İstanbul’un köylerine bu kötülüğü yaptırmayın Sayın Özhaseki ve Uraloğlu…

0:00/ 0:00

Bilindiği üzere İstanbul’un çeperinde toplam 151 köy var. SİT alanı olan ve bazıları yerleşime açılsa da yatay yapılaşmanın ötesine izin verilmeyen bu köylerde hâlâ tarım ve hayvancılık yapılmakta. Seracılık çok gelişkin. İstanbulluların sebze ve meyve ihtiyacının bir bölümünü onlar karşılar ama pek gündeme gelmez nedense bu. Üstelik bu köylerin tarım üretiminde desteklenmesi gerekir.

Şehrin çeperine gelirleri uygun olduğu için müstakil ev alarak yerleşen insanlar, “Biz burada oturalım, şehir de büyümesin, kimsenin konforu bozulmasın” dese de hayat istediğimiz gibi akmıyor maalesef. Şehir büyüyor, çoğalıyor. Yönetenlerin de arzusu bu yönde değil, biliyoruz.

İstanbul’un orantısız büyümesiyle birlikte altyapı da yetersiz kalmakta, yol, tünel, metro ihtiyacı giderek artmakta. Bu ihtiyaç nedeniyle yapılan Kuzey Marmara Otoyolu ve İstanbul Havalimanı’na ulaşım yolları orman ve SİT alanlarının içinden geçmek zorunda kaldı.

Tüm bunlar anlaşılır hususlar.

Ama bu altyapı çalışmaları yürütülürken züccaciye dükkânına giren fil gibi yıkıp dökmemek, ortalığı toz duman etmemek gerek. Bu bakımdan Gayrettepe-İstanbul Havalimanı metrosu çok önemli bir adım.

Bunu neden söylüyorum?

Şimdi hem İstanbul Havalimanı’na hem de Kuzey Marmara Otoyolu’na erişimi çeşitlendirmek için Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, önceki kabine döneminde eski Bakan Adil Karaismailoğlu tarafından bir proje başlattı. Maslak’tan hemen sonraki metro son durağı Hacıosman’ı Sarıyer’e bağlayan ve büyük kolaylık sağlayan tüneli KİLYOS’a kadar uzatma kararı aldı. Aslında bunun projesini ben ta geçmişte rahmetli Kadir Topbaş’tan işitmiştim. O zaman Kuzey Marmara Otoyolu bile yoktu gündemde.

Şimdi o çalışma fiilen başladı. Tünelin çıkışı tam Kuzey Marmara Otoyoluna bağlanıyor. Böylece şehrin merkezinden yola çıkan bir araç, şehrin trafiğine takılmadan rahatlıkla İstanbul Havalimanı’na ya da Başakşehir’e, Çatalca’ya, Çanakkale’ye gidebilecek.

TÜNEL YAPAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARMAK

Ancak gelgelelim, bu tünelin beton kalıplarının üretimi için Kilyos’a bitişik köy olan Uskumruköy’de, zaten ormanın içinde kurulu Boğaziçi Beton fabrikasına ilaveten, tam bağlantı yolunun kenarına, ORMAN ALANININ DİBİNE ve akıl almaz biçimde yaz aylarında yüzbinlerce insanın denize girdiği Karadeniz sahiline dökülen DERENİN YANINA BETON SANTRALİ inşasına başlandı.

İÇTAŞ adlı şirket yapıyormuş bu santrali.

Bu çılgınlığın yaratacağı olumsuzlukları hemen sıralayayım size:

1-Orman alanının içinden geçen Kuzey Marmara Otoyolu’na ilaveten bu beton santrali tam bir kirlilik üretme merkezi olacak.

2-Atıkları çimento cürufu olarak dereye akıtılacak. Boğaziçi Beton fabrikasının atıkları da maalesef bir başka küçük dere yatağına bırakıldığı için yıllarca, o dere yatağının nasıl çimento çöplüğüne döndüğünü çevre köylerde yaşayanlar biliyor. O cüruf dediğim gibi yüzbinlerce insanın denize girdiği sahillere akıtılmış olacak. Zaten posalarını temizleyecek bir altyapı da olmayacak.

3-Üretilen BETON KALIPLARI taşıyan tırlar o santralin kurulmak istediği alanda manevra yapamayarak trafiği tıkayacaklar ve kazalara sebep olacaklar. Çünkü santralin kurulmak istendiği alan tam da bir küçük yeraltı tünelinin çıkışında. Bu göz göre göre cinayete yeşil ışık yakmak anlamına geliyor. Bu arada 20 km. hızla gittikleri için tüm trafiği kilitleyecekler.

4-Çevre köylerdeki çocuklar okul servisleriyle şehirdeki okullara giderken, yine o köylerdeki okullara çocuklar yine servislerle gelmekte. Olabilecekleri gözünüzde bile canlandırmayın bence.

CUMHURBAŞKANIMIZA SORUN ÇÜNKÜ GÜMÜŞDERE’DE AKRABALARI VAR

5-Yukarıda İstanbul’un 151 köyü olduğunu ve bunların çoğunda tarım ve hayvancılık yapıldığını belirtmiştim. O köylerden pek çoğu da santralin yapılmak istendiği Uskumruköy’ün ilerisindeki GÜMÜŞDERE ve KISIRKAYA köyleri. Her iki köyde de seracılık çok gelişkin. Hem sebze, hem de çiçekçilik alanlarında. Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu iki köyü çok iyi bilir. Çünkü İstanbul’da olduğunda Gümüşdere’deki akrabalarını sık sık ziyarete gelir, köylülerle kahvede sohbet eder, sorunlarını dinler. Bu anlamda onların yaptığı işin nasıl zarar göreceğini hesap etmek zor olmasa gerek.

Beton santralinin sebep olacağı gürültü ve hava kirliliğini söylemiyorum bile.

KİMSE TÜNELİN YAPIMINA KARŞI DEĞİL, AMA…

Ben de 20 yıldır Uskumruköy’de ikamet ediyorum. O köylerdeki mandıracılığı biliyorum. Çünkü onlardan süt alıyorum düzenli olarak. Mandıra sahibi bu köylüler modern biçimde soğutulmuş olarak ürettikleri sütleri şehirdeki geniş bir nüfusa dağıtıyorlar.

Bu tünelin yapımına kimse karşı değil. Ama insana faydalı olsun diye yapılacak bir hizmetin insanı ve çevreyi yok etmesine sebep olmamak gerek. O beton santralinin biraz pahalıya mal olsa da insana ve tabiata zarar vermeyecek bir yerde kurulması gerekmiyor mu?

Aksini yapmakta ısrar etmek bilinçli kötülük olur.

Sayın Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki bu kötülüğü yaptırmamalılar İstanbullulara ve İstanbul’un köylülerine.

Bu köylerde yaşayan insanlar, üstelik ne bakanlıktan ne de belediyeden izin alınmadan yapılmakta olan bu inşaatın durdurulması için günlerdir seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

Bu sesi duyun lütfen.