Onları çıldırtan Arapça tabela değil, asıl sebep çok başka…

CHP ve İyi Partili adayların başkan seçildiği Nevşehir, Kilis ve Bursa’dan sonra Bolu’da da ARAPÇA TABELALAR kaldırılmış.

Bu “iş” in aslında Arap ülkelerinden gelen turistlerin ayağını kesmek için atılmış bir adım olduğu açık.

Belli ki Arap turistlerin özellikle alışveriş yapıp döviz bırakmaları kanlarına dokunuyor bu belediye başkanlarının. Damarlarında hangi milletin kanı akıyor takdirinize bırakıyorum.

Bizim kanalda(TV100) programa katılan Tanju Özcan’a soruluyor:

“Neden sadece Arapça tabela? İngilizce, İspanyolca, Fransızca, Rusça, İtalyanca ve Almanca tabelaları neden kaldırmıyorsunuz?”

Tanju Özcan’ın cevabı:

“O tabelaları asanlar mülteci değil ki?”

Mülteci ve göçmen düşmanlığının, ırkçılık ve insanlık düşmanlığı olduğu gerçeğini bir kenara bırakalım. O konuda çoktan ümidi kestik zaten bu zatlardan.

ARAPÇA TABELALARI TÜRK ESNAF DA TAKIYOR

Bu mantıktan gidilirse Arapça tabelaları sadece Arap esnaf takmıyor ki. Çoğunlukla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan esnaf da Arapça tabela takıyor. Açık değil mi? Adam para kazanmak istiyor.

Avrupa’da görmediğim ülke kalmadı. Hepsine defalarca seyahat ettim. Bazen turistik nedenlerle, çoğu kez de iş nedeniyle. Almanya’ya belki 20 kez gitmişliğim var. Tüm şehirlerinde, orada Türk vatandaşı yaşıyor ve esnaflık yapıyorsa mutlaka Almancanın yanısıra TÜRKÇE TABELA kullanıyor. Binlerce Türkçe tabela var. Almanya’daki ırkçı genetik bile bu konuda toleranslı davranırken ülkemizde zuhur eden faşist hortlamanın temelinde ne var anlamak gerekiyor.

Ben size gerçek sebebi yazayım.

ASIL NEFRET ETTİKLERİ, KUR’AN HARFLERİNİ GÖRMEK

Evet, çok açıklıkla söylüyorum.

Bu belediye başkanları Arapça tabelaları indirirken kafalarındaki asıl sebep KUR’AN HARFLERİNİ görmek istememeleri. İslamiyet’in kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’in harflerini tabelalarda gördüklerinde sarımsak görmüş zombi gibi çığlık atmaları bu yüzden.

Rus ve Ukraynalı göçmenlere, Batı’dan gelenlere karşı değiller. Hatta İran’dan gelenlere de. Çünkü oradan gelenlerin yüzde 80’i seküler ve ülkemize geçer geçmez başörtülerini atıp açılıp saçılan türden.

Arap, Afgan sığınmacılar ise çoğunlukla İslamiyet’e bağlılıklarını kılık kıyafetleriyle sergileyen insanlar oldukları için Tanju Özcanların, Ümit Özdağgillerin hedefindeler.

TANJU ÖZCAN VARKEN DÜŞMANA İHTİYAÇ YOK

Bu zincire son olarak eklenen Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, geçen gün de Bolu’daki üniversitelerimizde eğitim gören yabancı öğrenciler için ulaşım ücretlerine astronomik zamlar uygulanacağını ilân etti. Onun dışında neler yapılabileceğini de aralarında tartışıyorlarmış. Yani yabancı öğrencileri ülkemizde barındırmamak, kaçırtmak için ellerinden geleni artlarına koymayacaklarmış.

Oysa eğitim turizmi dediğimiz şey, sağlık turizmiyle birlikte ülkelerin ekonomilerine en ciddi ve net katkıları sağlayan, daha da önemlisi ulaşım, konaklama, beslenme, eğitim, eğlence, sağlık gibi pek çok yan sektöre de güç katan, muazzam bir iş alanı. Bir turistin tatil süresinde kişi başı harcaması ortalama 800 dolar civarı ama bir öğrencinin yıllık harcaması 20-50 bin dolar arasında değişmekte.

Türkiye’de üniversitelerimizde 350 bin yabancı uyruklu öğrenci var. Ülkemiz ilk 10 ülke arasına girdi. İlk sırada ABD ve İngiltere geliyor.

Nasıl büyük bir sabotaj ile karşı karşıyayız görüyorsunuz.

Demem o ki Tanju Özcan gibileri varken Türkiye’mizin DÜŞMANA ihtiyacı yok.

