İsveç’e “Evet” demek zor, Masa’nın adayına daha da zor…

Geçen hafta İsveç’ten Türkiye’ye gönderilen PKK’lı terörist Mahmut Tat, PKK/KCK kapsamında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası almıştı. Cezayı Yargıtay onamıştı ama tutuksuz yargılandığı için yurt dışına firar etmişti. İsveç, 2015 yılında iltica talebinde bulunan teröristin bu başvurusunu reddetmişti.

Bu iadeyle bir “pembe tablo” ortaya çıktı. İsveç ne güzel iade ediyordu artık. Acaba Türkiye yakında İsveç’in NATO’ya girişine “Evet” diyebilir miydi?

Önceki gün Sayın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile konuştum. İsveç’in bu iadesi ile birlikte “Süreç olumlu istikamette ve Türkiye’nin EVET diyebileceği bir noktaya mı evriliyor?” diye sordum.

Bakan Bozdağ “Tabii olumlu bir adım ama iade edilen terörist bizim onlardan talep ettiğimiz 33 teröristin arasında yoktu. Kendileri iltica talebini reddetmişler ve geri gönderdiler” dedi. Sayın Bakan’ın verdiği bilgiye göre, bu terörist cezasının 4’te 3’ünü yatacak, yani 4 yıl 6 ay kadar. Yurt dışına firar etmesi nedeniyle bir ceza eklemesi yok. Yasalara göre firar cezası cezaevinden kaçma söz konusu olduğunda ekleniyor. Ama yurt dışına kaçma ya da yurt içinde hakkında mahkûmiyet kararı olduğu halde teslim olmama gibi konularda hükümlü hakkında ayrı bir dava daha açılabiliyor.

Bakan Bekir Bozdağ ilişkilerin olumlu seyretmesi için Türkiye’nin üç şartı olduğunu ve bunun taraflarca imza altına alındığını hatırlattı.

1-Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’dan talep ettiği terörist sayısı 33. İsveç’ten 10'u FETÖ, 11'i PKK mensubu 21 kişinin iadesi istendi. Her iki ülke NATO üyelikleri söz konusu olana kadar bu taleplerin hiçbirine olumlu yanıt vermemişti. Zaten teröristlerden 19’unun iade talebini doğrudan reddettiler. Beş terörist ile ilgili talebi ise çeşitli gerekçelerle cevapsız bıraktılar. Finlandiya'da iki, İsveç'te yedi olmak üzere iki ülkedeki dokuz iade dosyasıyla ilgili süreç devam ediyor.

2-İsveç’in yasalarında teröristleri himaye eden ve iltica taleplerini kolaylıkla kabul eden hükümlerin kaldırılması. İsveç bu konuda bir adım attı ve 1 Ocak 2023’te yürürlüğe girecek olan Anayasası’na “Teröre bulaşan veya terörü destekleyen derneklerin örgütlenme özgürlüğü sınırlanacak, terör örgütüne katılım daha geniş çapta suç sayılacak ve terör örgütleri yasaklanabileceği” hükmünü getirdi.

3-Suriye’nin kuzeyini garnizon terör devleti oluşumu için işgal eden PKK uzantısı YPG-PYD yapılanmasına silah ve mühimmat desteğini sonlandırmak, terörle mücadele eden Türkiye’ye yönelik silah ambargosunu kaldırmak. İsveç bu konuda da sıcak bir yaklaşım içinde ama şimdiye dek henüz somut bir adım atabilmiş değiller.

Anlaşıldığı kadarıyla özellikle İsveç 2023 seçimlerine kadar süreci oyalayarak götürecek. PKK’lı terörist Mahmut Tat gibi Türkiye tarafından talep bile edilmeyen, iade edildiği takdirde kısa süre cezaevinde yatıp çıkacak olanlardan bir iki adet daha gönderebilir belki “Bakın her istediklerini yapıyoruz” havası yaratarak.

