Mehmet Bey ve Hafize Hanım 22 Haziran’da faiz silahını çeker mi?

0:00/ 0:00

Herkes bu sorunun cevabını ararken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Azerbaycan gezileri sırasında beraber olduğu gazetecilere, faiz politikalarında bir değişime gidiliyor diye yanılgıya düşülmemesi gerektiğini belirtti ama şöyle de dedi:

“Başbakanlığım döneminde faiz 4,6’ydı, enflasyon da 6,2’ydi. Biz o zaman düşük faiz, düşük enflasyon teorisiyle çalıştık. Ama Hazine ve Maliye Bakanımızın şu andaki düşüncesi noktasında, biz tabii kendisine burada atacağı adımları süratle, rahatlıkla Merkez Bankası'yla beraber atmasını kabullendik ve bu şekilde de enflasyonu tek haneye düşürmekteki kararlılığımızı da bildirdik.”

Cumhurbaşkanı önemli bulduğum bir şey daha dedi. Merkez Bankası Başkanı olarak atadığı Hafize Gaye Erkan’ı tanımıyormuş meğer ve Mehmet Bey önerince araştırmış. Kariyeri ve kalifikasyonu hakkında aldığı olumlu referansları da dikkate alınca atamasını yapmış. Tabii bu referansların dışında Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın yeğeni olması, hatta Özalların annesi Hafize Hanım'ın adını taşıması da etkin olmuştur bence. Cumhurbaşkanı bu geçmişe bağlı ve duygusal bir lider aynı zamanda.

Şimdi hem başlıktaki sorunun cevabına hem de Cumhurbaşkanı’nın sözlerindeki satır arası okumalara geleceğim ama önce iki konuya yeniden dikkat çekelim.

Artık hepimiz öğrendik değil mi RASYONEL ZEMİN dediğimiz şeyin ne olduğunu?

Faizi yükselterek ve sıcak parayı davet ederek dövizin ateşini düşürmek, buna bağlı olarak da enflasyonun düşüşünü hızlandırmak.

Öğrendiğimiz bir konu daha var.

O da sıcak paranın bir fahişe olduğu gerçeği.

Bir şey verir ama çok şey alarak gider.

O çok şeyin ülkemizde üretilen mal ve hizmetler toplamından elde edilen para olduğu gerçeğini unutmayalım.

Bedeli ağırdır yani.

Nasıl fahişeyle basılan adam ihanetinin bedelini evinden kapı dışarı edilerek ödüyorsa, ekonomimiz de bu yolu seçtiğinde son dört yıldır izlediğimiz düşük faizle üretime dayalı büyümenin sonucunda sağlanan istihdam artışı büyük darbe yiyecek. İşsizlik artacak. Bu kez işçiler kapı dışarı edilecek. Küçük ölçekli iş adamları dükkânı kapatacak, parası olanlar da yatırım yapmak yerine, parayı faize yatırarak daha fazla kazanma yolu tercih edecekler. Yani kolay yolu.

Geçtiğimiz yıllarda düşük faizli ve düşük dolar seviyeli dönem tam da buydu.

Evet, soruya gelelim.

Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan, 22 Haziran’daki Para Politikaları Kurulu toplantısının ardından faizi Morgan Stanley’nin dediği gibi yüzde 20 ya da “genel kanaatler”e göre yüzde 25’e çıkaracak mı?

Cumhurbaşkanı’nın sözlerine bakarak benim SATIR ARASI OKUMAM şu:

Cumhurbaşkanı düşük faiz-düşük enflasyon teorisiyle çalışmayı kastederken bu sonuca giden yol ve yöntem hakkında bir fikir yürütmüyor. Öte yandan Cumhurbaşkanı ekonomiyi emanet ettiğine göre Mehmet Şimşek’in eli rahat olmalı diye düşünenlerin sayısı hiç de az değil.

Unutulan bir nokta daha var.

Faiz yüzde 25’e çıkarılırsa, dolar kurunun 25 lira seviyelerine geldiği dikkate alınırsa bu faiz oranı spekülatif sermaye, yani sıcak para için zaten cazip olmayacak. Diğer tüm faiz kalemleri yüzde 8,5 olan politika faizlerinin çok üzerinde zaten. Mevduat faizleri yatırılan paranın miktarına göre neredeyse yüzde 40’lara tırmanmışken, Kur Korumalı Mevduat’ın bile yüzde 30 ile hesap açtığı bu dönemde attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değecek ki işe yarasın. Kısaca en az yüzde 30-35-40 oranındaki bir faiz sıcak paracıları ülkemize yönlendirir.

Ama bu fikir en Ortodoks politikaları savunanları bile ürkütmekte.

Düşünsenize yüzde 8,5 politika faizinin yüzde 25-40 bandına çıkıldığını. Bu kez bir finansal deprem olur Türkiye’de.

Mümkün değil.

Tedrici yapılması en akla yakın olanı.

Ve son nokta:

Önümüzdeki yıl mart ayında YEREL SEÇİMLER var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, startını daha seçim gecesi verdiği yerel seçimler için bu bedeli göze alır mı?

Acı reçeteyi halka yutturur mu?

Bugün yüzde 8,5 üzerinden ödediği dış borcu artık yüzde 25-40 bandında ödemenin getireceği mali külfete katlanır mı?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yıllardır üretim ve istihdama dayalı olarak çok önemli yatırımlar yaptı. Türkiye’nin lojistiğine yönelik yatırımlarda büyük bir aşama kaydedildi; tüneller, otobanlar, köprüler ve hızlı trenlerle. Karadeniz Doğalgazı, petrol rezervleri, yerli otomobil, nükleer santral, demir çelik sanayii, kimya ve makine sektörü, HES’ler, güneş ve rüzgâr santralleri, batarya ve çip fabrikaları, nadir toprak elementleri rezervinin işlenmesi gibi yüzlerce yatırım, en önemli harcama kalemleri olarak tarihe geçti. Millî Savunma Sanayii’ni söylemeye bile gerek yok, çünkü dünya çapında.

Tek eksik ülkemiz cari açığının en önemli kalemi olan ara mal ithalatını oluşturan, katma değeri yüksek ürünlerin üretimine ağırlık verilmesi.

Kısaca yerel seçimlerden sonra, büyük çaplı radikal yatırımlara başlamadan önce Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan’ın modeliyle döviz-enflasyon-faiz sarmalından ülkenin çıkmasını istiyor Tayyip Erdoğan.

Anladığım kadarıyla bir yıllık sıkıntının ardından istediği hedefe de ulaşılacak.

Şunu söyleyelim.

Erdoğan yine yapacak.