fransız istihbaratının aklı devreye giriyordu.

Hastalıklı muhayyilelerinden ürettikleri senaryo şuydu:

“MİT hasta bir Fransız ırkçısını avcunun içine alıp manipüle etmiş ve PKK’lıları öldürtmüştü.”

Fransız medyası dilinin altındaki baklayı açıktan çıkaramıyor ama geveleyip duruyordu. Buna inanıyorlardı gerçekten de çünkü kendilerinin bizde ve diğer ülkelerde sık sık kullandıkları yöntem buydu.

FRANSIZ MEDYASI VE İPLERİNİ ELİNDE TUTAN DGSE, TEŞKİLAT DİZİSİNİ ÇOK MU İZLEDİ?

Belki de TRT-1’de Pazar akşamları yayınlanan Teşkilat adlı diziyi çok yakından izliyorlardı. Şimdi Show TV’de de Sipahi adlı bir dizi başladı aynı temayla. Bizimkiler bu dizilerde yurt dışında habire operasyon çekmekte.

Kısaca Fransız istihbarat teşkilatı DGSE’nün Başkanı Bernard Émié ile emrindeki Fransız medyası bir projeksiyon, yani yansıtma mekanizması uyguluyor ve “Biz yaptığımıza göre onlar neden yapmasın” çıkarımından hareket ediyorlar.

Açıkça bir şey söyleyeyim mi?

Asla ihtimal vermiyorum ama keşke MİT de CIA’in, BND’nin, MI6’nın ve DGSE’nün seviyesine ulaşsa. Bizler 10-20 yıl önce bugünkü MİT’in yaptıklarını rüyamızda görsek inanmazdık. Baksanıza FETÖ’cülerle PKK’lıları tek tek paketleyip getiriyorlar. Diri paketleyemediklerini de sarı torbayla hallediyorlar. Bu bakımdan gelinen nokta çok iyi. Daha çok fırın ekmek yenmesi gerektiği de açık.

Ama bu kez PKK’lıları paketleyen Fransız ırkçısı William M. olmuş, olay aslında bu kadar basit. 

TÜRKİYE’NİN ZİHİNSEL KÖLELERİ MUHALİF MANKURTLAR

Bu arada sadece Fransız medyası değil, muhalif Türk medyası da gayet güzel yönlendirilebiliyor bildiğiniz üzere. Dedim ya, bizdeki zihinsel kolonizasyon o kadar çok Frankofon ve Anglo-Sakson mankurt yetiştirdi ki elini sallasan ellisi. Misal Paris’te PKK’lıların başlattığı olayları hangi muhalif gazeteler yayınlamadı ya da çok küçük gördü bunu biliyor musunuz? Söyleyeyim; Sözcü, Yeniçağ, Birgün, Cumhuriyet.  Hatta Halk TV üzerine düşen görevi çok daha başarıyla yerine getirip “Türkiye tam seçim arifesindeyken bu olaylar akılları karıştırıyor” demeyi bile ihmal etmedi.

Tebrikler, aldıklarının hakkını veriyorlar.