Ancak benim Sayın Adalet Bakanı’ndan edindiğim izlenime göre Türkiye’nin hiç de kolay lokma olmadığını anlayacaklar.

Ama en azından Türkiye’nin “Terörle aranıza mesafe koyun” dediği İsveç, belli ölçülerde, en azından yasalarını değiştirterek adım atıyor. Lâkin terörle arasına mesafe koyması istenen ülkemizin siyasal partisi CHP’nin yaklaşımı İsveç kadar bile değil. Tezkereye bile hayır diyen bir parti sonuçta. Niyeti açık.

Daha ötesinde Türkiye’ye her türlü iftirayı atan bir genel başkanı var CHP’nin. O iftiraların bir süre önce yurt dışındaki FETÖ’cüler tarafından dolaşıma sokulduğunu görünce insan dehşete düşüyor. Her şey bu kadar mı aleni olur diyorsunuz. Nitekim onun attığı iftiranın asıl sahibi FETÖ’cülerin sözde argümanlarını içeren uydurulmuş raporlarını baz alan İsveç devlet televizyonu SVT’nin muhabiri Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’a bu soruyu yöneltince ipler yeniden kopacak noktaya geldi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın son derece akıcı bir İngilizceyle bu muhabire söylediği sözler ve “Kesin yayını” demesi bu skandala atılmış bir tokattı aynı zamanda.

Şöyle bir düşünelim. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzından şimdiye dek ABD’ye ve Başkanı Joe Biden’a yönelik olarak “Suriye’nin kuzeyinden çekilin ve YPG adlı PKK uzantısı terör örgütünü desteklemekten vazgeçin” diye bir laf çıktığını işittiniz mi?

Hayır tabii. Desteklerine muhtaç oldukları HDP ve dolayısıyla PKK gücenir çünkü.

En büyük projesi insan nüfusunu azaltmakla ilgili olan Jeremy Rifkin’den sonra işiteceğinizi de sanmam.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışmanlarından beş tanesi FETÖ’cü çıktı biliyorsunuz. Dün de birinin adı PKK ile yan yana anılmaya başlandı. Yok, Sezgin Tanrıkulu değil. O duayen artık alanında.

Sözünü ettiğimiz kişi Hacer Foggo.

Jandarma Özel Harekât’ın Hendek operasyonları sırasında bir sınıfta çekilmiş fotoğrafını paylaşan Foggo attığı tweet'inde "Siz eğitim yaparken 'Savaş İstemiyoruz! Çocukları Öldürmenizi İstemiyoruz’ Girişimi'ne göre 44 çocuk öldürüldü" diye yazarak, TSK’nın çocukları öldürdüğü iftirasını attı. Tıpkı TSK’nın PKK’lılara karşı kimyasal silah kullandığı yalanını ve iftirasını atan Şebnem Korur Fincancı gibi.

CHP’nin bu isimleri nasıl bulup da bünyesine aldığını artık merak etmiyorum, çünkü organizmanın değiştiğini biliyorum.

Misal, İBB başta 74 belediyedeki terör soruşturmasında 1668 kişi hakkında terör örgütleri ile irtibatlı ve iltisaklı oldukları tespit edildi. Soruşturmada sona gelindi, önümüzdeki Cuma günü tamamlanmış olacak. Bunlardan 6’sının bizzat PKK/KCK terör örgütü adına kırsal alanda silahlı olarak faaliyet göstermiş olmasına ne demeli? İsveç bize “Siz kendi belediyelerinize bakın” dese söyleyecek lafımız kalmaz.

Bu gidişle, olumlu emareler olmasına rağmen İsveç NATO vizesini alamaz. Türkiye’nin ağzından kerpetenle bile EVET onayı çıkmaz.

Peki, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile Altılı Masa’nın HDP ve YPG sevdalısı mensupları alır mı o EVET’i?

Zor dostum zor…