Hükümet programı değil hatıralarını yazmalı... ÇIKIŞ YOK!
Türkiye kritik bir dönemeçte ve viraj alıyor.
Artık eli güçlü ve hareket kabiliyeti yüksek. Bunda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile kurduğu dolaysız ilişkinin bir benzerini ABD Başkanı Donald Trump ile kurmasının rolü büyük.
Türkiye’ye silah ambargosu uygulayan ABD, daha geçen gün füze satışını onayladı.
Beş gün önce Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın New York'ta düzenlediği panelde konuşan Küresel Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Paolo von Scirach, ABD ile yaşanan S-400 ve F-35 krizlerinin durumunu hatırlatarak “İyi haber şu ki şimdi ortam tamamen değişti” diyerek yeni gelişmelerin yaşanabileceğine dair yeşil ışık yaktı.
Türkiye 1923’ten bu yana sürdürülen savunma jeopolitiğini 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra hızla değiştirip aktif ve aksiyon alan bir dış politikaya dönüştürdükten sonra başarılar da peş peşe geldi. Hangi birini sıralayalım.
Bu durum iç güvenliği ve ekonomiyi, demokrasiyi doğrudan etkileyecek dinamiği sağlamakta gecikmedi.
Nitekim PKK’nın kendini feshetmesi Türkiye’nin makus talihini değiştirecek yeni bir sayfa açmak üzere eşsiz bir fırsat sundu. Silahların tamamen susmasının sadece ekonomik refaha değil, demokrasiye de çok büyük alan açacağı muhakkak.
Barış ve huzur yolculuğunda ilk adımlar yasal düzenlemelerle atılmaya başlandı bile.
Diyarbakır’da Türkiye’nin 15 yıllık petrol ihtiyacını karşılayacak olan milyarlarca varillik yeni petrol yatağı bulunması ise gelecek adına müthiş bir haber.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye böyle bir dönüşümü gerçekleştirirken ne yazık ki o öykündüğümüz Batı ülkelerindeki muhalefet iktidar ilişkilerinden hep mahrum kaldık.
Habis ve tetikçi bir muhalefet son 17 yıldır ülkemizin en büyük belası oldu.
Geçmişten bu yana, bırakın CHP’yi, tüm muhalefet partileri devlet adamları ve önemli siyasetçiler yetiştiren demokratik kurumsal yapılardı. Ancak bu niteliklerle ilgili çan eğrisinin ucu en dibi gösterdi. Yani kalibresiz, yetenekleri sınırlı, cahil, çığırtkan siyasetçiler muhalefet partilerini yönetir hale geldiler.
Tüm bunlara ahlaki skaladaki yerlerini eklemiyorum bile.
Seviye bu kadar aşağı çekilince bugün cezaevinde tutuklu olan Ekrem İmamoğlu da “Nasıl diploma aldıysam Cumhurbaşkanlığını da alırım” diye hallendi. Onun böylesine iktidar motivasyonuyla şarj olabilmesinin asıl sebebi ise 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra yeniden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olunca, yıllarca Erdoğan’ın yanında konumlanıp, iktidarın her türlü nimetinden faydalananların “Galiba Erdoğan gidici, bu adam geliyor, biz şimdiden pozisyon alalım” diye harekete geçmesiydi.
Şu anda milyarlarca doların değiş tokuş edildiği, yurtdışına götürülüp tekrar getirilerek aklandığı, kurultaylarda delegelerin satın alındığına dair haberlerle dolu bir süreci izliyoruz... Yolsuzluklar, rüşvet ve irtikap, para kuleleri, para transferleri, MASAK raporları, 100’ü aşkın tanık, etkin pişmanlıktan yararlanan sağ kollar, itiraflar derken ülkenin nasıl pespaye bir çukurun içine çekilmek istendiğini dehşetle gördük.
Esasında bildiklerimiz ve öğrendiklerimiz gerçeğin çok küçük bir parçası. Zira savcılık dosyalarında ve belgelerinde neler var onları henüz bilmiyoruz çünkü açıklanmadı. İddianame ortaya çıktığında ve yargılama başladığında öğreneceklerimiz eminim ki hepimizi şoka uğratacak.
Biri çıkmış patronu İngiltere’ye kaçmış muhalif televizyonda “Ekrem İmamoğlu cezaevinde hücresine kapandı hükümet programı yazıyor” diyor.
Acıklı komedi diyebilirsiniz ama değil.
Bu gözü dönmüşlük, cüretkârlık, küstahlık ve gereksiz kibrin sebebi ne olabilir?
Evet, içerdeki ve dışarıdaki kimi karanlık organizasyonlarla kurulan iç ve dış ilişkilerin bu azgınlığı tetiklediği muhakkak.
Ama cahil cesareti başka bir şey.
Dolayısıyla da Türkiye’nin stratejik kültürünü, devlet kurumlarının fonksiyonunu, yapısını ve kadim devlet geleneğini bilmemek daha farklı bir şey.
Yukarıda hepinizin de bildiği dış politikada ve dış güvenlikte gelinen noktanın minik bir özetini geçtim.
Devlet kan, ter, gözyaşı dökülerek, binbir emekle iğne oyası gibi işlenerek elde edilmiş bu kazanımı heba eder mi?
O tabloda ne cezaevindeki figüre ne de ona destek için üç beş bin kişinin toplandığı meydanlarda otopark kahyası gibi “Sol parti, TİP indirin pankartları kardeşim, arkadaşlar siz de. Genel başkanınız konuşuyor ya ikiletmeyin” diye bağıran kişiye yer var.
Satın alınan medya mensupları, bantlarla kapatılan kameraların hiçbir gerçeği örtemeyeceğini hâlâ anlayabilmiş değiller ne yazık ki.
Operasyonu içeriden sızan bilgilerle haber alarak ön aldığını sanmasına rağmen yine de çok ama çok geç kaldıklarını da.
Devletin en başından itibaren onun ne yapmaya çalıştığının farkında olduğunu da.
Geçen günkü yazımda ifade ettim.
Bitti artık. Çıkış yok.
Oturmuş bir de hükümet programı yazıyormuş.
Bence hatıralarını yazmaya başlasa daha iyi olur onun yerine.
Çıkıncaya kadar ancak bitirir.
Hilafsız olsun ama, Girne mi Doğu Akdeniz mi, işletme mi inşaat mı, iki yıllık mı dört yıllık mı, 300 mü 500 mü, balıkçı mı yoksa jet mi, Türkiye mi İngiltere mi?
Seni kim fiştekledi de “yaparsın aslanım” gazıyla Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olabileceğini aklına soktu.
Onları da yaz.
Kitabının adı benden olsun:
I am okey…