BATI EMPERYALİZMİNİN KOLONİZE EDİLMİŞ HASTALIKLI ZİHİNLERİ: NE ŞAM’IN ŞEKERİ, NE ARABIN YÜZÜ!

Batı emperyalizmi, milli mücadelenin ardından kurulan Cumhuriyetimizin Arap ülkeleriyle bağlarını koparmasından memnundu. Ortadoğu ve Arap ülkelerindeki yeraltı petrol kaynaklarına Türkiye gibi bir ortak istemediklerinden içimizdeki yerli etki ajanlarıyla “Araplar ihanet etti” şablonunu yaydılar.

“Ne Şam’ın şekeri, ne Arabın yüzü” gibi tekerlemeleri gündelik dilimize soktular sinsice. Böylelikle ülkemizi işgal eden İngiliz ve Fransız emperyalistleriyle onların aparatı Yunanları unutturmayı, bunu ülkemizin ideolojik örgütlenmesine ve eğitim sistemine sokmayı becerdiler. Eğitim sistemimizin tornasından geçen gençlerin ne halde olduğunu sorgularken bu gerçeği bir kere daha hatırlatmak elzem.

Dün bir belediye otobüsünde yaşananları aktaran video sosyal medyada viral oldu. Başörtülü bir turist kadına saldıran bir başka kadın, irkiltici ve kulakları tırmalayan sesiyle ciyak ciyak bağırıyordu “Çok adam olsaydınız kaçmazdınız. Hadi savaş bitti yallah. İstemiyoruz sizi burda. Buramıza kadar geldi. Bu ülke bizim, Türküz biz. Gidin artık.” diye. Yabancı kadın yarım yarım Türkçesiyle “Delisin sen deli” diye cevap verse de susturuluyordu yanındakiler ve otobüste bulunanlar tarafından. Başına bir de çiçeklerden küçük bir tac takmış olan o turist kadın normaldi ama bağıran kadın ruh hastası bir psikopattı. Mayasında kötülük vardı ve besbelli bizdeki ırkçı siyasetçiler ve karanlık sosyal medya ağları tarafından zehirlenmişti. Tam zıvanadan çıkmıştı.

BİR ÜLKEYE FAŞİZMİ OTOBÜSTEKİ SUSKUNLAR GETİRİR, ZIVANADAN ÇIKAN MANYAKLAR DEĞİL

Ama şu da var:

O otobüste BİR TANE İNSAN çıkıp da bu rezil kadına haddini bildirmez mi? Bu kadar mı insanlıktan çıktınız? Faşizm bu ruh hastalarının gayretiyle değil, o otobüsteki gibi susanların sâyesinde iktidar olmuştur.

İnsanlıktan nasipsiz bu tür yaratıklar birer sonuç.

Bosna’da Sırp faşistlerine karşı mücadele veren Aliya İzzetbegoviç’in sözü olarak bilinir ama tarihte başkaları tarafından da söylenmiştir:

“Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.”

4 MİLYON TÜRK’ÜN YAŞADIĞI ALMANYA’DA IRKÇI PARTİ’NİN OYU YÜZDE 23

Ama asıl ülkemizdeki Ümit Özdağgillerle Tanju Özcanların dizginlenmemesi ve en sert tedbirlerin alınmaması durumunda karanlık odakların ülkemizdeki mülteci sığınmacı algısı üzerinden kışkırtıcı eylemlerin artıracaklarını, MOSSAD finolarının bu olguyu daha büyük sorun haline getirebilmek için kaşıyacaklarını rahatlıkla görebiliyoruz.

Dönüp Almanya’ya bakalım:

Irkçı Alternatif Parti AfD’nin yüzde 23 oy aldığı Almanya’da 4 milyon Türk, 15 milyon göçmen yaşıyor.

Tehlike kapıda.

Türkiye’deki ırkçı siyasetçilerin kışkırttığı lümpen, kompleksli, alt sosyoekonomik katmanlarda yer alan ve yaşadıkları sorunların mültecilerden kaynaklandığını zanneden eblehler kitlesinin, ırkçı Naziler ve faşistlerin iktidar adayı olduğu Avrupa’da milyonlarca Türk’ün büyük bir tehdit altında olduğunu mevcut zekâ kapasiteleri ile algılamaları mümkün değil.

Dolayısıyla bu konuda gereken tedbiri almak hükümetin görevi. Muhalefetin ise ırkçılık karşıtı politikalar konusunda hükumete destek vermesi gerekir.

Yoksa sonuçlarına hep birlikte katlanmak zorunda kalırız.