Gazzeli kadın ve çocukların hançereleri hançere döndü; bu feryattan korkun…

Haksızlık, adaletsizlik, zulüm ve soykırım…

Artık kitaplara sığdırılamayacak kadar çok.

Bu feryatlar gökyüzünde öylesine yankılandı ki “Aman huzurum bozulmasın, görmeyeyim” desen de seni buldozer gibi ezip geçiyor. 

Bakıyorum görülmez oldu Gazze… Biz de içimize döndük, çünkü şehitlerimiz var. 

Biliyorum, Gazze’de olup biten her şey iri puntolu harflerle fark ettirilmeyi hak ediyor.

Ama ben daha ziyade satır aralarının kaydını tutmaya çalışıyorum. 

Son günlerde Gazzeli çocukların anlattıklarını izli yorum videolarda. Her yaştan kız ve erkek çocuklar. Gazze’nin, Filistin’in geleceği onlar. Gözlerinde binlerce yılın yaşanmışlığı ve terk edilmişliğiyle konuşuyorlar. Sanki ruhlarına birer bilge gelip oturmuş, dudaklarından dökülen her kelime bir kurşun gibi delip geçiyor yüreğinizi.

Ağlamak istiyorsunuz ama onu bile yapamıyorsunuz. Sanki boğazınıza koca bir yumruk oturmuş “Sus, ağlama, yoksa rahatlarsın” diyor…

Geçen gün bir çocuğa denk geldim. Yaklaşık 10 yaşında. Yıkıntıların arasında, başında bir bere, gözlerine bin yılların ağırlığı oturmuş ve yaşla dolu “Tüm bu hayattan gitmek istiyorum. Ölüm, tüm bu yaşananlardan daha iyi, yemin ediyorum” diyor ve devam ediyordu:

“Kardeşlerimle ben geceleri uyumaya korkuyoruz. Tüm geceler uyanık kalıyoruz. Dua edip namaz kılıyoruz. Hiçbir şeyimiz kalmadı. Babamın cebinde azıcık parası vardı. Onunla seyyar araba alacaktı. Vallahi şimdi ev masraflarımız için bir liramız bile yok. Bu dünyada tek varlığımız anne ve babalarımız. Vallahi de kimse yok amca… Umudumuz bu çadırlardan daha iyi bir tavanımız olması. Vallahi amca savaş bitsin istiyorum. En çok istediğim şey bu, yemin ederim.”

Ve bir başka çocuk daha. Dün X hesabımdan paylaştım. O da 11-12 yaşında bir çocuk. İnanır mısınız, bu çocuğun yüzündeki gülümsemenin üzerine yer yüzünün gelmiş geçmiş en büyük şairleri yüzlerce satır yazmalı, her şiir bir ağıt olarak bestelenmeli. Bu gülümseyişin arkasındaki, suratımıza tokat gibi çarpan, hepimizi utançtan yerin dibine sokacak kadar güçlü olan acıyı gören kimse, artık bir daha kendine gelemez.

“Ölmek istiyorum. Artık bununla başa çıkamıyorum. Her şeye yemin ederim ki kelimenin tam anlamıyla her konuda acı çekiyoruz. Babam Humus’ta şehit edildi. Kamplarda yoksulluk ve acı içinde yaşamak çok zor. Hiçbir ısıtıcı aracımız yok ve burası çok soğuk. Biz uyurken yağmur çadırımıza sızıyor ve battaniyelerimizi ıslatıyor. Annemin pek çok hastalığı var. Tansiyon, diyabet, anemi… Hep çadırda oturup ağlarım… Tek hayalim annemin iyileşmesi.”

Tek hayali annesinin iyileşmesi ama düşleri gecelerden de kara.

Geçen gün Instagram’dan bu çocukları yakın bulduklarımla paylaştım.

Biliyorum dayanmak zor.

Arkadaşlarımdan biri beni arayıp “Neden gönderiyorsun bunu bana, orada olan bitenin farkında değil miyim sanıyorsun?” dedi hafiften çıkışarak.

Buradan da yazıyorum ona söylediğimi:

“Paylaşıyorum, çünkü çok acı çekiyorum ve hiçbir şey yapamıyorum. Bu yüzden siz de acı çekin ve en azından bu acıyı paylaşalım istiyorum.”

Bu çocuklar geceleri uyuyamıyor bombardımandan.

Ama emin olun bir gün gelecek, onlara bu zulmü yapanlar uykusuz kalacak. Onların hançerelerinden dökülen feryatları, o gün bir hançer gibi zalimleri yok edecek.

Büyük usta Ahmed Arif’in 33 KURŞUN adlı şiirinden şu dizelerle bitirelim. Memleketimizden Gazzeli çocuklara bir selam olarak.

Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı, 
Böyle arkasında bir soğuk namlu 
Bulunmayaydı, 
Sığınabilirdi yüceltilere... 
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,    
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı, 
Yanan cıgaranın külünü, 
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan 
Engereğin dilini, 
İlk atımda uçuran 
Usta elleri...